Yine bir seçim sürecindeyiz.
Lefkoşa için her koşulda ortak aday konusundan kaçınılmaması yönünde ‘güçlü’ tavsiyeler var!
Öncelikle ‘her koşulda’ ortak aday siyasi bir yaklaşım değil değildir. Derneklerin, sivil toplum örgütlerinin ‘kim olursa olsun’ destekleriz yaklaşımı kendi dar politik faaliyet alanlarında, kendi mantığı içinde tutarlı olabilir ama siyasi faaliyet yürüten ve varlık sebepleri bu olan siyasi partiler için bu doğru değildir.
Lefkoşa’da krizin doruk noktasında olduğu son iki döneme dair, ciddi miktarda ‘sol’, ‘ilerici’ ve ‘demokrat’ belediye meclisi üyesi olmasına rağmen Sayıştay raporlarında bazı yasadışı kararların oybirliği ile alındığı yazılmıştı. Soruşturması süren kimi kararlarda, oy çokluğu ile alınmış olsa bile, bazı muhaliflerin de olumlu yönde imzası vardı. Bu nedenle halen daha soruşturmaya tabidirler…
Mali konularda Belediye Meclisinin işlevini atlayarak, yok sayarak yaklaşmak mümkün değildir. Birçok siyasi parti için Belediye Başkanlığı tek yetkili, Belediye Meclisi üyelikleri ise yalnızca başkanın kararlarının geçmesini sağlayacak ‘dolgu malzemesidir’. Bunu son Lefkoşa krizinde açıkça duyduk. Seçilenlerde iyi seçilme olasılığı dışında başka hiçbir vasıf aranmadığı konusunun normalleştirilmesini bir kez da fark ettik, bazı açıklamalarla yeniden hatırladık. Bu nedenle Belediye Meclisi üzerine konuşmadan son iki dönemin muhasebesi ciddi şekilde çıkarılmadan ortak aday üzerine konuşmak imkânsızdır.
Gerçek problemin ne olduğunu tespit etmek yerine, sığ, politik yaklaşımdan uzak, ‘ortak adaydan kaçanı affetmeyeceğiz’ gibi Yeşilçamvari yaklaşımlarla sorun çözülmez… Günün sonunda yanlış tespit, yanlış tedaviyi getirecektir.
Sorun yerel yönetimler sorunudur, sorun yerinden yönetim sorunudur.
Eğer biz sorunu doğru zeminde ortaya koyamazsak, yarın seçilenlerin de bugünden farklı davranması beklenemez.
Sorunu beledi hizmetler ile kısıtlamak, iyi çöp toplayan, iyi çiçek ekene oy talep etmekten başka bir şey değildir.
Avrupa Konseyi bünyesinde imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda daha ilk maddede “özerk yerel yönetim kavramı yerel makamların, kanunlarla belirtilen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin önemli bir bölümünü kendi sorumlulukları altında ve yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda düzenleme ve yönetme hakkı ve imkânı anlamını taşır” denmektedir.
Bunun anlamı yerel yönetimlerin taban inisiyatifleri temelinde örgütlenmesi ve yönetilmesi anlaşılmalıdır.
Ve diğer anlaşılması gereken kamu işlerinin önemli bir bölümünün yerel yönetimlerde olmasıdır. Yani okullardan hastanelere kamu işlerinin merkezi devletten alınarak yerel yönetimlere verilmesidir.
Şartın üçüncü maddesi diyor ki “kamu sorumlulukları genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacaktır.”
YKP’nin böylesi talepleri vardır. Belediye konusunun yerinden yönetim sorunu olarak ele alınması için yıllardır çalışma yapmaktadır, bir önceki yerel seçimler için YKP Parti Meclisi kararı buna işaret etmekteydi.
Dert olarak UBP’nin gitmesini önüne koyanların yeniden hüsrana uğrayacaklarını şimdiden söylemek için medyum olmaya gerek yok. Çünkü geçmişte UBP’siz durumu da hatırlamaktayız…
Bunun dışında TC, belediye faaliyetlerinde de sürekli karşımıza çıkmaktadır. Gene Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda madde 9, 7. Fıkra açıktır;
“Mümkün olduğu ölçüde, yerel makamlara yapılan hibeler belli projelerin finansmanına tahsis edilme koşulu taşımayacaktır. Hibe verilmesi yerel makamların kendi yetki alanları içinde kendi politikalarına ilişkin olarak takdir hakkı kullanmadaki temel özgürlüklerine halel getirmeyecektir.”
TC ise tersine projeler dayatarak yerel yönetimlerin iç işlerine müdahale etmekte, bundan farklı davranılması halinde ise finansman sağlamamaktadır.
Yani sorun ayrıca dış karışmacılıktır da… Dıştan müdahale devletler düzeyinde olunca bunun reddi önemli olurken, yerel yönetimlerde bu müdahalelerin nasıl ele alınacağı konuşulmadan gerçekleştirilecek ittifaklarda ortaya çıkacak çelişkiler nasıl aşılacak?
TC’nin finansal yardımları silah olarak kullanıp kendini dayatmasını yerel yönetimlerde nasıl çözeceğiz?
Genel politikalarda TC’nin tüm dayatmalarına karşı gelirken, yerel yönetimlerde bunun çelişkili kararlarını hangi siyasi yapı kabül edebilir. Elbette dediğimiz gibi yalnız temenniden bulunan dernek, sivil toplum örgütü iseniz bu mümkün ama siyasi yapıların iktidara karşı mücadelesini bütünlüklü ele alması kaçınılmazdır.
Bu nedenle talep basittir, nasıl ki ülkemizi kendi kendimize yönetmek istiyorsak, yerel yönetimleri de yerinden yöneterek, tabandan, demokratik katılımcılıkla ele almak önemlidir.
Günün talebi iyi başkan seçimi değil, demokratik katılımcılık çerçevesinde özerk yerinden yönetimlerin kurulması için mücadeledir.