yaklaşımlarAlpay DurduranDüşün babam düşün – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Düşün babam düşün – Alpay Durduran

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Üç kuruşluk hırsızlık olsa polis eve gidemeden beni yakalar ve geceyi nezarette geçiririm. Üç günlük tutukluluk emrini mahkemeden almak da polisin insafına kalır. Lakin milyon götüren için yapacak bir şey yokmuş. Bu maalesef bir gerçek çünkü halkın büyük kısmı bunu öyle sanıyor. Birisi de yetkili bir yere gelirse bunu gerçek olarak kabul edip ona göre hareket ediyor. Bir bakayım yetkim var mı diye araştırma yapmadığı gibi emrinde birileri varsa onlara da yetkimi bakın yasalara da gösterin demiyor.

Bir örnek olsun diye başımdan geçeni aktarayım. Sendikasına hıyanet eden birkaç sendika üyesinin disipline verilip cezalandırılmasını nasıl yapacaklarını bana soran oldu. Ben de disiplin işlerinin nasıl yapılması gerektiğini komon law’a göre yani hukuk ilkelerimize göre anlatım. İdare hukuku hakkında kitap yazan eski başsavcının kitabını örnek gösterdim. Ancak sonra bir de yasaya balayım dedim. Sendikalar yasası denilen trade union yasasını okudum ve disiplin işlemiyle üye çıkarmanın olmayacağını gördüm, öyle bir yetki verilemezdi ama tümünün yüzüğünde de bu yetki verilmişmiş. O zaman anladım ki trade union sendikadır ama bir emekçi şirketidir ve şirketin ortağını siz disiplinsizlik gerekçesiyle ortaklıktan atamazsınız. Nitekim sendikanın fonları vardır. Yani ortağın o fonlardan alacakları olur, çıkarları vardır. Onu ortaklıktan atıp da el koyamazsınız.

Bunu görünce avukat eşimiz bir şeyi biliyorum deyip de yasasına (bizim kültürümüze göre yasa uygulanması gerekli olan tüm amme enstrumanı yani mevzuattır.) bakmadan görüş belirtmemeli öğüdünü hatırladım. O günden sonra da tüm sendikacılara biçime getirip disiplin deyip de üye atamazsınız demeye çalıştım. Ne yazık ki beni dinleyip de ona göre hareket edeni daha görmedim.

Başbakan olduğunu iddia eden Küçük belediye başkanına görevden izin al demiş çünkü onu görevden almaya yetkisi yokmuş!

Tabii ki yasada başbakan isterse belediye başkanını görevden alır diye bir hüküm yoktur. Amma belediye başkanını görevden çektirmek için bir gerekçe vardır. Onun görevi ihmal, suiistimal, ihaleye hile karıştırmak veya yasadışı istihdam yapmak yani verilmemiş bir yetkiyi verilmiş gibi kullanmak gibi suçlar işlediğine kani olursanız belediyeler yasasındaki seçilmesini engelleyen bir nitelikte eylem dolayısıyla hüküm giymek şeklinde seçilme niteliklerin kaybetmek yüzünden görevden alınabilir. Bunu mahkeme kararlaştıracak ama delilleri karartmaması için tutuklu yargılanmayı en çok hak eden de kişi belediye başkanı olacağı için yargıç kararıyla suçlama yapıldığı anda tutuklanır ve görevini yapamayacak hale gelir. Böyle bir halde de yardımcısı meclis üyesi vekâlete başlar.

Başbakan savcılardan birisine hukuk danışmanı olduğu için başvursaydı herhalde bunu kendisine anlatan olurdu.

Neden bir savcı bunu resen anlatmadı derseniz belki de savcılar hukuku savunmayı artık bırakıp devletin adi bir avukatı olmayı benimsedikleri için diyebilirim. Yoksa insanımız bu işte bir kaşkariko olduğunu düşünmeye başlamıştır bile.

Başta da dediğimiz gibi örneğin ziyarete gittiğim birsinin yanlışlıkla cep telefonunu cebime atsam, sonra mevzudan mevzuya geçip onunla kavga etsem. O da beni cezalandırmak için yanlışlıkla benim telefonu cebine attın demeyip polise haber verse eminim eve gidemeden polis beni yakalar ve cebimde bulunca da geceyi karakolda geçirmek zorunda kalırım ve polis isterse üç gün tutukluluğum için emir verecek bir yargıç da bulunur.

Ancak bir seçilmiş veya atanmış üst yetkili cebimizdeki parayı yasadışı bir kararla alır yani bizi hile ile soyarsa polis umursamaz. Kendini yetkili saymaz. Bir mahkeme bulup derdini anlat ve emir al der. Sense nasıl ispatlayacaksınız diye düşünüp durun, kaç yılda davan görülür, kaç paraya mal olur ve masrafınızı için konu devlet memuru ile ilgili olduğu için onu şahsen sorumlu tutmak için amirinden onay gerektiğinden o onayı alıp alamayacağını hesap et ve sorumlu tutmazsa devlete tazminat ödetme alışkanlığına sahip bir yargıç bulurmun diye kafa patlatırsın. Sonunda da vazgeçersin.

Bu bir sistematik bir sorundur ama yalnızca sistematik de değildir. Yani sistemde çare vardır ama çare kullanılmamaktadır. Sistematik sorun yok mu? Var tabii; sistem çareyi içerirse örgüt olarak devlet tüzük ve yönetmeliklerle mevzuatı tamamlamalı ve en sonunda bir kılavuz ile birleştirip her ilgiliye bir güncel olarak tutması gereken manüel (elkitabı) vermelidir. Sistem bunu emreder ama yapılmaz. Ayrıca kimin uygulayacağı ve nasıl uygulayacağı her yasayla bir tatbikat çalışması yapılarak açığa çıkarılmalıdır. Meclise herhangi bir yasa tasarısı sevk etmeden önce tüzük, yönetmelik ve kılavuz çalışması yapılıp hazır edilmeli ve yasayla beraber mebuslara dağıtmalıdır. Mebuslar buları almadan tasarıyı görüşmeyi kabul etmemelidir.

Boşuna yazıyorum ama halkın bunu anlaması ve istemesi için gene de yazıyorum. Halk oturmamalı ve partilere üye olanlar partilerini bunları yapmaya zorlamalıdırlar. Partilerini seviyorlarsa önem vermelidirler. Onları sorumlu tutmalıdırlar. Her iki yılda bir partilerinin sorumlularını kendileri seçerler dikkat etmelidirler. Dinlemeyen partilerinin kapısını başlarına yıkmalıdırlar.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin