Her olayda yönetenlerin, yönetilenlere karşı uyguladığı politikalara mutlaka diyecekleri vardır… her ne kadar saçma da gelse bu durum özellikle demokrasi olmayan ülke ve toplumlarda egemendir. Baskı ve tabular buna imkan tanırken yönetimlerin “başına buyruk” tavrı öylesine bir hal alır ki artık bırakın dünya kamuoyunu kendi ülkesinde bile tepki alır ve hatta “alay” konusu olabiliyor. Bizde eskiler bahane yerine “mahana” sözcüğünü kullanırdı… ve “mahana arasan bulun” derdi! Bizim olaylara bakınca yöneticiler bu “mahana”ları o kadar çok kullandı ki, tükenme noktasında, ülke insanı toplum adını dahi duymak istemiyor.
Ülkede özelleştirmeye bulunan “kulplar” örneğin; o denli çok ki insanın (düşünmeyeni bile) kafasının karışmasına yol açar. Birine “zarar ediyor” derken (ki aslında değil ama var kabul edilse bile kendi hatası), diğerine yani “kar” edene mantıksız/saçma gerekçeler bularak esas amaç birilerine “peşkeş” çekmenin yolu açılmaktadır. Nüfus sayımı sözde (dostlar alış verişte görsün) yapılır ama sayısı bilin(E)miyor… açıklanmıyor! Bu durumda devletin vermekle sorumlu olduğu eğitim, sağlık, beledi, sosyal vs hızmetler yürümüyor ama yöneticilerin hiç umurunda değil. Bu kadarla kalmaz; devlet bütçesi resmi nüfus (330 bin cıvarı) baz alınarak yapıldığından (bilimsel verilere dayandıran araştırmacılara göre) 900 bin ile bir milyon olan nüfusa endekslendiği zaman tabiatıyla değil bütünlemeye, sınıfta bırakmanın ötesinde küme düşürmektedir. Bütçe rakamları “bir alt yönetim olandan ses çıkmayınca) nüfus da dikkatten kaçırılınca “nüfus bölü araba sayısı, emekli, memur vs” 75 milyon insanın gözüne bak baka “tembelleri besliyoruz” dedirtiyor. Buna çanak tutanlar sözde toplumun kendilerini yönetmek ve hızmet için seçtiklerinden başkası değildir. Oysa yapılan sözde yardımlar kendi yerleşikleriyle burada at oynatan temsilcileri ve eğlence sektörü karakterleri ile yan ürünü kara para aklama, kumar, uyuşturucu, fuhuş sektörüne akmaktadır. Kıbrıslı topluma yararı olmayan bu mekanizmadan gelen paralar (ihaleleri saymasak bile) tümüyle geldiği yere (geldiğinden kat kat fazlasıyla) geri dönmektedir.
Şimdi gündem 2013 – 15 Ekonomik Program… adına protokol denir, paket denir ama özü malum “zamana yayılarak üretimden kopartılan toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan tüketilmesi”ne yol açacak bir yol haritası! Ülkede tartışılmayan, sosyal ve kültürel yapısı düşünülmeden başkaşarınca hazırlanıp sözde Kıbrıslı toplum yöneticilerinin “mamulatı” ve onlara uygulatılacak bir “ferman”dan başka bir şey değildir. Kimilerin “parayı veriyor denetlemesi normal” demesi özür kabahattan büyük olmakta. Bahaneler “mahana” bile olamayacak kadar tükenmişlik kokusu verirken bu denli “yalakalık” cidden çok oluyor. Hiç olmazsa konuşmayın daha iyi olacaktır. Her dönemde yaşanan işbirlikçi örnekleri… medya ve kimi akademisten geçinen gravatlı profler öncülük ederse toplumdan “tükenmişlik” tanımı yerli yerine oturmaz mı? Verdikleri örneğe bakın; “Yunanistan ile Kıbrıs Rumları ekonomik krizde… Troyka denetliyor, reçeteler sunuyor” Doğrudur ama bunu söyleyenlerin “Troyka”nın ne olduğunu bildiğinden şüphe duyarım. Troyka (sözcük anlamı tria, three gibi yani 3 demek) Yunanistan, İspanya ve Güney Kıbrıs (Rumlar)’a kriz reçetesi dayatıyor… Niçin mi “mali krizden çıkış için yapılacak mali yardım / kredi” konusunda uzlaşı aramaktadır. Farkı mı “orada 3 ana denetim ve karar mercii var… Avrupa Konseyi, Euro Merkez Bankası ve Para Fonu” ancak bizdeki tamamen bir kişinin iki dudağı arasındadır. Avrupalı karşılıklı oturur tartışır, öneriler sunar ve mali krizden çıkış yolunu kredi anlaşmasına bağlar. Bizdeki öyle mi “nerede mali kriz ey efendiler… bankalar trilyonlar kazanıyor ve burada yaptığı işlerden (tıpkı kumarhaneler gibi) kazancının faizini bile vermeyip valizler içerisinde veya anında kredi kart transferiyle Türkiye’ye göndermektedir” Bizdeki ne mali ne de ekonomik kriz… tükenişe açılan yol!
ULUSLARARASI PLAN MI GELİYOR?
Bizler ve Türkiye’de halklar birbiryle çatışıp dünyadan kopuk yaşarken, son günlerde BM ve tabii ki gerisindeki Uluslararası güçler coğrafyadaki konjonktürün dayattığına inanılan bazı plan ve stratejilerin sinyallerini veriyor. Ortadoğu’da İsrail’in konumu, Filistin’in BM Genel Kurulu’nda üye olmayan gözlemci devlet statüsü verilmesi (İslam Konferansı Örgütü’nde KKTC’nin statüsü), Suriye tehditi (aslında İran – İsrail şeklinde okunmalı) Türkiye’nin NATO’dan Patriot füze talebi, Rusya başkanı Putin’in İstanbul’da Türkiye başbakanı Erdoğan’la 3 saat baş başa görüşmesi, Arap Baharının islam ülkelerinde tutmaması üzerine zora giren Batılılar ile Barak Obama’nın açıklamaları vs bu yönde algılanması gereken ön görüler! Orta Doğu Petrolü ve Doğu Akdeniz’deki yeni zengin doğal gaz kaynakları ile sanayileşmiş Batı ülkelerine taşınması üzerine geliştirilen projeler bu bölgede istirrarı istiyor… engelleri yok edecek “güç” esasen elleride bulunmaktadır. Yeter ki karar verilsin, Bu projeler içerisinde sanılmasın ki sadece Batılı üşkeler var, Rusya hatta Çin’in finansmanı devrede… Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Rum tarafında mali krizden kurtuluşa da imkan tanıyacak “can simidi”! Bizler “orta asya hayalinde” kendimizle at oynatırken dünya yanı başımızda nelerle uğraşıyor. Anadolu bu enerjinin taşınması üzerinde en stratejik özellikte ama (eğer bir oyunun senaryosu değilse) bugün dıştan görülenler “kendi ayağına kurşun sıkmak” olmaktadır.
Başbakan Erdoğan’ın söylem ve uygulamaları kendi yandaş medya ve yazarlarınca eleştiriler almaya devam ediyor. Bu da bir senaryo mu diye insan şaşırıyor… önce idam cezası geri gelmeli dedi sonra bırakıp Kürtlerin siyasi temsilcilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak meclisten atılmalarını diline doladı. Buna MHP (körün aradığı bir göz ama baktı ki Allah 2 veriyor) hemen destekledi. Kürt temsilcilerinin yanıtı gecikmedi “bu meclisten kovarsanız bir daha gelip gelmemeyidüşüneceğiz” dedi. Kürt halkı kimlik, kültür ve insan haklarını alıncaya kadar rahat yüzü vermeyeceklerininin altı çizilmekteydi, anlayana… Coğrafya şekilleniyor derken Irak, Suriye, İran Kuzeyi ile Anadolu’nun Güney Doğusu da düşeni alacak tabiatıyla. Kapitalist sistem menfaatine bakar, senin onun bunun göz yaşına değil!
Yine Kıbrıs’a dönersek; “Şubat 2013’te Güney’de Kıbrıs Cumhuriyeti başkanlık seçimi var… görülen o ki Batı ve Nato yanlısı Nikos Anastasiades’in diğer adaylardan şanslı hatta tek olanı” Unutulmasın Angloamerikanların ortaya atıp BM’de Annan Planı olarak Kıbrıs’ta görücüye çıkan ve referandumda Türklerle birlikte “evet” diyenler arasında Anastasiades de bulunmaktadır. Ne mi ifade eder “çok şey ifade eder, yeter ki karar verilmiş olsun” deriz. Kendi zaman tünelinizde saatler geriye çalışıp frekans / symptom düşürse de, dünya / uluslararası zaman tünelinde saatler ileriye çalışacağından başkalarının bakış açısı onları etkilemeyecektir.