En başta Kürt sorunu olmak üzere komşu Suriye savaşı, Kıbrıs olayı ve içte demokratikleşme, AB yolculuğunda “umut” ile beklenen çözüme yönelik “yol haritası” ne yazık ki Pazar günü yapılan AKP Kongresi’nden çıkmadı. Ortak kanaat tek kişi sultası / liderliğin pekiştirildiğidir. Sorgulayanı olmayınca adına da 2023 Vizyonu dendi. Şaşılacak bir şey yok; “geçmişte askeri vesayet, şimdilerde yeni dönemde tek lider demokrasisi!” Hamasete teslim nutuklar dışında göze çarpan diğer bir saptama bu yolun “grasso” yağla da kaplanmasıydı. Öylesine ki kaygan yolda ta Arap Baharının yarattığı yeni Mısır başkanı ile şimdiye kadar tanımazlıktan gelinen Kuzey Irak Kürdistan devleti başkanının onur konuğu edilmesiydi. Mısır’a demokrasi, özgürlük gelecekti… İlk seçimde çıka çıka müslüman kardeşlerin yönetimi geldi. AKP liderine “sen sadece Türkiye’nin değil, tüm islam aleminin liderisin” demesi Kongreye damgasını vurdu. Ortadoğu’da izlenecek “suni mezhepli” yönetimlerin işaretini de tabiatıyla vermekteydi. Ya Kürdistan lideri Barzani’nin döktükleri de okşayıcıydı. Yabancı lider ve siyasi parti temsilcilerinin bu tür kurultaylara katılması olağan ama bu bambaşkaydı! Kürt sorununa siyasi irade gösterip demokratik çözüm bulunmasına öneriler yapmak yerine “Kürt sorununu Kürtlerle birlikte çözeceğiz” ne olduğu pek anlaşılmayan ifadeyle geçiştirilmesi faturanın Kürtlere çıkartılmasına devam şeklinde yorumlandı. Oysa çoğu iyimser çevre “Kürt sorununu çözmekte kararlıyız, Oslo temasları yanında PKK ile ve gerekirse Abdullah Öcalan’la da görüşeceğiz” denmeyi hayal etmekteydi. Kıbrıs olayı mı? Öyle bir problem mi kaldı Allahaşkına… konuk olan KKTC başbakanına da söz verildi ama uzmanlarca yoruma bile gerek duyulmayacak “anavatan ile yavruvatan” (etle tırnak hesabı) her ne kadar yavru artık kendi ayakları üzerinde duracak demeye getirdiyse bile! Benzeri konuda Sırrı Sürreya Önder’in ünlü “hade bir takla at da sevdiğini anlayalım” yorumundaki gibi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kongredeki konuşması tutarlı ve değindiği kimi noktaların üzerinde düşündürmesini gerektirmekteydi. AB yoluna devam, Başkanlık sisteminin olumsuz yanları, milletvekili seçilenler mahkeme kararı yoksa mecliste olmalı, demokrasi v.s. konularda hükümetin sapmalarına dikkat çekmesi olumlu yorumlandı. Kongreye CHP gazeteciler arasında ayırım / sansür ve MHP ise kongreye Kürt lider Barzani’nin davet edilmesini protesto amacıyla katılmadılar. Kongre sonrasında tarafsız (yani AKP dışında kalan) uzmanların görüşü “delegelerin onayına sunularak kabul edilen (sanki yazılanları okuyor veya anlıyor) yeni dönem ilerleme / vaat edilen konuların tümüyle AB normlarından uzak düştüğü”dür. Bu da Türk halkı için olumsuz bir durum… sonuçta “hayal kırıklığı” yaşanmıştır. Ancak yönetim Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ülkeye demokrasi geleceğini söyler durur…Askeri rejim yasalarını eskiden asker, şimdi AKP hükümeti aynen kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Şimdi bir de “özel yetkili savcı, hakim ve mahkemeler” ihdas edilmesi özgürlük yoluna döşenen katmerli engel “mayın” olmaktadır. Hep birlikte bağırsak acaba “ülkeye şimdi demokrasi geldi” cidden gelir mi? Ne bileyim durum artık bu noktadadır… Her şey Allaha ve tek kişinin insafına kalan bir demokrasi anlayışı! Mimarı olan ülkesinde kimiler buna “ete soğan doğrama” der ama bizde böyle bir deyim pek kullanılmaz. Bizde maydanoz, soğan ve ekşi mutlaka kebap yanında bulundurulur ki onlarda hele ekşi / limon geleneği yoktur. Her neyse, ne dersak diyelim “kolan elbette bizi de saracak” hazırlıklı olmakta yarar vardır.
ENGEL(Lİ) AMA FARKINDA OLAMAMAK!
Newyork’ta geçen hafta BM Genel Kurulu toplandı… Dünyada barış ve refaha dair hiç bir umut çıkmadı. Tıpkı Ankara’daki AKP Kongresi gibi! Liderler daha çok suçladı ama çözüm üretemedi. Bize gelelim; Cumhurbaşkanı Eroğlu BM Genel Sekreteri Ban ile görüşmesinde Doğu Akdeniz (Kıbrıs açıklarında) doğal gaz / petrolün Anadolu üzerinden Avrupa’ya pazarlanması ve bunun Kıbrıslılar arasında (Türk ve Rum) paylaşımı konusunda öneriler sunmuş. En başta söyediğimiz, en mantıklı yol bu değil miydi… Şimdi mi akla geldi! Güzel de bir eksiği vardır… Böyle bir durumda ÇÖZÜM nasıl bulunacak, yorum ya da açıklama yok! Yıllardır içine düşülen ve her iki tarafın çıkmazı oluyor. Ortada uluslararası hukuk, anlaşmalar ve daha önce liderlerin vardığı 1977-79 uzlaşı anlaşmaları var ama bu yönde çalışma yerine saha dışında çözümler aranır. Ambargoların kaldırılması, daha çok kara giriş kapısı açılması ve doğrudan ticaret falan da gündeme taşınır… farketmiyor, hepsinin de “bölünmeyi” içerdiği ve resmileştirme amacı taşıdığı görülmüyor mu? Çözüm istense, tabii ki “anavatanlar” ile onların efendileri Angloamerikanlar izin verirse “adam gibi masaya oturur” bugüne kadar uzlaşılan Federatif sistemin yolu açılır. O zaman doğal gaz da, su da, arap saçına döndürülen mülkiyet sorunu da , insan hakları ihlallerine de çözüm üretilir. O kadar zor değildir (Kıbrıslıca söyleyelim) “kimse bize baramithya okumasın”.
Toplumsal diğer sorunlara gelince; hepsinin anası çözümsüzlük olduğu anlaşılmadıkça daha çok şikayet edeceyik demektir. Her gün işlenen suçlar… Ülkeye girişlerin kontrolsüzlüğü, uluslararası muhaceret yasalarına uymayan vatandaşlıkların verilmesi, ülkenin gazino, kumarhane, fuhuş, uyuşturucu, kara para aklama düzeniyle POTANSİYEL SUÇ deposu haline getirildiğinin görülmemesi mümkün mü? Geçende polis baskınıyla fuhuş suçlanması “özür kabahatten büyük” olmaktadır. Buna bir de Kurultay ve seçimler eklenince sorunlarla ilgilenecekleri de ara ki bulasın!
Kıbrısta çözüm engeli tabii ki askeri darbelerle gelişen olaylar ve bugün yaşanan kaos… ancak fatura bir yerde taşınan (gualido) nüfusa çıkartılması haksızlık… Onların kimiler 30-35 yıl geçmiş geleli ama gerçeği görmekten uzak duruşları enge(li) durum. Yerli bir TV kanalında röportajda adamlar “burası Osmanlı toprağı, şehitler verdik, bizden önce 1571’de gelenler var, farkımız yok” derse izninizle neyle karşı karşıyayız düşünmekte yarar var. Gariban nüfus hem yerli hem de Türkiyeli sömürüyor ama göremiyor ne yazık ki! Oysa onlar yerli Kıbrıslıtürklerden daha çok çözümü savunmalıydı. Her ne kadar nüfus sayımı yapılalı çok oldu ve sayısı açıklan(A)mıyor… Nüfus ve seçmen çoğunluğu mutlak onlardayken “orkestramızdaki ritmin bozulması” kaçınılmaz hal almaktadır.