Son yıllarda gıda fiyatlarında ani ve sürekli yükselişler neredeyse alışılmış bir hal aldı. Temel gıda ürünleri fiyatları sadece şu son dört yıl içerisinde üç kez zirve yaptı. Gıda fiyatlarındaki bu sürekli yukarıya doğru hareketlilik, küresel ölçekte yaşanan gıda krizinin sadece bir boyutunu oluşturuyor. İçinde bulunduğumuz tablo oldukça hazin: Halihazırda dünya üzerinde bir milyardan fazla insan, yani insanlığın yedide biri, yeterli gıdaya ulaşmakta sıkıntı çekiyor, daha doğrusu sürekli olarak açlığın pençesinde. Gıda fiyatlarında meydana gelen ani artışlar bu kesimleri derinden etkiliyor. Hane bütçelerinin neredeyse yüzde yetmişini gıdaya ayıran bu kesimlerin bu harcamaları, Afrika Boynuzu ve Sahra altında yaşanan kuraklıklar gibi kriz zamanlarında bütçelerinin neredeyse tamamına yükseliyor.
Tam da bu yüzden temel gıda mallarının fiyatlarındaki ani ve rekor sayılabilecek yükselişler Arap ayaklanmalarının ve güneyin başka yoksul ülkelerinde geçtiğimiz yıllarda tanık olduğumuz kimi büyük gösteri ve isyanların patlak vermesinde önemli bir etkendi. Üstelik gıda fiyatlarında 2007 ve 2008 yıllarından itibaren meydana gelen devasa artışların dönemsel bir durum olmadığını, önümüzdeki süreçte de bu genel eğilimin devam edeceğini, hatta önümüzdeki aylarda fiyatların yine zirveye çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu DTÖ’nün kendisi vurgulamakta.
Günümüzde gıda krizinin oluşmasının en büyük nedenleri, hâkim kanının aksine, değişik doğal faktörlere dayalı üretim düşüşleri, siyasal istikrarsızlıklar, özellikle Çin ve Hindistan başta olmak üzere sanayileşmekte olan ihracatçı ülkelerin orta sınıflarının gıda tüketimlerinin niteliğinin değişmesi ve niceliğinin artması değil, tarım ürünleri piyasalarında artan spekülasyon ve iklim değişimine neden olan fosil yakıtlara sözde bir alternatif olarak sunulan tarımsal yakıtların üretimindeki yığınsal artış. Buna endüstriyel tarım üretiminin ve dağıtımının giderek tam anlamıyla petrole bağımlı hale gelmesi ve petrol fiyatlarının artışının da dolaysız biçimde küresel ölçekte gıda fiyatlarının artmasına sebep olması da eklenmeli. 1970’li yıllarda yaygınlaşan yeşil devrim ile tarımsal üretimin makine, kimyasal ve fosil yakıt yoğunluklu bir endüstri dalı haline gelmesi, özellikle bu girdilerin fiyatlarına karşı üretimi gittikçe daha hassas kıldı. Petrol varil fiyatının tarihî zirvelere ulaştığı 2008’de başlayan kriz öncesi konjonktürünün tarımsal fiyatlardaki büyük artışlarla çakışması bu bağımlılığın en büyük göstergesi. Üstelik fosil yakıtlara tümüyle bağımlı olan endüstriyel tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin saldıkları sera gazlarıyla iklim değişiminde önemli bir bileşen oluşturduklarını da bu tabloya eklemek gerek.
İklim kaosu ve gıda üretimi
Yukarıda ifade edilenlere rağmen iklim değişiminin gıda üretimi üzerindeki etkisinin boyutları giderek daha yoğun tartışılmakta. İklim değişimi sonucu yeryüzü ortalama sıcaklığında bu yüzyıl içerisinde meydana gelebilecek neredeyse dört derecelik bir artış yağış rejimlerinin değişmesine, aşırı hava ve iklim olaylarının sıklığı ve şiddetinin artmasına yol açacak. Bütün bu etkenlerin dünya gıda üretimini ne yönde etkileyeceği sorusu mevcut küresel gıda rejiminin özellikle yoksullar nezdindeki kırılganlığı dikkate alındığında üzerinde durulmaya değer. Geride bıraktığımız yaz aylarında ABD orta batısındaki iklim değişikliği kaynaklı aşırı kuraklık sonucu temel gıda fiyatlarında yaşanan yükseliş, iklim değişiminin etkileri daha yaygın biçimde hissedildikçe olabileceklerin ve dünya gıda üretiminin bundan nasıl etkilenebileceğinin bir örneğiydi. Aynı şekilde Yemen’de son dönemde milyonlarca kişiyi etkileyen gıda krizi, buğday dahil temel gıda ürünlerinde ihracata bağımlılığın (buğdayda yüzde 90) yarattığı dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarına karşı aşırı kırılganlığın bir göstergesi.
İklim değişimi, dünya gıda üretimine iki yönde olumsuz etkilerde bulunacak. Birinci olarak, ortalama sıcaklık değerlerindeki artış ve yağış rejimlerindeki değişiklikler küresel toplam ürün miktarını olumsuz etkileyecek. İkinci olarak, giderek sıklığı ve şiddeti artacak kuraklık, seller ve sıcak dalgaları gibi aşırı hava olaylarının yaratacağı yığınsal tarımsal ürün kaybı. Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın yakınlarda hazırlattığı bir araştırma, iklim krizinin başta gıda fiyatları olmak üzere küresel gıda rejimi üzerinde nasıl etkilerde bulunabileceğine ilişkin yeni bulgular ortaya koydu. (1) Araştırma, iklim değişiminin tedricî etkilerinin gıda fiyatlarında yaratacağı uzun dönemli artış etkisini inceleyen mevcut inceleme ve modellemelerden farklı olarak iklim krizinin yaratacağı yoğun ve daha sık aşırı hava ve iklim olaylarının gıda fiyatlarına ilişkin yaratacağı potansiyel etkilere yoğunlaşmakta. Oxfam’ın araştırmasına göre iklim değişiminin yol açacağı aşırı hava olayları, gıda fiyatlarında uzun dönemli tedricî değişimlerden çok daha fazla olumsuz etki yaratacak. Araştırmaya göre, mısır gibi temel gıda ürünlerinin fiyatları önümüzdeki yirmi yıl içerisinde iki katından fazla artış gösterebilir. Üstelik bu fiyat artışının hiç olmazsa yarısı ortalama sıcaklıklardaki değişiklikler ve yağış rejimlerindeki değişikliklerden kaynaklanacak. Öte yandan, aşırı hava olaylarının yine iklim değişimine bağlı olarak sıklık ve şiddetindeki artış, gıda fiyatlarında çok sert yükselişlere sebep olarak kıtlıklara neden olacak ve durumu daha da kötüleştirecek. Rapora göre, önümüzdeki onyıllarda bu tür aşırı hava olayları ve buna bağlı olarak gıda fiyatlarında ani yükselişler “olağan” bir durum haline gelebilir.
İklim değişiminin halihazırda aşırı avlanmanın baskısı altındaki deniz yaşamını da olumsuz etkilediği bilinen bir gerçek. Okyanus suyunun ısınmasıyla artan asitleşme ve oksijen azalması okyanus ekosistemlerini tehdit ediyor. İhtiva ettiği zengin biyoçeşitlilik açısından okyanus ekosistemlerinin yağmur ormanları sayılabilecek mercan kayalıklarındaki kayıplar şimdiden önemli bir miktara yükselmiş durumda. Bu da protein ihtiyaçlarının çoğunluğunu deniz ürünlerinden sağlayan bir milyardan fazla insan için oldukça olumsuz bir haber. (2)
Ekolojik krizin yarattığı istikrarsız koşullarda son yıllarda Somali başta olmak üzere Afrika Boynuzu ve Sahra altında yaşanana benzer art arda kuraklıklar toplumların kriz atlatma kapasitelerini azaltarak bu tür krizlere dirençlerini aşındıracaktır. Örneğin bugün Nijer, on yıl içerisinde üçüncü kez milyonlarca kişinin gündelik yaşamını etkileyen bir gıda krizinin pençesinde bulunmakta. Aşırı hava ve iklim olaylarının sıklığı ve şiddetinde meydana gelecek artış, toplumsal yapıları otuz yıllık neoliberal yapısal reform ya da daha doğru bir ifadeyle karşı reform süreçlerinde zaten aşırı kırılganlaşmış güneyin yoksul toplumları için artan yoksulluk ve gıda krizinin derinleşmesi anlamına gelecek.
Ekolojik kriz
İnsan toplumları tarih boyunca doğayla girdikleri ilişkide birçok defa sürdürülemez bir noktaya sürüklenerek yerel ekolojik krizlerin oluşmasına neden oldular. Fakat, tüm yerküreyi etkilemesinin dışında, günümüz küresel ekolojik krizinin geçmişteki yerel ekolojik krizlerden önemli bir farkı bulunmakta. Geçmiş krizler eksik üretim kaynaklı olmalarına rağmen, günümüz küresel ekolojik krizi aşırı üretim kaynaklı. İnsanlık tarih boyunca kıtlık ve açlığın acısını çok çekti, ama bolluk içerisinde kıtlık ve açlık yaşanması son birkaç yüzyılın, kapitalist toplumsal örgütlenmenin alâmet-i farikası. Yukarıda da vurgulandı: Günümüzde küresel gıda üretimi yarattığı tüm sorunlara rağmen dünya nüfusunu kâfi miktarda beslenmesine rahatlıkla yetmekte. Bu gerçeğe rağmen açlık sınırındaki insan sayısının giderek artması, insan toplumlarının mevcut örgütlenme biçiminin, yani kapitalizmin insanî ihtiyaçları karşılamanın değil, sermaye birikim rejiminin sürekli yeniden üretimi ve genişlemesini nihaî amaç olarak benimseyen bir sistem olmasında yatıyor. DTÖ, Dünya Bankası, IMF gibi yapıların savunduğunun aksine, gıda krizi üretim eksikliğiyle ilgili bir sorun, yani gıda üretiminin artan dünya nüfusunu besleyememesiyle ilgili bir sorun değil, gıda üretiminin ve tarımın sermaye birikiminin acımasız gereklerine tâbi tutulmasından kaynaklanan bir sorun. Gıda üretim, dağıtım ve tüketiminin geçtiğimiz onyıllarda büyük tarım firmaları ekseninde liberalizasyonu, doğal varlıkların (su, toprak, tohum, hava) artan ölçüde metalaştırılması ve tüm dünyada insanların özel mülk haline getirilmiş bu doğal varlıklardan dışlanması krizin asıl nedeni. Dolayısıyla “gıda egemenliği” ve “gıda demokrasisi” talepleri, yani toplumların gıdayı nasıl üreteceklerini ve aslında ne yiyeceklerini bizzat kendilerinin tayin etmesi, iklim krizi başta olmak üzere küresel ekolojik krizin etkilerinin giderek daha fazla açığa çıktığı günümüzde en önemli siyasal taleplerden birini oluşturuyor. Tüm dünyada milyonlarca köylünün ve yerli halkların sesi olan Via Campesina’nın çağrısını yaptığı piyasa güdümündeki endüstriyel tarıma karşı gıda egemenliğine ve köylülük temelli ekolojik tarıma dayanan başka bir yol inşa etme önerisi yoksulluk, açlık ve ekolojik kriz karşısında tek gerçekçi çözümü oluşturuyor. (3)
Sermayenin doğa üzerindeki tahakkümünün ekolojik krizi derinleştirmesiyle önümüzdeki yıllarda “doğal” felaketlerin sayısında muazzam bir artışın olacağını ileri sürmek bir kehanet olmasa gerek. Öte yandan, hiçbir “doğal” felaketin aslında bu anlamda “doğal” olmadığını, köken ve sonuçları itibariyle toplumsal ve tarihsel olduğunu sürekli vurgulamak gerek. Artan sıklıktaki ekolojik felaketlerin mağdurlarıysa, krizin yaratılmasında en ufak bir sorumluluğu olmayan, aksine, toplumsal yapıları neoliberalizm tarafından kırılganlaştırılan küresel güneyin (ve daha önce ABD’de yaşanan Katrina kasırgasının gösterdiği gibi “gelişmiş” kuzeyin de) yoksulları ve en alttakileri olacak. İnsanlığın önünde ekolojik krizin giderek ağırlaşacak bilançosuna karşı küresel eşitlik ve adalet ilkeleri temelinde doğanın döngüleriyle uyumlu bir varoluşu yeniden tesisi için mücadele etmekten başka bir yol yok.
1. Araştırmanın tamamına şu linkten ulaşılabilir: http://climateandcapitalism.com/2012/09/29/climate-chang-versus-food-security-a-bleak-future
2. http://www.guardian.co.uk/environment/2012/sep/24/food-climate-change-fisherie
3. “Geleceğimizi İstiyoruz: Rio+20 ve Ötesi Via Campesina’dan Eylem Çağrısı”, Kolektif, sayı 13, Mayıs 2012
*birdirbir.org’dan alınmıştır.