Ağlamak ama çığlık atarak ağlamak…
Hele bu çığlık bir annenin ise, dayanılmaz bir daralma gelir göğsüme…
Kendimi ne kadar sıksamda gözlerim dolar, bir yerlere kaçıp doyasıya hıçkıra hıçkıra ağlamak gelir içimden.
Bu her zaman bir gerilla cenazesinde olur. Hele o cenazenin ailesini gördüğümde kaçmak gelir içimden.
Ve Dağlıca’da yaşamını yitiren sıradan askerleri görünce televizyonlarda yine o hisse kapıldım gözlerim doldu kendimi tutamayacağımı anladım ve çocukların görmemesi için kendimi evden dışarıya attım. Sınırda bir derenin kenarına gittim, oturdum saatlerce.
Neden diye sormadım, çünkü nedenlerini çok iyi biliyorum, sorumlularını da.
Sadece bu savaşın ne zaman sona erebileceği üzerinde düşündüm. Kürt’müş, Türk’müş, Ermeni’ymiş, Müslüman’mış bunların hepsi anlamsızdır beynimde. Beynimde sadece anlam bulan tek şey var İNSAN VE İNSANLIK, inanın ötesi yoktur.
Ve bu insanlığa kan bulaştı mı, çözüm için, barış için savaşın kaçınılmazlığı insanlığı sarmalı, sorumluluk insan beynini yemelidir.
Maalesef Türkiye’de bu güne kadar yönetimi elinde bulunduranlar böyle bir sorumluluğun yanından bile geçmediler. Yaptıkları beyanat ve sürdürdükleri politikalar bu savaşın daha da vahim bir hal almasına sebep oldu. Geçen hafta yazımda uyarmıştım “Tehlikeli bir sürece giriyoruz” diye ve maalesef o tehlikeli süreç başlamıştır. Çünkü Erdoğan bir yandan KCK adı altında Kürt coğrafyasını Hapishaneye çevirdi, diğer yandan sözüm ona Kürt sorununun çözümü için çaba harcıyor tiyatrosunu sahneliyor. Kürdistan Yönetimi üzerinden yalanlar atarak halkın gözünü boyamaya çalışıyor. KCK’nin açıklamalarını sizin ile paylaşmıştım daha önce, Bu açıklamalara bakarak Erdoğan’ın yalanlar dizisini görebilirsiniz.
Bak kardeşim kimin ile savaşıyorsan onun ile masaya oturacaksın. Amcasının oğlu ile senin ne işin var?
Eğer bu yolu deniyorsan sen oyun peşindesin.
Yani bu kanlı savaşı dolaylı yollardan kurnazca ve katmerleştirerek devam ettiriyorsun anlamındadır.
Hoca efendi’nin ordusu sayesinde Atatürk’ün ordusunu teslim almışsın, Türkiye’nin en ince damarlarına kadar girmişsin.
Peki sorarlar sana Erdoğan kim tutuyor seni?
Hayır kimse tutmuyor, bu savaş devam ediyorsa ve bu analar ağlıyorsa senin sayendedir.
Bu tilki ruhundan kurtul ve kimin ile savaşıyorsan onun ile masaya otur.
Otur ki bu savaş bitsin.
Otur ki bu kan dursun.
Otur ki analar çığlıklar atarak ağlamasın.
Kürt sorununun çözümü, PKK ile savaşın durması, Kürt coğrafyasının özgür bir yaşama ulaşmasının yolu bellidir.
Eninde sonunda bu savaşın son bulması için PKK ile masaya oturmaktan geçer ve öyle de olacaktır. Bunun başka bir alternatifinin olmadığı ve olamayacağı açık bir şekilde görülmektedir. Bu gerçeği sen de biliyorsun ama kendi Kürt’ünü yaratarak kurnaz oyunlar içindesin ve bu savaşın tek sorumlususun.
Kürt Özgürlük Hareketi ve bu hareketi sahiplenen, duygularını, umutlarını, özgür yarınlarını onlara bağlayan milyonlarca Kürt’ün talepleri karşılanmadıkça, hiçbir gerillanın dağdan inmeye hakkı yoktur, çünkü Kürt halkı bunca acılar içindeyken, Kürt Coğrafyası Hapishanelere dönüştürülürken ve bunca bedel ortadayken bu sorumluluğu hiçe sayıp dağdan inmeye hiçbir gerillanın hakkı yoktur. Bu gün, ne sayın Öcalan ne de KCK yürütme konseyi bu vebalin altına girmiyor, bunu iyi okumak gerekir.
Yani Kürt Coğrafyası özgürleşmedikçe Kürt Özgürlük Hareketi durmaz.
Leyla Zana da bunu iyi okuması gerekir. Hariçten gazel okumak ile bu sorun çözülmez. Gerçekleri görmemek için direnmek aptallıktır.