Aslına bakarsanız kendi tarihimizi bile daha ayrıntılarıyla bilmiyoruz. Mesela 1964 yılında Baf’ta neler yaşanmıştı? Biliyor muyuz? Bize belirli bir yazarın tarihi diye basılan kitaplar tarih bilgileri olarak öğretilmeye çalışıldı onlarca sene. Ama başka gerçekler var mı yok mu pek bilemedik. Son zamanlarda bazı yazarlarsa bu bilgileri elimine edercesine bilgiler açıkladılar. Tabi bu bilgileri başka insanlar yalanlamaya çalıştılar ama bana göre bir toplumun eleştirel olarak karşı sentezleri de bilmesi ve ona göre yorumlama yapması ve de çok perspektif üzerinden empati uygulaması gerekiyor. Bu görüş açımız var mı? Var olduğunu söyleyemeyiz. Geçmişte bir aydın arkadaş söylemişti galiba, öyle hatırlıyorum, “En iyi tarih dersi, Kıbrıslıtürklerin Rumların tarih kitabını, Kıbrıslırumların da Türklerin tarih kitabını okumalarıyla olacaktır” diye… İsterseniz son zamanlarda resmi tarih tezleri dışında bazı bilgiler almaya çalışalım. 11 Eylül 2007 tarihli Afrika Gazetesi’nde “Baflı İsfendiyar Ciyaslıoğlu” şu açıklamaları yapmaktaydı:
“-İsfendiyar Bey, 7 Mart tarihinde ne oldu?
-7 Mart 1964 Cumartesi günüydü. Ben Kara Petek’te görevliydim. Petek Bey’i N. C.’di…(Benim kısaltmam,u.ı)Ben de yardımcısı…Çarşıdaydım….Mavru’nun dükkanı vardı…Konfeksiyon dükkanı…Yüzlerce pantolon, gömlek gibi şeyler vardı dükkanın içinde…Dükkanının penceresi Gönyeli Hanı dediğimiz yere açılırdı. Buraya teşkilatın gözcüleri yerleştirilmişti… Çarşıda Türk alıcılar yoktu. Türk’ten Türk’e kampanyası vardı ya…İnsanların buralarda alış veriş yapmaları yasaktı. Gidenler de olmuyor değildi. Bu çarşıda toplasan 7-8 esnafımız ancak vardı… Bu sokak da Makarios Caddesi’ydi…Açık Pazar’dı anlayacağın…Her Cumartesi burada toplanılırdı. Geniş, yeni açılmıştı. Termopil Yolu’ndan aşağıya doğru. Yüz metre ileride ise kapalı bandabuliya vardı. Burası Türklerin elindeydi. Mavro’nun dükkanı olayın geçtiği bölgededir. Gönyeli Hanı’nda da o gün C. isimli bir arkadaşımız gözlemcilik yapıyordu. Mavro’nun arka tarafındaki üst hanay kısmındaydı. Buradaki mücahitler arka pencereyi yukardan kırdılar ve dükkanını soyarlardı. O gün farkına vardı ve hanın kapısından geçip penceresini kontrol etmek istedi. Gözlemciler hana girip penceresini kontrol etmesini bırakmadılar. Zorladı… Tabancayı çektiler. Onun da tabancası vardı. İlk ateşi bizimkiler yaptı. Kim olduğunu bilmiyorum. Ayağından vuruldu. O da C.’i vurdu. İkisi de yaralandılar. Mavro’yu kimin vurduğunu tam olarak bilmiyorum. C. bağırmaya başladı. “Rumlar tarafından basıldık” diye… Bunları söylemesi üzerine caminin üzerindeki minarede bulunan C.(ismin baş harfini koyan benim, isteyenler açık isimleri aynı tarihli gazetede bulabilirler,u.ı) dediğimiz bir mücahit brenle kalabalığın içerisine ateş etmeye başladı. Yanındaki arkadaşı engellemeye çalıştı, dinlemedi. Ve sivil halkın içine ateş etti. Panik oldu. Herkes bir dükkana sokuldu. Çarşı allem gallem. Biz hemen çarşıya koştuk. Bir de ne görelim. Panikleyen Rumların herşeyi bırakıp kaçmalarını veya korkup bir yere sığınmalarını fırsat kollayan bazı kahramanlar (!) omuzlarında torbalarla yağmaya başladılar. Rum dükkanlarını soymaya başladılar”.
Yine İsfendiyar Ciyaslıoğlu birgün sonraki 12 Eylül Çarşamba günkü Afrika Gazetesinde (sf.13) ilginç bir bilgi daha vermektedir:
“Olaylar sırasında Dr. İhsan Ali’den yardım istemeye çalışanlar ki şimdiki aklımla düşündüğümde doğru olanı yapmışlardı, Dr İhsan Ali Kıbrıs Cumhuriyeti’nin saygın isimlerinden biriydi. Rumlar da onu seviyorlardı. Araya girse çatışmaları engelleyebilir ve böyle olayların olmasına fırsat vermezdi belki.
-Ortalık yatıştıktan ve bölünme gerçekleştikten sonra Dr. İhsan Ali taraftarlarına ne oldu?
-Teşkilat Dr. İhsan Ali taraftarlarının ve Türk kesiminde kalan akrabalarının iaşesini kesti. Onları açlığa mahkum etti. Onlara baskılar uyguladı. Ali Gugi, Mustafa Velo ve dahaları bu çıkarılan zorluklar karşısında çareyi Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sığınmakta buldular. Aileleriyle diğer tarafa geçtiler”.
Yine eski bir TMT’ci ise Baf Olayı’nı şöyle aktarıyordu:
“9 Mart’ı davetliyen 7 Mart olaylarıdır. Sancaktar’ın emirleri hilafına (Kemal Karakullukçu), TMT’ninj başında bulunan bazı ilgililerin yandaşları, P. C.’in (Kısaltma gene benim,u.ı) Mavro tarafından ayağından vurulmasını fırsat bilerek Baf Rum Çarşısı’na baskın yaptılar.Baskında dükkanlar soyuldu, yüzlerce sivil Rum esir alınarak Mutallo’ya taşındı. Bu esirler arasında Mavro da vardı. Mavro şişlenerek vahşice öldürüldü. Rumlar esirleri geri almayı başardıktan sonra bütün güçlerini toplayıp 9 Mart günü Baf Türk Bölgesi’ne saldırdılar. Bu saldırı esnasında Mavro’nun oğlu, Mavrali Mevzisi’ne saldıran EOKA ekibinin başındaydı. Bu bölgede esir aldığı Türk mücahitlerini babasına yapılan işkencelere karşılık intikam hırsıyla nacakla parçaladı. Hezimete uğrayan Baf Türk Mücahitleri telaş içinde çırpınırken, Rum Çarşısı’na baskın yapan komutanlar Baf’ı terkettiler. Baf başsız kalınca Baflı S.B. bir su deposunun üzerine çıkarak Doktor İhsan Ali’nin Mutallo’ya idareci gelmesini yüksek sesle söyledi.
Baf’ta o gün daha büyük katliamlar olacaktı. Söylendiğine göre o gün Klerides katliamı durdurmak için Doktor İhsan’ın çağrısıyla Baf’a geldi ama saldırı ve katliamlara engel olamadı. Ancak Doktor İhsan Ali’nin EOKA’cılara aşırı gitmeleri halinde Türkiye’nin müdahale hakkını kullanacağını hatırlatması onları durdurmayı başardı (2 Haziran 1998, Yenidüzen).
Klerides’in Niyazi Kızılyürek’le yaptığı söyleşi “Glafkos Klerides, “Tarihten Güncelliğe Bir Kıbrıs Yolculuğu” (2007) isimli kitapta, sf.125, yukarıdaki bilgileri doğrular nitelikte bilgiler vardır: Hep birlikte okuyalım:
“-Yani 1964 yılında, gerçekten işgal harekatı düzenleneceğine dair bir korku yok muydu?
-Bir seferinde, Başpiskopos Makarios’un Atina’da bulunduğu bir sırada, Türk hükümeti Yunanistan’ı, Kıbrıs’ı işgal hareketi düzenleyeceği konusunda uyarmıştı. O sıralar Meclis Başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanlığına ben vekalet ediyordum. Bu olay üzerine, Başpiskopos gece yarısı beni evden arayarak, Türk Büyükelçisi’nin bana herhangi bir yazılı belge gönderip göndermediğini sordu. “Hayır, göndermedi” dedim. Bunun üzerine “Her an sana bir belge gönderebilirler, çünkü Baf’taki olaylara son verilmediği takdirde işgal hareketi düzenleyeceklerine dair bir nota hazırladılar” dedi. Telefonu kapattıktan kısa bir süre sonra yeniden telefon çaldı. Türkiye Büyükelçisi’nin benimle görüşmek istediğini söylediler. Benimle derhal Cumhurbaşkanlığı’nda buluşmak istiyordu. Hemen Cumhurbaşkanlığı’na doğru yola çıktım. Büyükelçi beni orada bekliyordu. Bana, Baf’taki çatışmalar son bulmadığı takdirde Türkiye’nin müdahale edeceğine dair bir uyarı belgesi (nota) verdi. Hemen Atina’da bulunan Makarios’u arayarak “Sözünü ettiğin belgeyi bana verdi” dedim. Makarios “Ne yapmayı düşünüyorsun? ” diye sordu. “Baf’a gidip olaylara son vermelerini söylemek için İngilizlerden bir helikopter ayarlamalarını istemeyi düşünüyorum” dedim.
Gerçekten de İngilizlerin sağladığı helikopterle Baf’a gittim. Orada Kıbrıslı Türk kadın ve çocukların sığındığı bir okulu kuşatmışlardı. Ziyaretimin nedenini öğrendikleri için, beni dinlemek istemiyorlardı. Rumlara vazgeçmelerini, aksi halde, okulun içine gireceğimi söyledim. Peşime takıldılar, hatta Türk dostu olduğumu göstermek için başıma bir de fes giydirdiler. Ben bu arada Yorgacis’e de haber vermiştim. Yorgacis telefon edince geri çekilip dağıldılar”.
Görüldüğü gibi tarihi olayların üzerine bir detektif gibi gidilirse verilen bilgilerden hangileri ile bir ilişki olduğunu öğreniyoruz. Baf’a bir Türk müdahalesi beklentisi vardır ama Kıbrbıslırumların da 7 Mart’taki olaylardan sonra tahriğe gelerek daha da fazla bir güçle Kıbrıslıtürklerin üzerine saldırmaları ve Baf’ta kan akıtılması gerçeği vardır. İşte bize bu ilişkiler şimdiki duruma da nasıl geldiğimizi biraz söylemektedir ama esas oyuna gelinmesi ve Kıbrıs’ın bölünmesi elbette milliyetçilikler ve bu milliyetçiliklerin de elbette dıştan sokuşturmalarla kolayca tahrik edilmesidir. Mesela bu olaydan ve Baf Türklerinin Dr İhsan Ali tarafından bizzat katliamının önlenmesinden sonra niye İhsan Ali’nin ailesi tümüyle, Mutallo ortasında teşkilatçılar tarafından sıra dayağından geçirilmişti? Dr İhsan Ali’ye verilecek mükafat bu muydu? Bayraktar Kemal Coşkun, İhsan Ali’nin çok büyük bir yurtsever olduğunu nasıl, nereden ve hangi ilişkiler neticesinde bilmekteydi? Kemal Coşkun bu bilgileri nereden öğrenmişti? Peki Dr İhsan Ali, Dirvana, Ecevit ve İnönü gibi devlet adamları tarafından nasıl biliniyordu? Ecevit Dr İhsan Ali’yi nasıl biliyordu ve 1974’e kadar niye Dr İhsan Ali ile gizlice hatta Başbakan olduktan sonra da mektuplaşmaya devam etmişti? İşte bunlar karanlıkta kalan ilişkiler. Ve bunları aydınlığa çıkarmak da galiba biz aydınların ve tarihçilerin en büyük sorumluluğu olacak diye düşünüyorum.
Sadece Baf’taki olaylar değil Kıbrıs Olaylarını da çok perspektifli ve empati yöntemi ile hem çözmek hem de açığa çıkarmak kolaydır. Ama her iki toplumdaki egemen anlayışlar bu gerçekten o kadar uzaktırlar ki bu anlatılamaz. Esas gerçeğin bir gün anlaşılması umuduyla….