arşivUlus IrkadKıbrıs Cumhuriyeti’nin örtülü suçlarıyla Ayvarvaralı Mustafa İbrahim’in öyküsü - Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin örtülü suçlarıyla Ayvarvaralı Mustafa İbrahim’in öyküsü – Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ayvarvaralı Mustafa Dayı’nın kızı Nurten benim sınıfımdaydı. Baf’ta 1973 yılına kadar birlikte okuduk. 1973 yılının bitimine doğru geldiğimizde Nurten okuldayken devamlı müdürlüğe çağrılmakta ve ondan sonra sınıfa ağlayarak dönmekteydi.  Başlarına o zamanlar Kıbrısrum polisi ve Ayvarvara’daki bir olayla ilgili bir bela gelmiş ve aile acil olarak Kıbrıs’tan ayrılmıştı. Daha sonraları Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir bildirisiyle 1996 yılında, 1974 yılı öncesi , terkettiği mallarına geri dönen Mustafa İbrahim, maalesef mallarını bıraktığı gibi bulamayacaktı. 1974 olaylarından sonra tüm malları istimlak edilerek el konulmuş ve mallarının üzerine artık Kıbrıslırum göçmenler yerleştirilmişti. Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri dışa karşı sırf hukukun Güney’de de hakim olduğunu güya göstermek için eğer Kıbrıslıtürkler mallarına sahip olmak isterlerse ve de eğer 1974 yılından önce dışa göç etmişlerse Kıbrıslıtürklere mallarını geri vereceklerini devamlı olarak tekrarlamaktaydılar. Şimdi normal bir hukuk prosedürünün Güney Kıbrıs’ta da hakim olduğunu düşünenler ve de oldukça sabır ve tahammülü olanlar, bu prosedürde oldukça tıkanmaları ve de ayaksürümeleri göze almazlar ve aynen bir Avrupa ülkesinde olduğu gibi herşeyin kuralında yürüyeceğini sananlar, bu propagandaya aldanabilirler. Ama içine girdiğinizde prosedürün öyle ilerlemediğini ve önünüzde Güney Kıbrıs da olsa birçok engellerin olacağını bilmeniz gerekmektedir. Tabi belki de bu iş bir odacık eviniz de olsa aynı prosedürle olmaz ve gene uzun sürecek mahkemeler ve dosyalamalarla, bir odacık evinize de ulaşmanız için oldukça ter dökeceğiniz bir süreç sizi beklemektedir ki gene de Limassol’da veya Larnaka’da benzer uzun süreçlerden geçen bazı Kıbrıslıtürklerin tekrar bir göz oda veya evlerine geri döndükleri görülmüştür. Peki ama Mustafa İbrahim’in başına neler gelmişti?

Mustafa İbrahim Dayı’nın 1973 yılında kızı Nurten’in bana anlattıklarından ve adayı terketmelerinden sonra, Mustafa Dayı ile 2000’li yılların başlarında, daha barikatlar açılmadan, Pile ve Beyarmudu’nda, Baflılar için düzenlemiş olduğumuz etkinliklerde karşılaşmış ve durumu hakkında epey konuşmuştuk. Mustafa Dayı’nın Davalarına ilgi duyuyordum çünkü maldar Güneylilerdendi ve orada hak almak ve de hukukla kesinlikle olumlu sonuçlanacağı ileri sürülen birçok kuralı yerine getirmişti. Mustafa Dayı’nın davası geriye dönme hayali olan Baflılar veya Kıbrıslıtürkler için bir emsal teşkil edecekti. Ne yazık ki onunla her buluşmamızda Mustafa Dayı bana Kuzey’deki haksızlıkların bir versiyonunun Güney’de de uygulandığını naklediyordu. Hatta ona göre Güney’deki haksızlığın Kuzey’deki haksızlıktan daha da ağır olduğunu söylemeye başlamıştı. Neden mi? Çünkü iddiası, ona karşı olan haksızlık, bir AB üyesi ve de uluslararası hukukun etkili olduğu bir ülkede olmaktaydı. Mustafa Dayı, Baf mahkemesinin yollarını devamlı arşınlamakta ama olmadık ayak sürümelerle karşılaşmaktaydı. Öncelikle dosyaların görüşülmesi epey zaman almıştı. Sonra mahkeme süreci uzun süreli veya devamlı ertelenmeye başlamıştı. O ihtiyar adam karşılaştığı engeller bir yana, Sevgül Uludağ’ın da Yeni Düzen’de yazdığı gibi gelip kendi 400 dönümlük tarlalarının içindeki bir motor odasına yerleşmişti. Mustafa Dayı’ya sırf malını geri alamasın diye olmadık engel ve zorluklar çıkarılmaktaydı. Nihayet, galiba 2000’li yılların ortalarında Baf Mahkemesi bir karar almıştı: “Tamam haklısın da sen malına ancak çözümden sonraya sahip olacaksın”. Peki ama Lordos veya Loizidou Davası’nda niye çözümden sonraki söylence işlememiş ve bu insanlara tazminat verilmişti? Peki tüm kurallara uyup da 1973 yılında terkettiği Baf’a gelen ve 1996 yılından itibaren on yıla yakın mücadele eden Mustafa Dayı’ya niye adaletin hükümleri çalışmamıştı? Neydi “Çözümden sonra” lafı? Yani git babam git istedikleri kadar, çözüm olana kadar artık Mustafa Dayı Ayvarvara’daki malına sahip olamayacaktı. O günlere kadar sırf uluslararası hukuktan korktukları için ve de dünya hukukunun içinde olduklarından dolayı zoraki olarak Güney’dekilerin Mustafa Dayı’ya malını vereceklerini sanıyordum. Aldanmışım… Baf’taki Mahkeme süreci ve ayaksürümeler, ona karşı yapılan alaycı ve işkenceci tavırlar ve işkencelerden sonra Mustafa Dayı ölüp gitti Güney Kıbrıs’ta. Tek tatmin olduğu taraf Ayvarvara’da ölmekseydi, çektiği çileler ve Güney Kıbrıs adaleti onu öldürmüştü aslında. Orada da adalet yoktu ve oradaki söylenceler de demek ki sadece dünya kamuoyunu aldatmak için yapılan veya söylenen yalanlardı.Orada da bizdeki gibi haksızlıklar vardı ve onlara maalesef olunmadık gizemlilikler ve misyonlar verilmemesi gerektiğini artık düşünmeye başlamıştım. Zaten 1963 yılında işgal ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasbedenlerden başka ne beklenirdi veya Kıbrıs Cumhuriyeti’ni mono –communal (Tek Toplumlu) duruma getiren aynı zihniyet değil miydi? Ben Mustafa Dayı’nın yaşadıklarından sonra aynen Kuzey’de de olan haksızlıkların bir versiyonunun orada hukuk sözcüğü kamufle edilerek olacağını kestirmeye başladım. Tamam, Kıbrıslıtürklerin kimliği tehlikedeydi, tamam asimilasyon vardı da Kıbrıslıtürklerin kimlik olarak dayandığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne egemen olan dominant “Helen Milliyetçisi” zihniyet neydi? Ne yapmaktaydı? “Kıbrıslılık” ideolojisini kullanıp başka sahte görüntülerle onların da yapmaya çalıştıklarının Kuzey’deki yapılanların bir başka versiyonu değil miydi? Tamam Kuzey’de korsanlıkla bir müdahale olmuş, kayıtsız ve direk olarak birçok Güney göçmeni eşdeğerlerini almaksızın canından ve hakkından olmuştu da, Güney’deki zihniyet, Kıbrıslılık, uluslararası hukuk, insan hakları gibi lafcıkların arkasına sığınmaktaydı ve aklınca da Kıbrıslıtürkleri bu şekilde poropaganda yapıp kandıracak ve onları ayaklandırıp kendi manipülasyonu çerçevesinden sonra haklayacaktı. Ne hesaplar ve iki yüzlülükler yarabbi! İki sene önce Baf’taki tapu müdürünün bir uluslararası konferansta AB ve çeşitli uluslardan temsilcilerin önünde; “Güney’e gelen her Kıbrıslıtürk göçmene tekrar, hemen, hiç bekletmeden haklarını , tazminatlarını ve mallarını geriye veriyoruz” lafına karşılık “Söylediklerin doğru değil” diye tepki koyduğumu ve karşı çıkışımı anımsamaktayım. Daha sonra o zat yanıma geldi ve Kuzey Kıbrıs’ta tüm Kıbrıslıtürklerin puanlarla eşdeğerlerine sahip olduğu şeklinde laflar etti. Ben de ona Mustafa Dayı ve birkaç isim daha vererek bu insanların Kuzey’de mal sahibi olmadıklarını araştırmasını ve bana telefoniyen ulaşmasını söyledim. Onlara verdiğim insanların arazileri üzerinde istimlaklar olmuş ve güya bankalarda istimlak paraları olduğu şeklinde yapılan iddialara karşın bankalarda bir kuruşları olmadığını ortaya çıkarmıştım. Bu araştırmayı yapıp bilhassa Kıbrısrum Merkez Bankası’na kadar ben de soruşturmuştum. Yani tüm yapılanlar ve söylenenler hep yalandı ve propagandaya yönelik, helen kurnazlığı taşıyan yalanlardı. Sonra çıt çıkmadı. Çünkü benzer hak yeyicilikler maalesef bir şekilde Güney’de de vardı. İlk anlarda ona karşı tepkisel davrandım diye kendimi eleştirmiştim ama şimdi keşke daha da fazla şeyler söyleseydim diye düşünüyorum.

Geçen akşam Mustafa Dayı’nın Kuzey’de yaşayan oğluyla karşılaştım bir düğün töreninde. Annesi de, yani Mustafa Dayı’nın Hanımı da, geçen sene Ayvarvara’da o motor odasında, babasından sonra rahmetli olmuş. Annesinin de köyde bir altı dönümlük arsası varmış ve 1973 yılından sonra bu altı dönümlük arsa da 37 sene sonra, 48 KL kira bedeli tazminat almış. Bu arsaya ne mi olmuş? Bu arsa ,bu 48 KL tazminatla” emergency doctrin” adlı yasa kullanılarak Kıbrıslırum kompradorlarına peşkeş çekilmiş.

Mustafa Dayı’nın oğlu “Babam ve annem, eğer Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yalanlarına kanarak 1974 yılında bırakmış oldukları malları geri alacaklarmış diye Avustralya’dan Baf’a geri gelmemiş olsalardı şimdiye ölmeyeceklerdi” diye iç geçirerek bana konuştu. Olan da daha fazla onlar gibi olan Göçmenlere oldu. Bilhassa Kıbrıslıtürkler olaylardan dolayı mağdur olurken kusura bakmayın ben artık Kıbrıs Cumhuriyeti olarak bilinen rejimden de şüphe etmekteyim. Helen milliyetçilği kamufle edilerek, bir başka gaspedici yapı oluşmuştur Güney Kıbrıs’ta da. Kıbrıslıtürkler bu yapıya da güvenemezler. Ve açıkça yazayım; gerçekten Kıbrıslıtürkler olarak işimiz oldukça zor. İki arada bir mengenede kalmış gibiyiz. İyice düşünüp rasyonel anlamda hareket etmeliyiz diye düşünmekte ve her iki taraftaki egemen mentalitelerin de bizim hakkımızda pek de iyi hareket etmediklerini detaylı düşünerek doğru yolda ilerlemeliyiz diye düşünmekteyim. Tamam Kuzey’de de hakyeyicilik var, ve daha da üstünü var diyerek, Güney’de yapılan hataları da görmezden mi geleceğiz? Bence hem onu hem de onu eleştirmek ve onlara da bir uyarı yapmak lazım çünkü onların hataları da statükonun devamı için birebir çalışmaktadır, kusura bakmayın…

Mustafa Dayı’nın başına gelenler hepimize bir ders ve örnek de olmalıdır…

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin