Tam bir komedi yaşamaktayız.
Bazı kesimler tarafından siyasal tartışmaların düzeyi düşürülmekte, sığlaştırılmakta, bunu yaparken de amaç doğru düzgün tartışma yapmanın olanağı kalmasın…
Örneğin meclisten bir yasa geçer, hemen bir etiket vurulur, ‘AB uyum çerçevesinde’ ama başka detay yok! Hangi direktif, hangi mevzuat olduğu belli değil. Gerçekten AB uyum çerçevesinde mi değil mi bile belli değil. İkinci önemli nokta, AB mevzuattı sanki de kutsal bir kitap ve bu söylendiğinde akan sular durması gerekirmiş gibi hareket edilmekte.
Bizim de üyesi olduğumuz Avrupa Sol Partisi başta olmak üzere, AB’nin geçirdiği birçok direktife muhalefet devam etmekte. Birçok düzenlemeye yalnız Avrupa ve ulusal meclislerde değil sokakta eylemlerle, grevlerle, gösterilerle yüksek sesle itiraz edilmekte. Hatta Avrupa Sol Partisi son ekonomik krize karşı Avrupa Komisyonu tarafından geçirilen, bazı Avrupalı liderle tarafından kabül edilen yüksek düzey antlaşmalarına, yeni ekonomik kriterlere, Avrupa Merkez Bankası işleyişine karşı da mücadele vermekte.
Bu çerçevede birçok farklı çevre ile birlikte Altersummit adı altında karşı bir cephe çalışmaları bütün hızı ile devam etmektedir.
Ulusal düzeyde de, Yunanistan’da, Finlandiya’da, Danimarka’da ana muhalefet veya dıştan koalisyonu destekleyen radikal sol partiler ‘AB uyum yasaları’ çerçevesinde yapılmaya çalışanlara karşı çetin bir mücadele veriyorlar. Çünkü atlanılan AB mevzuattı birçok farklı çevrenin organik yer aldığı süreçlerin çerçevesinde gerçekleşmekte ve mücadele beyaz ve siyah değildir.
Avrupa Sosyal Şartı ya da Çalışma süreleri ile ilgili direktif bugün Avrupa’daki emek hareketi ve radikal sol hareketlerinin direnç noktasıdır, AB egemen çevreleri bunları değiştirmek için uğraşmaktadırlar. Bunlar da AB uyum yasalarıdır ve sosyal hareketler bunları korumak için mücadele ediyor. Bankaları korumak için çıkarılan düzenlemeler de AB uyum yasaları sayılabilir ama bunların radikal solu bağlamadığı, değiştirilmesi için mücadele edildiği de gene net bilinen bir gerçek.
Kamusal hizmetleri devamını genişleyerek devam etmesini savunan radikal sol hareketlerin, özelleştirme dayatması yapan AB mevzuatını kabül edeceğini düşünenlerin aklından şüphe duymak gerekir.
Uluslararası tekellerin dayatmaları ile geçirilen AB mevzuatı ile insan hak ve özgürlüklerini genişletmek için geçirilen mevzuatları ayırmama istemi ve bunların tümünü AB karşıtı cephe için argümana dönüştürmek ilkel muhalefetten başka bir şey değildir.
Son Kıbrıs’ın kuzeyinde geçen “Hayvan Refahı Yasa” en taze örneğimiz. Kimileri ‘ABciler görsün AB nasıldır’ şeklinde yazılar kaleme aldılar. ‘ABci’ diye bir şey var mı bilinmez! Demek ki varmış!
Peki, neyle neyi uyumlaştırmakta bu yasa? Yasanın gerekçesinden okuyalım;
“Komitemiz, 13 Ekim 2011 tarihinde Ek’teki Sunuş Gerekçesi çerçevesinde Genel Görüşmesini başlatmış olduğu Hayvan Refahı Yasa Tasarısını, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı, Veteriner Dairesi, Hayvancılık Dairesi yetkilileri ve Başbakanlık Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi temsilcileri ile bir çok kez toplantılar yaparak vermiş oldukları bilgiler çerçevesinde görüşmüş ve 2 Ekim 2012 tarihinde çalışmalarını tamamlamıştır”
Yani içinde AB kelimesi, “Başbakanlık Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi” ve komitenin adından başka hiçbir şeyde yok! Hangi direktif, hangi mevzuat, neyi neyle uyumlaştırdılar kimse bilmiyor ama adı AB uyum yasası ve birileri toptan AB’ye karşı olduğu için bunu kendine malzeme yapıyor, yetmiyor, birilerini ABci sayıp topyekûn saldırıyor.
Komite adı da tumturaklı, “Avrupa Birliği Uyum Yasa Tasarıları İle Kamu Reformu Yasa Tasarılarını Görüşmek Üzere Oluşturulan Geçici Ve Özel Komite” isimli bir şey kurarsanız, bu şey AB uyumlu yasa çıkardığını iddia eder ve herkes de bunların AB mevzuatı olduğuna inanır! İnandıkları ile kalmazlar tutarlar bunun üzerinden ‘emperyalist AB savaşı’ başlatırlar!
Bizse tüm bunları okuyup gülüyoruz!
Ciddi iş ise Avrupa’nın sokaklarında sürmekte sosyal, emeğin Avrupa’sı için kıran kırana bir mücadele sürüyor, bankaların ve finans kapital çevrelerinin dayattığı, tekellerin ve tröstlerin talepleri çerçevesinde şekillenen bir AB değil, ekolojik, eşitlikçi, demokratik emeğin Avrupa’sı talebi her şehirde yükseliyor. Çünkü bugün yaşadığımız küresel bir saldırganlıktır, kendi sınırları içinde ulus devletleri savunarak değil, küresel direnişler ve dayanışmalarla bu saldırıyı savuşturabiliriz.
Bu nedenle emeğin Avrupa’sı için YKP, saflarında yerini aldı, Avrupa Sol Partisi üyeliğimiz bunun en önemli işaretidir.
Altı boş, saçma sapan tartışmalarla vakit kaybedecek zamanımız yok…