Şu anda iki toplumun hiç müdahale ve baskı görmeden, anlaşarak çok kolay bir şekilde çözüme gidebileceklerini düşünenler var mı? Bilhassa Kıbrıslıtürklerin kendi ülkelerinde egemen ve yalnız başlarına karar vereceklerini düşünüp başka olguları gözardı etmiyorsanız olabilir. Peki ama Kıbrıslıtürkler şu anda bağımsız, müdahalesiz, tahakkümsüz ve egemen midirler? Belki fazla detaylı düşünmeden olan konular bunlar. Elbette herkes bir anda Kıbrıstürk toplumunun hemen Güney’deki Kıbrıslırumlarla bir çözüme gitmesini ve Kıbrıs sorununu halletmesini ister. Bunu istemeyenlar var mı? Yani Kıbırslıtürklerin egemen olduklarını düşünüyorsam ve önlerinde hiçbir engel olmadığını düşünüyorsam ve de 38 yıldır yaşanmışlar olmasaydı bunu düşünebilirdim. Eğer bu 38 yıllık yaşanmışlık olmasaydı, barış ve çözüm istemeyenlerin seksen bin kişilik Kıbrıstürk toplumu içinde az olduğu biliniyor. İstemeyenler var da bana göre Kıbrıstürk toplumu içindeki bu seslerin ne kadar cılız olacağını herkes bilir. Peki ama bazı arkadaşların düşündüğü gibi mi sorun. Yani Kıbrıstürk halkı hemen yarın bir seçim yapacak, seçimi kazanan çözüm ve barış isteyen parti meclisteki çoğunluğunu da kullanarak sorunu çözecek ve barış yapacak. Öyle mi? Bana göre değil. Yani şimdi daha önce yaşanılanları göz önüne almazsak bu söylenenler doğru ve kabul edilebilirdir ama şu anda seçimi savunan ve erken bir seçimle toplumu, kendilerinin seçilmesi durumunda, düze çıkaracaklarını söyleyenler sanki de yakın bir geçmişte hükümette değillerdi. Sanki bir diğeri de 2000 yılında hükümetteyken ne Türkiye ekonomisine bağlı banka krizlerini, ne de Temmuz 2000’de Kıbrıs’ta Afrika Gazetesi Olayı’nı yaşadı. Herşeye tekrar başlayacağız, sankide erken seçimden sonra. Yani herşeye tekrar başlayacak mıyız? Veya Mayaların dediği kıyamet oldu, dünyadaki herşey silindi ve dünya tarihine yeni bir sayfa ile başlayacak gibiyiz. Öyle mi? Değil elbette. Daha dün gibiydi. 2000 yılında casusluk suçlamasıyla gazeteciler suçlanmış ve tutuklanmışlardı. O sırada memleketi sarsıcı olaylar olmuştu. Büyük iddia ile yola çıkanlar polisi de içişleri bakanlığına bağlayamamışlar ama bu olaylardan sonra bir sabah uyanan Kıbrıstürk halkı ansızın bankalardaki paralarını yitirmişlerdi. O zaman da kendimizi yönetemiyorduk aynen şimdi olduğu gibi. O zaman da davul bizim elimizde tokmak da başkalarının elindeydi. Hadi bırakalım bunları da, bir belgeyi okuyalım:
“….Son kişi olarak Şeref Salonu’na girdiğimde, oval şekilde 25-30 kişilik bir oturma düzeni içinde ve tam komutanın karşısında boş kalan koltuğa yerleşirim. Komutan bir ara oluşan sessizlikten yararlanarak “Siz kimsiniz ?” diye davudi bir sesle beni işaret eder. Ayağa kalkarak, “Efendim, ben Başbakanlık Müsteşarıyım” derim. “Ulan bir numaralı memur hoş geldiniz demek yok mu?” diye çıkışır. Ben, “Uçaktan inerken hoş geldiniz dediğimi şimdi ise ortamın çok kalabalık olduğundan ikinci defa fırsat bulamadığımı” anlatmaya çalışırım ama hiç tatmin olmadığı bellidir. “Bir numaralı memur” lafı törende bulunan sivil görevliler tarafından benimsenir. Fırsat buldukça bu konuda bana takılırlar” (Öntaç Düzgün(2010),Başbakanlık’ta 30 Ay,Mavi Basım, Lefkoşa,sf.22).
Şimdi bu konular sadece bir arkadaşın kaleminden ve aynı partiden bir arkadaşın kitabına yansımıştır. Ve durumu açıkça ortaya koymaktadır. Çoğu tanıdıktan çok dinledim.
“Tamam kardeşim bunu yazdı da o andaki tepkisi ne oldu bu arkadaşın, hatta parti olarak bu konuda ne düşünüyorlar? Hatta bu konuların halledilmesi için tezleri nedir? Kıbrıstürk halkının bir daha bu gibi olaylarla karşılaşmaması için ne yapmalı, parti bu olaylarla karşılaşmamak için ne düşünmekte, mücadele ne olmalı?” diye de sormuşlardır.Bir başka belge daha aktaralım:
1980’li yıllarda 12 Eylül Darbesi sırasında başbakan olan rahmetli Mustafa Çağatay 12 Eylül’de Kıbrıs’a yapılan baskıları şöyle yansıtmaktaydı: (Bk. Önemli Bir Dönemin Tanığıyla…Mustafa Çağatay’la Konuştuk, söyleşi , Neriman Cahit, 31 Mart-1 Nisan, Ortam Gazetesi)
N.C- 12 Eylül darbesinden sonra Siyasal Partiler Ankara’ya çağrılmış ve Genel Kurmay Başkanlığı’nda, Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde de bir darbe yapılması imajı yaratıldığı ve sizin buna şiddetle karşı çıktığınız söylenir. Olay neydi Sn Çağatay?
M.Ç.- Ona da şöyle cevap vermek durumundaydım tabii; gerçeği tam yansıtması bakımından önemli ve gereklidir. Ordaki havayı kişi kendine göre değerlendirebilir. Ama, böyle bir sonucu ben kesinlikle çıkarmadım. Ama orda, Genel Kurmay Başkanlığında bir toplantı düzenlenmiştir. Partiler, hep birlikte ordaydık. Ama, ordaki konuşma beni hükümet başkanı olarak etkilemişti ve Genel Kurmay adına yapılan konuşmada Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ta cereyan edenleri tam olarak bilmedikleri izlenimi içerisinde bir konuşma yaptım orda. Kıbrıs’taki gerçek durumu ben kendi anlayışımla ortaya koydum. Ve öyle inanırım ki o konuşmada benim söylediklerim etkili olmuş olacak ki daha sonra, Genel Kurmaylıkta hava tamamen değişti”.
Şu anda yukarıda bahsettiğim olay 1981 yılında rahmetli Başbakan Mustafa Çağaraty’ın Neriman Cahit Hocanım’a naklettikleri. Bir yukarıdaki olayı ise Öntaç Düzgün arkadaşın kitabından aldım. Şu anda bu gibi olaylar ve müdahaleler maalesef artarak devam etmekte ve durmamıştır. Tayyip Bey’le onun Bakanlarından Cemil Çiçek’in söylediklerini buraya almıyorum. Meclisteki partilerden ben bu olayların nasıl engelleneceği konusunda rasyonalist yanıtlar beklemekteyim. Yanıt vermedikleri durumda bu toplumun yokoluşunda kendilerinin de payı olduğunu tekrar hatırlatırım….