Bizdeki egemen kesimler hiç eleştirirden hoşlanmadı. Eleştirenler hemen toplum dışına itildi hata bazıları beniletildi veya cinayetlere kurban gitti ve bu politika, 1950’li yılların başlarından şimdilere kadar resmi bir politika olarak benimsendi. Eleştirenler toplumdan soyutlandı, hedef gösterildi. Bilimin bir parçası olan eleştiri dendi mi o eleştiri yapanı hedef belleyen egemenler bu eleştiri yapanları safdışı etmeyi çeşitli yöntemlerle uyguladılar. Çok dikkat edilirse bu safdışı etme taktikleri bilhassa 1980 sonrası sıklaştı. Hatırlarsanız önce kurum ve kuruluşlarla saldırıya geçiyorlardı. Her gece o eleştiri yapan kişi veya parti, kurum ve kuruluşlar tarafından, gerek haberlerde gerekse televizyonda programlar kesilerek postallı tehdit filimleriyle öyle taktiklerle ürperti yaratılarak tehdit edilirdi ki bu beniletme taktiklerini bu küçücük Kuzey Kıbrıs parçası üzerinde bayağı başarıyla uyguladılar. Örneğin sankide ortalık terörist doluymuş gibi resmi geçitlerden filmler gösterilirdi televizyonlarda. Halktan da pek ses çıkamazdı. Gelgelelim ki bu yaratılan ürperti verme modası pek yaşayamadı. Bilhassa 2000 yılı sonrasında bu ürperti yaratma ve beniletme siyasetleri ekonominin dibi bulması ve artık Türkiye’nin de buraya mali yardım gönderme aktivitesi düştük sonra zayıflamaya başladı. Gerçi bunlar zayıfladı ama bu işçi hareketlerini kırmak için işçilerin önüne güvenlik güçlerini yığma modası geldi. Sonuçta da şimdilerde gördüğümüz özelleştirme hareketlerinde artık işçiler şimdilerde böyle şeyleri takmayarak sokakları ve yolları doldurmaya başladılar ama devlet ve hükümet de onların karşılarına güvenlik güçlerini çıkarmaya başladı. Hem Kıbrıstürk Hava Yolları, hem elektrik santralının özelleştirilmesi, hem de Lefkoşa Belediyesi olayları bize gelecekte yaratılmakta olan Kıbrıs hakkında örnekler sunmaya devam ediyor. Önce bir kamu işyerini kapatacak, özelleştiğini ilan edecek, sonra da o işyerinin işçilerini daha da düşük ücrete işe alacak ve bu durumda da bu işçiler verileni kabul edecek ve açlık sınırının da altında çalışmaya başlayacak. Kıbrıstürk Hava Yolları personeline karşı bu denendi. İşyeri kapatıldı. Hava ulaşımı ise özel sektörün eline geçti ve şu anda hava ulaşımında devamlı değişen yolcu fiyatları vatandaşın elini yakmakta. Halbuki Kıbrıs Türk Hava Yolları sadece ulaşım değil bir istihdam sahasıydı ve ülkenin yüzlerce insanı bu kuruluşta ekmek kapısı bulmuştu. Maalesef bu kuruluşta çalışanların hiçbirinin gözyaşına bakılmadı ve bu insanlar tümüyle sokağa atıldı. Şimdilerde bu çalışanların birçoğu eskisinden daha da kötü şartlarda, bir yerlerde çalışma olanağı bularak geçinmeye çalışıyorlar.
Lefkoşa Belediyesi’nin geleceği ne olacak belli değil. Yüzlerce işçi aylardır sokaklarda ve daha ödenmemişler. Geçen hafta sorunlar bu yüzden ortaya çıkmış. Önce medyada bu sorunun halledildiği söylendi daha sonra ise sorun tekrar alevlendi ve işçiler gene bakanlıklara ve UBP parti merkeziyle mahkemelere yürüdüler. Baştaki hükümet maalesef bu sorunu bir türlü halledemedi. Hala daha bu yazıyı yazarken bile halledemeyecek durumdaydı. Sendika Pazartesi günü Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristofyas’la görüşmek için randevu almıştı. Bir kere sorunun politik bir sorun olduğunu ortaya koymak lazım. Bu ülkeye uymayan bir paket getirilmiş ve fazla istihdam yapılmaması önerilmiş. Bu toplumda kendini sağcı veya solcu sayan bazı aydınlar da, ki bunlar genelde bildiğimiz mecliste bulunan partilerin temsilcileri, bu paketlerdeki önerilerin mantıki olduğunu söylüyorlar. Öyle mi? Peki bunca kargaşalık ve sorun niye ortaya çıktı? Niye bu paketlerin uygulanma safhasında Kıbrıstürk toplumu içinde kaos ve kargaşalıklar ve de tartışmalar başladı? Bunu söylüyorlar da gerek KTHY veya Belediye işçilerinin durumuna bir çözüm getirme durumu ortada yok. Elektrik çalışanlarının da durumu bunlardan pek farklı olmayacak. Ha, bir de son aldığımız haberlere göre Ercan’da çalışanlara da zor şartlar getirilmeye başlanmış. Bazı hakları alınmaya başlanmış, eskisi gibi tatil ve izin hakları olmayacakmış deniyor. Şimdi bu paketlerdeki önerileri bize öneren Ankara hükümeti niye haklı olsun? Ankara’daki politikacılar 1974 sonrası birçok paketler önerdi bu ülke için. Haklı mıydılar? Kıbrıslıların birden fazla arabası var dendi de, Kıbrıslıların bu arabalara niye sahip olduğu bu ülkede kamu araçlarının işleyebilmesi ve de ulaşımda aynen Türkiye gibi olanakların olmasının oldukça zor olduğu ve bu ülkede ulaşım için herkesin araç sahibi olmasının gerekliliği pek söylenmedi. Ada ekonomisinde gümrük vergileri ve de ulaşımdan dolayı fiyatlarda önemli bir yükselme olacağı, pahalılığın buradaki hem istikrarsızlık hem de politik bir etki olduğu pek düşünülmedi, seslendirilmedi. Peki ama Ankara, niye 1980’lerde buradakilere “Merak etmeyin biz sizin zeytininizi de üretiriz” diyordu? Niye sol partilerin seçimlerde önüne engeller çıkarılarak buraya taşınan göçmen kitlelerini daha fazla UBP veya Ankara’nın kurduğu partiye yönlendiriyordu Ankara? Ankara niye iradeye baskı yaptı ve herşeyi kendi yönetebileceği noktaya yöneltti? Şimdi de Kıbrıslıtürkler, tembel ve çalışmaz diyerek paketleriyle birkez daha geriye dönülmez bir şekilde gene empozelere niye oynuyor Ankara’dakiler? Yani ta başından şimdilere kadar krizlerden sorumlu tek bir güç var ve bu güç de sadece Ankara’dır. Ankara 1974 yılından beri Kıbrıstürk liderliğine bir rol oynatırken, o da dışta ve Kıbrıs’ta kendi rolünü oynadı. Şu anda yaşanılanlar da Ankara’nın rollerinin bir sonucu. Doğal ve de kaçınılmaz bir sonucu aslında.
Ha, Ankara, benim artık rollerimin sonuna geldik, ben artık bu rolü oynamayacağım diyorsa, ki görülen de odur, Kıbrıslıtürklerin de akıllarını başlarına alıp kendi rollerini ele almaları ve onu oynamaları lazım. Görülen de o… Ankara diyor ki, “Ben şimdiye kadar oynadığım rolü bıraktım, siz ise rolünüze devam edin. Ben eski rolü oynayamam. Size eskilerde oynatılan role siz devam edin ben bu rolde yokum. Dolayısıyla size elinize verileni kısıyorum, ama siz kendi rolünüzü daha da zor şartlar altında oıynamaya devam edin”… Gerçi maalesef yanlış politikalarla Kıbrıslıtürkler gerçekten bir tükenme noktasına getirildiler. Bunda elbette Kıbrıstürk lliderliğinin o eleştiriden korkan ve eleştireni ortadan kaldıran davranışlarıyla politikalarının büyük etkisi var.Bugün adanın kuzeyinde yaşayanların daha da çoğu Londra ve dünyanın başka merkezlerinde yaşamaya başladılar. Bu şekilde bu politikaların devamı, bir beş senedaha Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde Kıbrıslıtürklerin etkisini bir o kadar daha azaltacak. Seçim bu etkinin bir bakıma zaman içerisinde ortadan silinmesine neden olmakta ve bana göre Kıbrıslıtürklerin menfaatine değil. Belki birilerinin menfaatine olabilir. O birileri belki aldıkları maaşlar ve sandalyelerden dolayı memnun ve belki de şu anda UBP’nin yarattığı krizlerden ellerini oğuşturmakta ve “Hükümette yeniden sıra bize de geliyor” demektedirler.
Ama gerçekten bu durum Kıbrıslıtürk çoğunluğunun menfaatine değil. Durum ve şartlar bunu çok net bir şekilde göstermekte.