yaklaşımlarÖzkan YıkıcıToplumlararası görüşmeler” ve tarihten izler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Toplumlararası görüşmeler” ve tarihten izler – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs sorunu ile ilgili “toplumlararası görüşmeler” hala yapılmaktadır. Kimisi hala takıntısı ezberle “çözüm umudunda” olurken, ahalinin çoğu oldukça inançsız ve ilgisiz duruşta kalmaktadır. Aslında konuyu biraz deşince yapılan görüşmelerden yansıyan görünümlerden kimse inanç belirtmiyor. Hele de bizim tarafta kullanılan “toplum lideri” ifadesine dahi inanan yoktur. Özelikle Türkiye gerçeği hep bilinmesine karşın, yine de sistemin uzağında olduğunu söyleyenler özelikle böylesi görüşmelerden umut beklemesi oldukça düşündürücüdür. Hatta zaman zaman sistemi dışlayarak ve Türkiye gerçeğini bilmesine karşın göz ardı ederek, suçu veya adım atmayı öncelikle “liderden” beklemesi, oluşan düşünsel çarpıklıkların en net gelinen önemli aşaması olmaktadır. Ama öylesi aşamaya geldik ki sırıta sırıta ve bağırarak kahkaha atarcasına bağırarak, Türkiye’nin koyduğu 1 Temmuz tarihle konuşmalar çoktan başladı. Bu tarih dahi bize yapılan “toplumlararası görüşmelerin” söylediği gibi eksende olmadığı ve ne yazık ki Türkiye Avrupa ekseni veya Güney Kıbrıs Türkiye denkleminde problem oluşmaktadır. Bu yeniden kanıtlanıyor. Ama onca net ifadeler ve konulan tarihe karşın yine de “2 liderden çözüm beklentisi tartışması” sürdürülmektedir. Bunun hedefsel en önemli kırılganlığı sorunu ayni noktada tıkayıp özüne inmeme aşamasını yaratmaktadır.

Kıbrıs sorununda yine “toplumlar arası görüşmeler” tıkanma aşamasına doğru yol alıyor. Konu Kıbrıs sorunu çözme değil, AB dönem başkanlığı nedeniyle Türkiye’nin çizdiği tepki ile AB Türkiye ilişkilerini erteleme argümanının kıskacına girmesidir. Oysa denildiği gibi olsaydı; Böylesi bir dönemde görüşmelerin hiç etkilenmemesi gerekirdi ki hakikaten konuşan karar veren 2 lider olsaydı: Zaten özelikle son dönem görüşmeleri sorun çözme veya barış yapma değil, daha çok imaja ve masadan kaçmamaya oynanıyor. Son Emperyalist yeni diplomasi oyununda bu kuram geliştirildi. Sorun çözme yerine görüşür olup masadan kaçıp kaçmama davranışı önemli ilke oldu. Onun için daha özelikle sonucu belirsiz konularda “masadan kaçmama” davranışı temel sorgulama kriteri oldu. Kıbrıs görüşmelerinde bu durum sadece masa başı şahsiyetlerde değil, direk Türkiye ekseninden masadan kaçmama söylemi oluyor. Kendisi masada olmasa da masadan kaçmayacağını söyleme itirafı yaşanıyor. Zaten siyasal tutumlar nedeniyle ahalide çözümle ilgili ne beklenti oluyor, nede konuşuluyor. Üstelik durmadan siyasetçilerin durmadan konuşmalarına medyada görülmelerine ve görüşmelerin devam etmesine rağmen.

Sık sık yazdığım konuyu tekrar özetleyim; Kıbrıs sorununda herkes bir şey söylerken ve görüşmeler devam ederken, sürecin en zayıf olduğu dinamiksel aşamadan geçiyoruz. Her 3 tarafta inancın olmadığı, verilen iyimser veya tehditkâr demeçlerin etkisinin cılız olduğu süreçten geçiyoruz. Sadece güneyde yaklaşan seçim nedeniyle iktidar kavgası ve diğer ayrışmalar nedeniyle konu tartışılıyor. Adeta sistemin netleşmesi ve ufak ayarlarla devam edilmesi eylimeri kökleşti. Sosyalist eksenin eksikliği, sorunların sistem içinde izin verildiği ölçüde konuşulması sonucu Kıbrıs sorunu varlığı ile konuşulan , ancak çözümünde sistemin deyişimi konuşulmayan garip dengeye oturtuldu. Helle de sorunda direk rol alan ve her konuda etkin olan çevreler sanki yokmuşcasına topu “2 lidere” atmasıyla, zaten aşılması gereken noktaları da sadece ayarlar olarak brakıyor.

Şimdi Kıbrıs sorunu tam anlamıyla 1Temuz dönem başkanlık tıkacına konuldu. Sanki orda bir şey olmazsa işler biter: Şunu anımsatalım; Kıbrısta oluşan olumlu olumsuz her gelişme 2 liderle değil , direk dış müdahalelerle oldu. Cumhuriyet böyle kuruldu, Grivas adaya onaylı geldi, 74 darbesi ve sorası müdahaleler yine dış koşullarla oluştu. Sadece başladığı tarihten günümüze “toplumsal görüşmeler” sadece her aşamada yeni olumsuzluklarla başladı. Son Annan planı ve sorası bunun en net durumu oluyor. Oluşan ikinci ganimet paylaşım ve sermaye el deyiştirme hareketleriyle var olan mülkiyetden nufusal olgular daha kangren hale getirildi. Sora bu durumları yaratan siyasiler inanmadıkları çözüm için masaya oturuyorlar. Peki her zaman liderler görüşürken koşullar aynimiydi: Yanıt hayır. İşte bu yazımda sizi Denktaş Kipriyano görüşme dönemindeki yeni canlanan kıvılcımlı devrimci hareketin sürecine getirecem.

Yıl 1979 olmaktaydı. Denktaş Kipriyano görüşüyor ve doruk anlaşmasını imzalıyorlardı. Tabi her anlaşma gibi buda yürürlük şansını bulmadan sadece tarihe “ilkeler” olarak giriyordu. İlgili dönemde Kuzey Kıbrısta devrimci eylimli kıpırtılar oluyordu. Özelikle Kuzey Kıbrısta Halkder adıyla dernekler kuruluyordu. Siyasal çıkış sloganı olan “Bağımsız Kıbrıs, bütün halklar kardeştir” ifadesi oldukça siyasal yankı buldu. Çünkü kim ne derse desin; ilk kez sistemi sorgulayan ve 2 halkın ortak paydaşlığı içeren slogan mitinglerde atılıyordu. Sadece sağı değil , kendini sol gören ama sistemle ayrışmak istemiyen kesimleri de basit görülen slogan etkiledi. Sadece Halkder değil di olan; Türkiyede de alışlmış dışında Kıbrıslı öğrenciler “Devrimci gurup”” adıyla örgütleniyorlardı. Halkder Devrimci Grup ekseni siyasal olarak o dönemde siyasal oluşum için adımlarda atıyordu. Türkiyede öğrenci yurtları kapatılınca bir dağınıklık olsa da, yine de özelikle yeni gelişmelerde siyasal  açılımlarda oluşuyordu. Tamda bu aşamada Denktaş Kipriyano görüşmeleri yapıldı. Şimdiki gibi herkes umutlu veya alkışlar değil  eleştirisel eksiklikle yeni siyaset açılımı oluyordu. Özelikle Devrimci Gurup kesimi en başta Ankara’da konuyla ilgili çalışmalar yaptı.

Siyasal olarak 2 lider sunumuna karşı çıkarak “Denktaş Kipriyano halkları temsil etmiyor, emperyalistlerin işbirlikçileridir” anlayışı derinleştirdiler. Onların yaptığı anlaşmanın aldatmaca çözüm görüntüsü olduğunu ve hiçbir şeyin olmayacağını anlatmaya başladılar. Liderlerin sistemle ilişkilerini ve Kıbrıs sorunundaki sistemsel etkileri anlatan bildiriler, duvar gazeteleri ve bültenlerle yayınladılar. İlk kez direk Türkiye’de sol kesim içinde başka Kıbrıs tartışıldı. Ankara sokaklarında bildiriler dağıtıldı ve duraklarda konuşmalar yapıldı. Kıbrıs sorununun tabusal zırhını kıran eylemler oldu.

Daha sora bu çalışmalar toparlanıp seminelerler halinde verildi. İlk kez örgütsel olarak iki halkın buluşması gereken paydaşlıklar tartışıldı. Özelikle İngiliz üstlerinin her iki halk tarafından ortak yönelme olgusu olarak konuşuldu. Konuşulmakla kalınmadı bunun probagandası yapıldı. Bundan dolayı resmi eksenler hep karşıtlarını Halkder yanlısı uzantısı veya Devrimci Gurupla ilişkilendirerek suçladılar. İnanılmaz etkiler oldu. Ama özelikle görüşmelerin çözüm getirmeyeceği veya Denktaş Kipriyano ilkelerinin uygulanmayacağı herkesce inanıldı. Hatta zamanın CTP ve yanlılarının görüşmelerle çözüm siyasetine, emperyalist işbirlikciler Kıbrısı çözemezler seçeneği oldukça tutuldu. Helle de şişirilen ama boş çıkan anlaşma ve Kıbrıs dosyası tartışmalarla özelikle Amerikanın etkileri çıktıkça “2 lider görüşmesi” iyice anlamsız oldu. Burda şunu belirtelim; ilgili tarihte elimize başka bir gizli belge de geçti. 1978 tarihinde Ecevit ile o dönemin adıyla AET şimdiki gelişmiş yapısıyla AB Kıbrıs sorununu da görüştüler. Konuyu ilerde belgesiyle daha geniş yazma dileğimle, özeti şudur: Ecevit hem AET üyeliğini ret etti, hemde Kıbrıs sorununun ertelenmesini sağladıydı.

Halbuki ilgili dönemde biz ısrarlaşunu analiz yapıyorduk; Kıbrısın ikiye ayrılmasını zaten sistem direk istençle yarattı. Aslında zemin eyer çözüm isteniyorsa tamda zamanıydı: Cuntadan sıyrılıp zayıf çıkan Yunanistan ve belrsiz ama sistemin en içseleşen Türkiyeden söz ediyorduk. Kıbrısta ise Makariyos ölmüş bir liderlik boşluk vardı. Fakat zaten sistemin amacı çözüm veya birleştirmek değil di: Elimize geçen darbeler ile ilgili belgeler zaten bunu söylüyordu. Bundan dolayı olay daha çok Yunanistan ve güney Kıbrısta yükselen anti Amerikan çizgisini kırmaya daha çok önem veriyordu. Buna ek olarak yine çözümsüzlük adımları taşınan nufustan darmadağın yağnmalarla bunlar tetikleniyordu. Onun için sorunu yaratan Emperyalist sistem çözemezdi.

Dediyim gibi; Konu sadece eleştirmek değil di olan; İlk kez Türkiyede sokaklarda bildiri, konuşma ve duvar gazetesiyle insanlara anlatılıyordu. Oluşan anlayışa ters gelen sözler oluyordu. İngiliz üstleri katılarak ve her iki tarafın ortak paydaşlıkları aranarak çözümler öneriliyordu. Olmadığı taktirde nelerin olacağı anlatılıyordu. Hatta daha o zaman seslendirilmeyen “KKTC aşaması” yeni kukla olma adına hedef olark geleceği söyleniyordu.

Kısaca; “Toplumlar arası görüşmeler” konusunda yetmişler sonunda önemli tartışma ve siyasal  birikimelr sağlandı. Ancak yaratılan etkiye karşın gerileyen sosyalist kesimlerin daha netleşemeyen görüşleri bir anda unutuldu. Hatta o zamanlar “KKTC ilanını” bağımsız olma diye savunanlar şimdi meydan onlara kaldı. Sanırım sosyalist gerileme yenilgiseleşme sonucu o zaman yapılan tartışmanın adı dahi şimdi konuşulmuyor. Alternatif seçenek olmadığı için de İngiltere, Amerika devre dışı kalıyor, Türkiye konuyu AB ekseninde tutup meze olarak kulanıyor. İşte size yakın tarih ve günümüzden “toplumlar arası görüşme” izleri.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin