Türkiye topraklarında bilim insanı titrine sahip olan kimi kişiler; aymazlıkları ve çarpıtmaları o kadar tekellerine almışlar ki, yurttaşların bu hakkı(!) kullanma imkanları ellerinden alınmış durumdadır. Bu durum onların tekelinde ve bunu da kendilerine yükledikleri yüksek sorumluluk(!) içerisinde topluma gerçekler olarak sunmaktadırlar.
Toplumda, düşünme yetisi çerçevesinde olan bireylerin anlatımlarında ya da beyanlarında yapmış oldukları yanlışlar, nihayetinde toplumun algılamaları içerisinde ki bir beyandır diye dikkat değerine tutulur. Fakat kendisinin edinmiş olduğu akademisyen titriyle yapmış olduğu beyanatlar söz konusu olunca, dikkate mazhar olmaları en doğal haldir. Beyanatlarındaki hakikat bilim yöntem tarzının vardığı sonuç ise, beyanatla kendisinin haberli kıldığı kişi ve çevrelerin edinmeleri, bireysel ve toplumsal doğru edinmelerin çoğalmasına sebebiyet vereceektir. Titrinin getirdiklerini imha ve inkara alet olarak kullanıyorsa ona yönelik olarak yapılacak olan kritiklerde bu oranda sertleşecektir.
Çocukların zeka gelişimine ve algılamalarına katkıda bulunabilmek için yapılan resimli yap-bozlarda temel prensip, katkı formunun o resim bütünlüğü içerisinde sağlanmasıdır. Başka başka yap-boz resimlerden aynı resim çıkartma yaratılmaya çalışılmaz.
Ayman ise, Kürt-Türk ilişkilerinde anlatımlar yaparken ve ulus tanımını ortaya koyarken farklı yap-bozlardan tek bir resim çıkartmaya çalışmaktadır.
Devletle ilişkilerinde resmiyet halinin anlatımı olan vatandaşlık kavramını ulusal aidiyet kavramıyla eş hale getirerek, olmayan bir ulus hali yaratmaktadır. Herhangi bir insan, herhangi bir devlete vatandaş olabilmek için başvurabilir. Bir Fransız, Rusya devletine vatandaş olmak istediğini ifade eden başvurusu neticesinde Rusya devleti vatandaşlığına kabul edilmesi, ona Rus ulusu aidiyeti halini getirmez. O, Fransız ulus aidiyetinden bir kişi olarak yanı Fransız ulus kimliği haliyle Rus vatandaşı olmuş olur.
İnsanlar doğduktan sonra herşeylerini değiştirebilirler bu onların iradeleri ile ilgili bir şeydir. Fakat değiştiremedikleri tek şey, doğmalarına/var olmalarına vesile olan karakterlerin ulusal aidiyet halleridir. Bunları hiç bir biçimde değiştirme imkanlarına sahip değillerdir.
Vatandaş olmak veya vatandaşlık hali kişilerin ömürlerine tekabül eden bir hal iken, bir ulustan olmak, kendisine devredilen bir aidiyet sürecidir.
Bu baptan, kendisinin Yugoslavya’dan gelen bir göçmen devamlılığı olması ona atalarının müracatından TC yurttaşlığı kazanımı sağlamıştır. Yani, Yugoslavya’dan göç eden TC yurttaşı halidir. Unutmasın ki daha önceki yakın atası Yugoslavya ana vatanı çocuğu halindedir.
Yerleşik toplum; demografik kimlik halinin doğal sonuçlarını yaşamayı istemesi, bunu talep etmesi her toplumun en doğal hakkıdır. Bu hakkı kullanmayı istemek, onların mutlaka etnik/ulus devlet isteyeceği hükmünü beraberinde getirmez. Kaldı ki, ulusların özgürleşmesinin anlamı içerisinde bağımsız devlet olma hakkı saklı ve meşru bir haktır.
Bir hakkkın saklı ve meşru olması, o hakkın o yönde kullanılacağının mecburiyeti anlamına gelmemekte; etnik kimliklerin bu hallerini yaşamasının güvenceleri devletin ana karakteri olduktan sonra, bir arada yaşamamanın gerekçeleri hakikatını yitirir.
İşin özü şudur:
Devletin ya da ulus devletlerin oluşum süreçleri ve oluşmuş halleridir.
Hangisi olursa olsun; bir devlet kendi oluşma ya da oluşturulma sürecindeki halleri ile o devleltin sınırları içerisinde yaşayan toplum ya da toplumların yaşam hallerini aynı devamlılık içerisinde ilelebet devam etmesi mümkün değildir. En azından devletin biçimsel hali ile mümkün değildir.
Devletler ana karakter olarak üretim ilişkilerine denk düşen kategoriler halilnde ise bu ana kategoriler üzerinde yükselen çeşitli devlet biçimleri vardır. Devletler tip ve biçim olarak değişimlere uğramaları hallerine, oradaki toplumun siyasal talepleri ve bunların örgütlenmesi halleriyle ilgili bir olaydır. Kapitalist üretim ilişkilerinin hakimiyeti kapitalist devlet yani burjuva diktatörlüğü ise, bunun üzerinde çok çeşitli devlet biçimleri olabilir. Faşist diktatörlük, askeri diktatörlük, oligarşik diktatörlük, burjuve demokrasisi devlet biçimi gibi. Ama esası burjuva diktatörlüğüdür.
TC’nin kurulmasında bir düşüncenin iktidar edilmesiyle ortaya çıkarılan çatışmalar, imha ve inkarlar verili durumun; hükümet olmayla, iktidar olma olgusunun aynı durmasından kaynaklanan düşüncenin taşıyıcıları ile uzun süre iktidarda kalması, güçlü görünmesi; var olduğu toplum kütlesine egemen olma hali onun çürümez olduğunun karinesi olmamaktadır.
Cumhuriyet, küllerinden yeniden ve yeni doğuş gerçekleştirmiyorsa ve hala çürüyen, o çürümüş hali ile kendisine değer biçtirme uğraşısı içinde ise; çürüyenin toplum tarafından çürümüş halleri görünür hale gelmesinden dolayı, çürüme kendinde bu süreci sonlandırma imkanına sahip olamamaktadır. O, ancak kendisinde hala çürüme sürecindeki kimi hücrelerinin çırpınışlarının görünebilirliği umuduna kendisin heves etmekte ve bundan güç toplamaya çalışarak, bütündeki çürümüş haline görünmezlik sağlamaya çalışmaktadır.
Toplumda bu çürümenin kanaat haline gelmiş olmasını ses haline getiren siyasal akım ya da akımlar, kendi tarihsel arka planlarında olumlu-olumsuz toplum algısıyla birlikte yeni bir görünürlülük hali olmaktadırlar.
Tam da burada da görünürlük, düzen içi-düzen dışı görünürlülük halleri olarak ortaya çıkmakta ve böylece siyasette yeni yazımlar ortaya çıkmaktadır.
Çürümenin toplum bilincinde kristalize hale gelmesi ve bunu (verili koşulların uygunluğu ile) düzen içi bir siyasetin, kral çıplak demesi ile toplumsal teveccühe mazhar olması yeni bir dönemin başlangıcıdır da. Yeni siyasetin; toplumun gördüğü çürümeyi siyaset diline katmasının getirdiği ortaklaşmanın, toplum kesiminde ki çözüme yönelik söylemlerin doğruluğu/yanlışlığı noktasındaki değerlendirmesi toplumda ikincil konumda olmaktadır. Burada toplumsal tespit olgusuna, yenilenmiş ya da yenilendirilmiş yeni siyasetin şemsiye olma çabasının toplumda bulmuş olduğu karşılıktır.
Dolayısıyla: Çürümüş olan bir nesneyi ne yeniden doğrultmak mümkündür ne de çürümenin üzerinde hayatı yeniden kurmak mümkündür. Çürüme doğası gereği kendi tarihsel son noktasına ulaşacaktır.