TC hükümeti kimi Ortadoğu devletleri ve kuzey Afrika devletlerinde, ki buralar Müslüman din anlayışının çoğunluk ve egemenlik halindedir; yurttaşlarına özgürlük ve demokrasi içerisinde yaşamaları gerektiğini, fakat var olan yönetme biçimlerinin ana karakterinin baskıcı olması yüzünden bunu yaşayamadıklarını ifade ederek; o dönemde ortaya çıkan, çıkarılan muhalefetin bunu gerçekleştirmesi için tavırlar sergilenirken, Suriye’de yönetme biçiminin değişmesi için açıktan her türlü destek verilmesi aşaması yaşanılmaya başlanmış bulunmaktadır.
Şu anki görüntü işin sadece TC ordusunun Suriye topraklarında açıktan çatışmaya girmesi aşamasına gelip dayanmış halidir.
Bu noktada ortaya atılan gerekçelere bakalım.
Demokrasi ve özgürlük.
Reddedilmesi imkansız olan talepler.
Bu meşaleyi eline alan TC dış politikası; bakının dik alasını uygulayan Suudi Arabistan Krallığı ile kol kola hedef koydukları ülkeler yönetimlerine karşı yürümektedirler.
Aynı Suudi Arabistan; Bahreyn’de ayaklanan halkın isyanının bastırılması için Bahreyn yönetimine her türlü destek vermekten, bastırılamayan halk ayaklanmasını bizatihi kendi askerleriyle bastırmıştır.
İşin emperyalizm siyasetinin kendisi için gerekirli uygulamaları ve proje hallerini bu yazıya konu etmeden söylediklerimiz halinde olmasına rağmen.
TC’nin Ortadoğu’da bugünkü devlet dış politikası açıktan müdahalelerle en somut halini yaşarken, Ortadoğu topraklarına özgürlük ve demokrasi meşalesini tuttuğunu söylerken, ilinde ki meşaleyi kendi yurttaşlarına tutmayı bir türlü aklına getirmemektedir.
Dış politikasını barış, demokrasi ve özgürlük üzerine kurduğunu ilan eden TC devlet politikası, kendi içine döndüğünde; kuruluşundan beri var olan yapısal hatalarından kendisini arındırmak için hiçbir adım atmamakta ve eleştirdiği ülkelerin bir benzerini kendi ülkesinde uygulamakta ve bumu Cumhuriyetin tarihi hali ile bütünleştirmektedir.
Erdoğan hükümetinin, kendi karakterine de uygun olan Cumhuriyet kuruluş felsefesine kendi karakterini de yükleyerek devam ettirmektedir.
Kendi yurttaşlarına:
Barış, demokrasi ve özgürlüğü helal görmeyen bu yönetim anlayışı Türkiye topraklarındaki sancıların artmasından başka bir şey yapmamaktadır. Siyasi iktidar demogojiyi siyaset yapma ve devlet yönetme tarzı olarak kullanmaktadır. Bu konu da o kadar bol pratikler yaptı ki, yüzünü diğer Müslüman ülkelere döndüğünde; bir gözünün görmezliğini bu Müslüman topluluklar görmekte ve yaptığı her çıkışta bu halk tarafından artık deşifre edilmektedir.
Onun bu hali; Ortadoğu’nun ana sorunu olan Kürt, Kürdistan sorununu Türkiye’nin sorunu olmaktan çıkarıp, hızla ona uluslar arası boyut kazandırmaktadır.
Varılan nokta da Türkiye’de ki Kürt sorunu, dayatılan negatif tutumlardan dolayı hızla uluslar arası sahneye çıkmış durumdadır.
Ortadoğu’nun ana sorunu olan Kürt sorunu diğer sömürgeci devletlerde de güncelleşmesiyle beraber, dünya politikasının çözülmesi gereken özellikli sorunu haline gelmiş durumdadır.
Kendi sorununu çözmeyen Türkiye, uluslar arası sorun haline gelen Ortadoğu’da ki Kürt sorunuyla baş etmesi mümkün olmayan bir noktada duruyor durumundadır.
Kendi sorunlarını kangren halinde tutan AKP iktidarı, elindeki meşalenin var olmayan aydınlığında, fırlatmış olduğu sloganlar bumerang olarak hızla kendisine doğru gelmektedir.