AKEL’in ev sahipliğini yaptığı Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa Birleşik Solu/Kuzey Yeşil Sol Siyasi Grubu’nun “Araştırma Günleri” etkinliği 1-4 Ekim tarihlerinde Lefkoşa Hilton Park Oteli’nde yapıldı.
2 Ekim’deki açılışa YKP’nin de aralarında olduğundu, Kıbrıs’ın kuzeyinden siyasi parti ve sendikalar da katıldı. 3 Ekimde ise aralarında YKP’nin de olduğu siyasi parti temsilcilerinin konuşmacı olduğu “Kıbrıs’ın demografik yapısındaki değişiklikler” başlıklı oturum da gerçekleştirildi.
Oturumda YKP Yürütme Kurulu üyesi Murat Kanatlı, YKP’nin görüşlerini Avrupa Parlamenterlerine aktardı. YKP’nin sunumu şöyle:
Kıbrıs’ın kuzeyindeki demografik yapının değiştirilmesi, Türkiye’nin hem siyasal olarak kuzeye hâkim olmasının hem de asimilasyon politikalarının aracı durumundadır. 1974 yılındaki işgal ile Türkiye kuzeyde etnik temizlik yaparak kontrolü tamamen ele geçirdi. Ardından 1975 Şubat’ından itibaren göç hareketleri değil, TC ve Kıbrıslı Türk liderliği resmi makamların bizzat rol aldığı adaya nüfus taşınması sonucu demografik yapı değişimi Kıbrıslı Türkleri bugün azınlık konumuna getirmiştir.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki aktif nüfusu bilmemekteyiz. Bu konudaki resmi rakamlar güvenilir değildir. Aralık 2011’de yapıldığı söylenen nüfus sayımının resmi rakamları henüz açıklanmamıştır. Anladığımız, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin nüfusla ilgili resmi rakamları açıklaması ile yakında gerekli oranlar gözetilerek (!) nüfusa dair bazı rakamlar açıklanacak ama bunlar güvenilir olmayacak.
Defakto olarak açıklanan son nüfus sayımı rakamlarına birçok belediye itiraz etti çünkü açıklanan defakto nüfusa dayanarak hükümetten mali yardım alacaklar. İddiaları daha fazla kişiye hizmet verdikleri yönündedir.
Böylesi bir durumda Kıbrıs’ın kuzeyinin hala uluslararası gözlemciler nezdinde, taraf olan tüm kesimlerin katkı koyacağı, şeffaf bir nüfus sayımına ihtiyacı olduğudur.
Durum tespiti
Bildiği gibi Türkiye, Kıbrıs’ın kuzeyini 1974’te işgal etti. Kıbrıs’ın kuzeyine tam anlamı ile hâkimdir. Bu durum AİHM kararlarına yansımıştır. AİHM, Kıbrıs’ın kuzeyini Türkiye’nin yerel alt idaresi olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus hareketini, dış ve/veya uluslararası göç olarak tanımlamak mümkün değildir. Bu, Türkiye egemenlik alanı içindeki bir iç göçtür. Zaten Kıbrıs’ın kuzeyindeki polis ve muhaceret dairesi bağımsız hareket eden kurumlar değildir. Polis direk olarak askere bağlıdır, muhaceret ise Türkiye’nin etkin kontrolü altındadır. Bu nedenle adaya giriş çıkışlar Türkiye Cumhuriyeti’nin etkin ve fiili denetimi altındadır. Bu nedenle adadaki demografik değişiklikten Türkiye birinci derecede sorumludur.
Ayrıca Kıbrıs’ın kuzeyinde vatandaşlık alan TC yurttaşları mutlaka TC elçiliğinden özel izin almak zorundadırlar. Bu da TC elçiliğinin süreçteki mutlak kontrolünü göstermektedir.
Tekrar ve tekrar hatırlatmakta yarar var; 1949 yılında yürürlüğe giren ve halen teamül hukukunun bir parçası olan Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 49. Maddesi muharip kuvvetlerin işgali altındaki topraklarda toplu insan hareketini yasaklar.
Birmingham Üniversitesinden Profesör Stefan Wolff, “Zorla nüfus transfer etme self determinasyon çatışmasını çözer mi?” isimli makalesinde Kıbrıs’taki 1974 Ağustos’undan hemen sonraki durumu şu şekilde tanımlamaktadır:
1974 işgali, adanın etnik olarak homojen iki bölümden meydana geldiği bahanesi ile Kıbrıs’ın nüfusunun üçte birinin – ki bu yaklaşık 200,000 insan anlamına gelir – yer değiştirmesine sebepiyet vermiştir. Nüfus sayımları bunun göstergesidir: Adanın yüzde 78’i etnik olarak Helen ve bunların yüzde 99.5’u Kıbrıs Rum tarafında yaşamaktadır. Türk etnik toplum ise adanın yüzde 18’ini oluşturmaktadır ve yüzde 98.7’i Kıbrıs Türk kesiminde yaşamaktadır.
Ancak sorun bununla da kalmadı. “ÇOK GİZLİ” ibaresi taşıyan 2 Mayıs 1975 tarihli 97 numaralı ‘Kıbrıs Türk Federe Devletinin İstemi Üzerine Kıbrıs’ın Türk Bölgesindeki İşgücü Açığının Türkiye’den Gönderilecek İşgücü İle Kapatılmasına İlişkin Yönetmelik” ile Türkiye’den Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus akışı başladı.
TÜBİTAK için Yard. Doç. Dr. Semra Purkis ve Doç. Dr. Hatice Kurtuluş “Kuzey Kıbrıs’a Türk Göçünün Niteliği ve Göçmenlerin Ekonomik Sosyo-Mekansal Bütünleşme Sorunları” başlıklı bir araştırma yaptı. Bu araştırma içindeki bazı yorumlar Türkiye resmi tezlerini taşısa da önemli durum tespitleri yapmaktadır. Bu araştırma Türkiye’den göçü 3 evreye ayırmaktadır.
Bu araştırmada da ortaya konduğu şekli ile Türkiye’den kuzeye nüfus akışı Avrupa ve dünyadaki günümüz ekonomik göçlerinden farklıdır. Özellikle ilk göç dalgası net bir nüfus taşımadır:
Tarım İşgücü Protokolünün 1975 Şubatında imzalanmasının hemen ardından, Türkiye’de iskan müdürlükleri ve valiler aracılığı ile Kıbrıs’ta iskan edilebilecek köylerde duyurular yapılmasına, Kuzey Kıbrıs’ta ise Türkiye’den gelecek göçmenlerin yerleştirilme hazırlıklarına başlanmıştır.
(…)
1975 Şubatında yapılan Protokolden hemen sonra, Türkiye’de toprakları baraj gölü altında kalmış ya da kalacağı için iskan kararı bulunan, heyelan bölgesi ilan edilmiş olan ve orman içinde kalmış olan köylerin bulunduğu 14 ilde valiler aracılığı ile Kıbrıs’a göçmen alınacağı duyuruları yapılmıştır. Bu bölgelerde bu konu ile görevlendirilmiş iskan memurları, muhtarlar aracılığı ile köylülere, hangi koşullarda göç edeceklerine, nereye yerleştirileceklerine, sahip olacakları sosyal haklara, kendilerine verilecek tarım arazisi ve evlere dair bilgiler vermiş ve göçü teşvik edici konuşmalar yapmışlardır. Bu konuşmalarda göçmenlerin dilerlerse devletin onları geri getireceği garantisi de verilmiştir.
Yukardaki adı geçen araştırmada da ortaya konduğu hali ile Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyine nüfus aktardığını, taşıdığını, taşınmasını teşvik ettiğini göstermektedir.
Tüm bunlar Kıbrıs’ta 1974’te Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 49. Maddesini çift yönlü olarak ihlal edildiğinin kanıtıdır.
Bunun ötesinde Yugoslavya’daki etnik çatışma sonrası ortaya çıkan yeni tanımlamalar çerçevesinde Kıbrıs’ta etnik temizlik kavramını da ciddi şekilde konuşmamız gerekmektedir.
Bu nedenle Türkiye Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’nun 49. Maddesi temelinde savaş suçu işlemiş ve Kıbrıs’ın tamamında etnik temizlik yaparak diğer toplumdan arınmış iki bölge yaratmıştır. Yaratılan bu de-facto durum Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünde önemli bir etkendir. Avrupa kurumları bunlara karşı etkin tavır geliştirmelidir.
Ne yapılabilir?
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) tarafından onaylanan Kıbrıs toplumlarının demografik yapısı ile ilgili rapor (27 Nisan 1992 Doc. 6589 1403- 23/4/92- 4- E / Rapporteur Mr CUCÓ) şunları önermekte idi.
Bakanlar Kurulu talimatı ile Avrupa Nüfus Komitesi (CDPO), güvenilir verilerle tahmin yapabilmek için ilgili otoritelerle işbirliği içerisinde adanın nüfus sayımını yapar.
Bakanlar Kurulu, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk Yönetimi’nin yabancıların adaya giriş çıkışlarının sıkı kontrol içerisinde yapılmasını talep eder.
Kıbrıs Türk Yönetimi, kendi kontrol alanındaki demografik yapıyı değiştiren yasaları yeniden gözden geçirmelidir.
Bu rapor ve öneriler geçerliliğini korumaya devam etmektedir ve derhal uygulanmalıdır. Avrupa Parlamentosu bu önerilerin uygulanması için sorumluluk almanın bir yolunu bulmalıdır.