Filmler çoğaldı. Eskiden elinde büyüteç Şerlok Holmes gibi detektiflerin akıllara durgunluk veren keşiflerini izledik. Derken milyarlık laboratuvarlarda anında DNA’dan katilin kimliğini saptayan detektif filmlerini izler olduk.
Neler yapmıyorlar ki?
Birinde telefonu açan detektif soruyor ilgili memura “Şu binanın denetlemesi ne zaman yapıldı” diye ve geçen yıl yanıtını alınca detektif kara veriyor ve gidip denetlemeye geldiklerini söyleyerek binayı denetliyor. Böylece katili yakalayacak ipucunu yakalıyor.
Adamsa o detektif buraya gelsin de binanın herhangi birinin ne zaman denetlendiğini öğrenecek bir makam bulsun. Denetlemek için bir binaya girme fırsatını elde etsin. Olacak iş değil. Bizde eskiden binalar denetlenir ve su sızdıran çeşmelerden yanan elektrik prizlerine kadar oradan da su birikintilerine kadar bakılırdı. Tembel Kıbrıslılardan Rahmetli bir doktor bugünkü gibi ev ev tarama yaptırtamasaydı sıtma ile savaşım WHO bültenlerinde yer almazdı.
Elektrikçiler de sağlıkçılar da ev ev gezerler ve evlerin bir yerine geldikleri saati ve günü yazarlardı. Çünkü bugünkü gibi memuruna güvenen bir yönetim yoktu! Denetlerlerdi.
Bir gün olacak iş değil birisi bizim apartmanın asansörünü denetlemeye geldi ve kabine bir form yapıştırdı. Birileri daha gelecek ve bu forma “ben geldim denetledim” diye imza atacakmış.
Doğrusu inanamadım. Kısa zamanda vazgeçerler dedim.
Ancak o zamanki parayla bu ziyaret bir milyon liraya mal oldu. Çünkü o hevesli kimse eski moda olan 1969 yapım tarihli asansörde doğal olarak olmayan kabinin hangi katta olduğunu gösteren ışıklı lamba olmamasına takmış ve ille de isterim yoksa kullandırmam demiş. Kıbrıslının uysallığı malum ya! Bizim cebe el atıldı ve iki kapı arasına delik açılarak duyar (lamba) (sensor) konuldu.
Birileri bunlar bu sistemle uyum sağlamayacaklar diye uyardı ise de hevesli memur vazgeçmedi ve sensorlu kapı sahibi olduk ama bir kez lambanın yandığını gördüm. Ondan sonra ne oldu deyince söküp götürdüler denildi. Ondan sonra da bir haber çıkmadı.
Bizim ülkenin durumu bu. Zavallı CSI detektifi buraya gelse denetlenmiş denetlenmemiş bina diye bir şey olmadığını polisi isteyince denetlenmeyecek bir bina olmadığını görecektir.
Bu aralar en çok okunan köşe yazarımız bir yazısında fetvayı verdi zaten. Ne imiş öyle mahkeme izni? Tabii ki girecek, tabii ki yakalayacak ve tabii ki sorgulayacakmış diye suçları sıralayıp ürküttüğü okuyucuya polis devletinin faziletini anlattı. Böyle vatandaş böyle polis ister dedi ve arkasına dolanıp puanı kaptı.
Apartmanın yirmi dairesinin kaçında sular kaçırır bilen yok. Ortak su depolarından otomatik su pompalanmasına yarayan sensorlar bozulduğu için taşan suyun yağmur suyu kanalına ne kadarının gittiğini kimse bilmiyor. Fatura da edilemediği için (çünkü yalınız dairelere giden su sayaçlardan geçer) parasını veren de yok. Gideyim de belediyeye şikayet edeyim desem susuz kalacağız çünkü sorunu ele alacak idareci de yok. İdarecisi olmayan apartman olmasına izin vermeyecek kimse de yok.
Ne belediye ne de kaymakamlık görevli değilmiş gibi yapıyor.
Kimin derdi olsa ve şikâyetini duyursa ilgili bakanlık hemen yasa geçirelim diyor ya; yasayı da geçirdiler. Hem de yenisini yaptılar ve eski yasayı iptal ettiler. Bir yasamız var. Der ki eski yasa diye bir şey olmaz, o yasa hak ve yükümlülükler yaratmış ise yürürlükte kalmaya devam eder lakin hatırlayan bir memura rastlamadım. Yeni yasa ise işlemesini tüzüklere bağlamış onun için gelin ve apartman sakinleri bir yönetici seçelim diyemiyoruz.
CSI detektifleri bile bu işin içinden çıkamaz. İşimiz Arslanbaba gibi mebuslara kaldı ama onlar da elektrik faturalarını ödeme güçlüğüne duçar oldularsa vay halimize!
Rekabet edebilirlik raporuna göre işadamlarımızla yapılan anket sonucu yolsuzluk en büyük faktör imiş. Lakin yolsuzluktan şikayet tüm işadamlarına yayıldığına göre hükümetin sarsılıp istifalarla düşeceğini ve yenisinin kurulacağını bekleyemediğimiz gibi özelleştirme sorunlarıyla burnuna kadar batmış hükümetin ilgili bakanlığa hani lan (pardon yanlışlıkla lan dedim) tüzükler diye soracağını ummuyorum.
İlgili bakanın da bu kadar apartman yapılırken çıkacak bir yangına nasıl müdahale edeceklerine kafa yormadığına bakarak bir çare üreteceğini beklemiyorum. Yani apartmandan birinin merdiven ayaklarında ışık kalmadı, karanlıktan çıkarken yaşlılar kokuyor medet demesine karşı edecek bir kelâmım yok.
Bazıları eskiden mebus gibi yapardım diye benden çare sorarlar ama çarem yok. Asansör de bozulup onarılmaz hale gelince oturup düşünecek ve onu da spor olur diye geçiştireyim mi yoksa başka ev mi arayayım karar vereceğim.
Ülkenin halinin ne olduğunu bizim apartmanın haline biraz ışık tutarak anlattım. Böyle anlarda hep “olmaz dostum ben böyle bir idareye tahammül edemem” deyip 1970’lerde Kanada’ya göç eden Şah’ı hatırlarım. Para sorunu yoktu, iş sorunu yoktu ama bu hale düşürülen Kıbrıs’ta her gün ölmektense giderim demişti. Ben hal ü perişanı bekleyip yaşıyorum.
Ta Trapeza (şimdi Beşparmak oldu) köyüne gelen kadın sosyal hizmetler dairesi memuru olan idareden iki bayraklı Kıbrıs’a geldik! Şan olsun getirenlere!