Eleştiri olduğunda bilhassa bizde demokrat veya ilerici geçinenlerin eleştiri yapandan ne kadar hoşlanmadıklarını yüzlerinden ve verdikleri saldırgan negatif yanıtlardan anlarsınız. Pek eleştiriden hoşlanmazlar ve sizi de aynen bir sağ parti sempatizanını ezmek ister gibi karşılarında hemen ezmek isterler. Sağ’dan karşılaştığınız her tülü engeli onlarda da görürsünüz. Siz onlara her türlü hoşgörüyü gösterseniz bile onlar size pek de tahamüllü değillerdir. Ne yazık ki evrensel olarak Sovyet sempatizanı Komünist partileri de yıkılışı veya küçülüşü böyle olduğu halde bu arkadaşların davranışları böyle. Aslında eleştiri konusu bilimde de yeri olan bir alan. Bugün eleştirel düşünce diye dersler okutulmakta eğitimde. Çocuğa eleştirel bakışın önemi ve teknikleri öğretilir bu derste. Çünkü eleştirel düşünce veya bakış yaratıcılıktır diye geçmektedir bilimde. Eleştiri, bir örgütü hareketlendirir ve ona dinamizm sağlar. Tarih dünyanın neresinde olursa olsun, durgunluk içinde yaratılan bütün partileri, kendi iç çelişkilerinin ağırlığı altında bölünmeye mahkum etmiştir. Mesela genelde Komünist partiler, içlerinde zaaf olarak görülen, merkezi otoritenin davranışını zorlaştıracak, yaptığı planları itirazsız işlemesinin önünde engel olabilecek her türden muhalefeti tasfiye etmiştir. Bu türden tasfiyelerle Komünist partiler tüm dinamiklerini yitirdiler ve parti yönetimleri bürokratların elinde kaldı. Bu kurulan parti hegemonyalarında bürokratlar partide eleştiri ve düşünce özgürlüklerini ortadan kaldırdılar.
1917 devrimi yapıldığında devrimi yapanlar her türlü bilginin halka açıklanmasını savunuyorlardı. Açıklığın sağlanması gerçekten de sosyalizm için temel sorundu. Aynı toplumsal çerçeveyi benimsiyor olsalar bile, yönetme yönetilme ilişkisinin devam ettiği koşullarda, insanlarda görüş farklılıklarının oluşması ve farklılıkların geniş toplumsal kesimlere tekabül etmesi doğaldır. Bu farklılıkların aynı eylem platformunu benimsemeyecek ölçüde de gelişmesi olanaklıdır. Yani, aynı toplumsal çerçeveyi benimsedikleri halde aynı parti yapısı içerisinde yer almamak olanaklı olabilir. Bu durumda kişilerin, grupların karşısına ayrı bir yapı içerisinde bir araya gelme zorunluluk olarak dikilir. Gelgeleim ki bir parti içerisinde farklı görüşten insanlar da olabilirdi ama buna daha sonraları bilhassa Stalin dönemlerinde ve sonrasında pek dikkat edilmedi. Eğer örgütlenme özgürlüğü yoksa, o zaman suç ortaya çıkar. Sosyalizm geleneği bu çerçeve içerisinde gelişti ve kendisi açısından birliği korumanın bir yolu olarak görülen bu anlayış aynı zamanda sosyalizmin gelişiminin de önünü tıkadı.
Başlangıçta herkes için parti, her türlü girişimin öncüsü ve yapılacak hataların düzelticisi olarak görülür. Ne var ki, partinin böyle bir konumu varken, aynı zamanda kendisini yasalarla koruma olanağı da oluştu mu, bu özelliğini zamanla kaybetmeye başlar. Yasalarla kendisini koruyabilen bir yapının büyük sıkıntılar ortaya çıkmadan kendisini denetlemesi, denetlemenin sonucu olarak kendisine karşı sonuçlar ortaya koyabilecek özeleştiriler yapabilmesi olanaklı olamaz. Hele parti, bu kendini yasalarla koruma süreci içerisinde, bu durumu kurumlaştırmayı da başarırsa, kısa süre içerisinde, bu yüzyüze geleceği sıkıntılardan sonuçlar üretmek ve kendisini yenilemek şansını da yitirir.
Bilimselliği temel hedef yapan bir örgüt bunu özgür eleştirel bir zemin yaratmakla oluşturur. Yöntemin de bilimselliğinin güvencesi aslında gene özgür tartışma ortamının varolabilmesidir. Kısacası, proleteryanın partisinin bilimsel çizgisinin korunabilmesi için canlı bir tartışma içerisinde olabilmesi zorunluluktur. Elbette bu zorunluluk yerine getirildiğinde bilimsellik kendiliğinden gelmez. Ne var ki, bu olmazsa olmaz koşul yerine gelmediğinde bilimsellikten bahsedilmek hiç olanaklı olmaz.
Marksist eleştiri yöntemi bilimselliğini üreteceği sonuçlardan korkmadığı için devamlı kılabilir. Bu her türlü bilim için de geçerli olan bir durumdur. Herhangi bir dalında, doğabilecek olan sonuçların varolan değer yargılarına ya da teorilere zarar verebileceği düşüncesiyle davranılsaydı, hiçbir bilimsel gelişme olanaklı olmazdı.
Eleştirinin özgürlük gerektirdiği ve özgür demokratik bir ülkede bilimin daha fazla gelişeceği de bir gerçektir. Özgür olmayan bir ülkede hangi öğretim kurumu devleti veya mevcut yapıyı özgür bir şekilde eleştirebilecek düzeyde olabilir ki… Ülkemizde bu düzeyde öğretim kurumları bulunmakta mıdır? Bence hayır çünkü bizler hala daha gereken özgürlük düzeyine maalesef varamadık. Bu öğretim kurumlarında da rejimi veya statükoyu eleştirecek veya bu konu üzerinde makale yazacak herhangi bir aydın öğretim görevlisi elbette hemen kapı önüne konacaktır. Çünkü emri veren eleştiriden hoşlanmayan, bunu bir bilim olarak görmeyen ve eleştiri yapanları ortadan kaldıranlar yani esas egemenlerdir.
Özgürce eleştiri düzeyine geldiğimizde zaten çağdaşlığı da yakaladık sayacağız kendimizi…
NOT: Bu makaleyi yazarken Mahir Sayın’ın “Sosyalist Demokrasi” (Erginbay Yayıncılık,1993) adlı kitabından da yararlandım.