Genetik mühendislik ürünü tohumlar ve ürünler (GDO’lar) tohum ve bilgi savaşlarına yol açıyor.
Ürünlerin genetik olarak değiştirilmesinin tek nedeni, tohumların patentini almak ve telif ücreti elde etmektir. Nasıl ki, kolonyalizasyon esnasında, Terra Nullius yani boş arazi kavramı, sömürgecilerin topraklara ve ülkelere el koymasına mahal vermişse, yeni bir kavram olan Bio Nullius, yani boş hayat, tohumlar, biyo-çeşitlilik ve yaşam formları üzerinde “fikri mülkiyet hakları” iddia etmek için kullanılıyor. Ancak, yaşam boş değildir. Tohumlar icat değildir. Tohumlar binlerce yıllık biyolojik evrimi, binlerce yıllık kültürel evrimi ve çiftçilerin emeğini bünyelerinde barındırır. Şirketler patent talep ettiklerinde, esas itibariyle yaptıkları şey doğa ve çiftçiler tarafından evrilen özelliklere “korsan” olarak el koymaktır. Basmati pirincinin aromasını, yerli buğdayımıza mahsus düşük glüten oranını, bizzat çiftçilerimiz tarafından geliştirilen iklimsel dirence mahsus tuz toleransını, kuraklık toleransını, sele dayanıklılığını korsan olarak satmakta ve bunların patentini almaktalar. Buna ne icat, ne yenilik denir; bunun adı bio-korsanlıktır. Şirketlerin genetik mühendislik vasıtasıyla bitkilere kattıkları tek şey B1 zehrinin toksik özellikleri ve herbisit direncidir. Toksik olmalarının yanısıra, bu özellikler iddia edilegeldiği üzere kimyasal kullanımını hiç de azaltmazlar. Vidharba’da gerçekleştirdiğimiz çalışmalar, Bt pamuğunun ortaya çıkışının ardından haşere ilacı kullanımının 13 kat arttığını göstermektedir.
Environmental Sciences Europe (Avrupa Çevre Bilimleri) dergisinde yayınlanan bir rapora göre, genetiği değiştirilmiş ürünler, ilk kullanılmaya başlandıkları 1996 yılından 2011 yılına kadar toplam haşere ilacı kullanımında 404 milyon poundluk bir artışa neden olmuşlardır. Bu da son 16 yıl içerisinde aşağı yukarı yüzde yedilik bir artışa tekabül etmektedir.
Kimyasal kullanımındaki artışa işaret eden bu veriler, Bt toksin ürünlerinin kimyasal kulanımını azaltacağı ve haşereye dayanıklı ürünlerin haşere ilacı kullanımını düşüreceği iddialarının yanlış olduğunu göstermektedir.
Navdanya’nın “GDO İmparatoru Çıplak” isimli raporu, genetiği değiştirilmiş ürünlerin yabani otlara ve kimyasallara karşı direnç geliştirilmesine neden olduğunu, bunun da kimyasal ve haşere ilacı kullanımını artırdığını göstermektedir. Şu anda, yirmiden fazla yabani ot türü, Monsanto’nun geniş spektrumlu haşere ilacı Roundup’ın temel bileşeni olan glifosfata karşı direnç geliştirmiştir; çiftçilerden bu durum karşısında Vietnam savaşında kullanılan turuncu etmeni (Agent Orange) kullanmaları istenmektedir.
Şirketlerin çiftçileri GDO tohumlarına mecbur etmelerinin tek yolu alternatifleri ortadan kaldırmaktır. Bunu da kamusal tohum yetiştiriciliğini ortadan kaldırarak yapıyorlar. Nagbur merkezli Hindistan’ın önde giden pamuk araştırmaları enstitüsü, Monsanto’nun pamuk tohumu piyasasına girişinin ardından Vidharba’da tek bir çeşit tohum bile sunmadı. İkinci stratejiyse lisans anlaşmalarıyla yerel şirketlerin elini kolunu bağlamaktır. 60 Hindistan merkezli tohum şirketi yalnızca Monsanto’nun Bt pamuğunu satıyor. Üçüncü strateji, zorunlu lisanslandırma ve kayıt altına alma yasaları vasıtasıyla yerel tohumları yasadışı hale getirmektir. 2004 Tohum Yasası’yla yapılmaya çalışılan şey tam da buydu. Bunun Hindistan’da yürürlüğe sokulmasına mani olmak için Satyagraha’nın ülke çapında örgütlü mücadele yürütüldü ve meclis komisyonu oluşturuldu. Ancak Avrupa’da tohum yasaları çoktan biyo-çeşitliliği ve çiftçilerin kamusal tohum yetiştiriciliğini yasadışı hale getirmeye başladı. İşte bu yüzden, Tohumda Patente Hayır, endüstriyel tohumları teşvik eden ve yerel, açık tozlaşma ürünü çeşitleri yasadışı hale getiren Tohum Yasalarına Hayır demek üzere, Tohum Özgürlüğü Küresel İttifakı çerçevesinde bir araya geldik. 120’den fazla kişi ve grup tarafından kaleme alınan Tohum Özgürlüğü Küresel Yurttaşlar Raporu (www.seedfreedom.in) 1 Ocak’ta, Delhi’de dolaşıma sokuldu. 2 Ekim’de Gandhi’nin yaşgününde ve 16 Ocak’ta Dünya Gıda Günü’nde bir dizi Tohum Özgürlüğü eylemi gerçekleştirildi.
Tohum gıda zincirinin ilk adımıdır. Tohum Savaşları yerini Gıda Savaşlarına bırakmaktadır. GDO’lü ürünlerin etiketlenmesi üzerine gerçekleştirilen Kaliforniya halk oylaması, yurttaşların bilme ve seçme hakkıyla şirketlerin GDO’ları zorla dolaşıma sokma hakları arasındaki en güncel mücadeledir.
Organik Ürün Tüketicileri Derneği’nin siyasi direktörü Alexis Baden-Mayer’in, Wall Street’i İşgal Et eylemleri çerçevesinde Nisan başında Washington’da verilen açık derslerden birinde söylediği gibi, “Kaliforniya hangi ürünlerin GDO’lu olduğunu Bilme Hakkı halk oylaması inisiyatifi, tabandaki nüfusun %99’unun Amerikan demokrasisini nüfusun ancak %1’ini teşkil eden kabadayılardan geri almak üzere nasıl harekete geçebileceğinin mükemmel bir örneğidir.”
Tohum Savaşları ve Gıda Savaşları bilgi savaşları halini alıyor. Kaliforniya inisiyatifinden hemen önce, organik gıdaların sağlığa zararı olmadığına dair bir makale dünya çapında dolaşıma sokuldu. Stanford’un sözde bilim insanları sigaranın sağlığa zararları üzerine tartışmaların yoğunlaştığı zamanlarda Big Tobacco şirketi için de benzer bir çalışma gerçekleştirmişlerdi.
Sahte bilim GDO’yu teşvik etmek üzere seferber ediledursun, Biyo-çeşitlilik, GDO’ların sağlığa ve çevreye zararları üzerine kaliteli araştırmalar gerçekleştiren -ki bu Biyo-çeşitlilik üzerine Cartagena Prokolü’nün bağlayıcı ilkelerinden biridir- bağımsız, kamu yararına çalışan bilim insanları, endüstri için çalışan ve kendilerine bilim insanı diyen organize mafya teşkilatının saldırılarına maruz kalıyor. İngiltere’de bizzat İngiltere hükümeti tarafından yetkilendirilen araştırmasının sonuçları, bu ürünlerle beslenen kobay farelerin beyinlerinin küçüldüğünü, pankreaslarının genişlediğini ve bağışıklıklarının çöktüğünü gösterdiğinde, Dr. Arpad Putzai görevden uzaklaştırıldı. Yakın bir zamanda, Dr. Seralini tarafından Gıda ve Kimyasal Toksikoloji dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre,
-Roundup-Ready GM mısırıyla beslenen farelerde ölüm oranı kontrol grubuna kıyasla 2-5 daha fazladır.
-Dişi farelerde meme tümörü vakaları korkunç derecede artmıştır (öldüklerinde %80 oranında).
-Erkek fareler, ciddi oranda karaciğer ve böbrek hasarından musdariptir.
-Tümörler muazzam rakamlara ulaşmıştır. Hayvanların çoğunun, öldükleri anda gerçekleştirilen çalışmada, üç ayrı tümör geliştirdiği görülmüştür.
Hindistan Yargıtay’ı, GDO’ların bilimsel Biyo-çeşitlilik değerlendirmesindeki boşluklar hususunda bilgilendirilmek üzere Teknik Uzmanlar Komitesi tahsis etmiştir. Komite, bütün GDO Bt ürünlerinin saha araştırmalarının geçici bir süre yasaklanmasını, haşereye dirençli ürünlere mahsus sorunların ayrıca değerlendirilmesini, Hindistan’ın biyoçeşitlilik merkezi olarak bilindiği ürünlerde, GDO denemelerinin yasaklanmasını salık vermiştir. Bu ürünler arasında şunlar bulunmaktadır:
Tahıllar ve sebzeler: pirinç, bezelye, dahl, urd fasülyesi, mung fasülyesi, pirinç fasülyesi, börülce,
Nebat ve yumrulu sebzeler: patlıcan, salatalık, kırmızı turp, gölevez, hint yer elması
Meyveler: mango, portakal, mandalina, limon, demirhindi
Şeker, yağ, ve lifli bitkiler: şeker kamışı, hindistan cevizi, susam, aspir, ağaç pamuğu, hint pamuğu, hintkeneviri, krotalarya, kenaf
Baharatlar, uyarıcılar, boyalar ve diğerleri: haşhaş, karabiber, akasya zamkı, sandal ağacı, indigo, tarçın ağacı, kroton, bambu.
Yargıtay idarenin ve hükümetin anayasaya uygun işlediğini temin etmekle yükümlüdür. GDO lobisi, Başbakana dilekçe yazarak Yargıtay’ın ve Teknik Komite’nin çalışmasını geri çekmesini rica etmiştir. Bu anayasaya aykırıdır.
Ağustos ayında Lok Sabha’da, “GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesi- Beklentiler ve Muhtemel Etkiler” isimli bir rapor, Meclis Tarımdan Sorumlu Daimi Komisyonu tarafından sunuldu.
Basın açıklamasında raporu sunan, komisyon başkanı Mr Basudeb Acharia, “Komisyonumuz, GDO’lu ürünlerin gıdalarımıza, tarımımıza, sağlığımıza ve çevreye muhtemel ve mevcut etkilerine dönük endişeleri yerinde bulduğundan, GDO’lu ürünlerin ülkemiz için doğru bir çözüm olmadığına kani olmuştur,” dedi.
GD lobisi tekrar başbakana dilekçe yazarak, meclis komisyonunun tavsiyesini hiçe saymasını talep etti.
GDO’ların yalnızca tohum tekelleri, demokrasimizin yıkımı ve bilim ve bilgi arasındaki bütünlüğün ortadan kalkması vasıtasıyla yayılabileceği düşünüldüğünde, biz onlarsız halimizden memnunuz.