Bir değeri kaybetmenin acısı ile kaleme sarılmak bana o kadar zor geliyor ki, sanki kalemden damlayan mürekkep kağıda yakışmıyor gibi bir hisse kapılıyorum.
Özker Hoca’yı kaybettiğimizde yine böyle duygular ile kaleme sarılmıştım.
Özker Hoca’nın da bütün savaşı yok oluşa karşı idi…
Her şeye karşı dim dik ayakta direndi, hiç eğilmeden, ama ne yazık ki Kıbrıs’ın içine düştüğü hallere bedeni fazla direnemedi ve Kanser denen illette yenik düştü!
Şu anda Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların içinde olduğu halleri görüp de kansere yakalanmamak imkansız gibi.
Gerçek Kıbrıslılar yurtlarının Kerhane, Kumarhane, ipini koparanın mekanı haline geldiğini görüp, her gün dirhem, dirhem eriyorlar bu duruma yürekleri fazla dayanmıyor.
İçlerine attıkları kahır onları en sonunda Kanser illetine yakalatıyor.
Fakat ne var ki kendi vatanını peşkeş çekenler, işbirlikçiler, Ankara’nın zurnasını çalanlar arsızca yaşamaya ve satılmışlığın keyfini çıkarmaya devam ediyorlar. Bu durum aslında Kıbrıslıları daha da kahretmeye yetiyor, artıyor bile.
Özker Hoca ile bir araya geldiğimiz anlarda, genellik ile konuşmalarımız bunun üzerine idi.
Ve ne yazık ki onu kaybettiğimizde, Kıbrıslıların nasıl kahırlarından öldüğünü anlamıştım.
O günden sonra Kıbrıs’ta yaşayan bir Kürt olarak, işgalcilerden ve işbirlikçilerinden nefret eder oldum.
Daha sonra Zehra ablam ile Özker Hoca üzerine bir söyleşi yapma kararı aldım. Bunu gerçekleştirmek için uzun zaman bekledim ve başardım.
Zehra abla ile son ropörtajı da ben yapmış oldum. Evlendikleri günden alarak, T.C.’nin derin devleti tarafından öldürülme tehditlerine kadar, en detaylı bir söyleşi olmuştu ama beni en fazla acıtan bölümü ise CTP’nin o dönemde yeni kurmayları tarafından nasıl tezgah kurularak partiden atılma bölümü idi.
Uzun bir zaman bu kaseti sakladım ama içimde bir şeyler beni hep rahatsız etti.
Zehra abla’yı kaybettiğimizde, bu içimi kemiren duyguyu biraz olsun azaltmak için, Sami Özuslu’yu aradım ve bende böyle bir kasetin olduğunu söyledim. İlk önce şaşırdı ama ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra, bu kaseti ne yapacağımı sordu.
Bende bu kasetin aslında CTP’nin dinlemesini ve eğer yapabilirsen bunu yayınlamasını söyledim.
Hemen atladı kaseten ve yapabileceğini söyledi. Söyledi söylemesine de, ama ben bu kaseti asla yayınlayamayacaklarını çok iyi biliyordum. Amacım Zera ablayı dinlemeleri ve az da olsa onların vijdanlarının sızlamasını sağlamak idi.
O kaset halen yayınlanmadı.
Ama kaseti dinlediklerinde birbirlerinin yüzlerine nasıl baktıklarını çok merak ediyorum doğrusu.
Özker Hoca’yı anlatmamın sebebi, şimdi Kıbrıslılar bir değerini daha kaybetti Arif Hoca’yı.
Arif Hoca ile zaman zaman Afrika Gazetesi’nde karşılaşıyorduk, o da aynı şeyi söylüyordu bana, “Yavaş yavaş tüleniyruz” Arif Hoca bana bu sözü söylediğinde Özker Hocayı hatırlıyor boğazım düğümleniyordu ve keşke o nasılsın Hocam kelimesini kullanmasaydım diyordum.
Arif Hoca’yı saygı ile anıyorum ve satılmış işbirlikçileri bu iki değerin anılarını okumaya davet ediyorum.
Belki kişisizlikleşmiş ruhlarından ve bedenlerinden kurtulurlar diye!!!
Sen rahat uyu hocam, inanıyorum ki halen onurlu kavganın devamını getirecek yiğit Kıbrıslılar vardır ve sayıları da hiç az değildir.
Ben bir Kürt Devrimcisi olarak “Kavganız, Kavgamızdır” diyorum.
Saygı ve selamlarımı tüm yurtsever gerçek Kıbrıslılara gönderiyorum.