arşivUlus IrkadTürkiye’de bir tabu aralanırken Mustafa Suphi olayı-1- Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Türkiye’de bir tabu aralanırken Mustafa Suphi olayı-1- Ulus Irkad

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Türkiye’nin Sovyet Devrimi sırasında ilk Komünistlerinden sayılan Mustafa Suphi’nin nasıl öldürüldüğü konusunda şimdiye kadar bir sır perdesi dururken son zamanlarda Türkiye basınında bu işlenen cinayet için bayağı belgeler yayımlanmaktadır. Pek tabi ki Osmanlı 1919 yılı sonrası artık Batı devletleri dediğimiz ve literatürde de emperyalist olan devletler tarafından yenilmiş ve Anadolu olarak bilinen tek elde kalan ana kara parçası da parçalanma tehlikesi altındadır. Bu arada Osmanlı bürokrasisinin en etkin cemiyeti İttihad ve Terakki Partisi de yeniden toparlanıp Türklere muaf bir Türk ulusal devleti kurmak için mücadeleye girişir ama gelgelelim ki bu bürokrasi içinde de bir parçalanma vardır. Enver ile Mustafa Kemal arasında büyük farklılıklar baş gösterir. Her ikisi de ulus devlet yanlısı olmasına rağmen Enver Turan ülküsünde ve diğer dış Türkleri de toparlayıp Kurtuluş Savaşı vermek isterken, Mustafa Kemal Anadolu halklarının gücüyle bir ulusal kurtuluş savaşı vermek istemektedir. Oldukça parçalanan Osmanlıdan dolayı Türk ulusçuları o yıllarda Sosyalist Devrimi gerçekleştiren Sovyetlerle yakınlaşma ve ondan dayanışmayla yardım alma eğilimindedirler. Enverciler de, Kemalistler de, hatta Mustafa Suphi’nin temsil ettiği Türkiye Komünist Partisi de Sovyetlerle temastadır ve Sovyetler her üç tarafla bir denge oluşturmaya çalışmaktadır. Pan Türkist olan Enver de kendisini Doğu’nun ezilen İslam Halklarının temsilcisi olarak tanıtmaktadır. Enver ile Mustafa Kemal arasında büyük farklılıklar baş gösterir. Her ikisi de ulus devlet yanlısı olmasına rağmen Enver, Turan ülküsünde ve diğer dış Türkleri de toparlayıp kurtuluş savaşı vermek isterken, Mustafa Kemal Anadolu halklarıyla bir ulusal kurtuluş savaşı vermek istemektedir. Mustafa Kemal, Anadolu’daki halkların gücüyle bir Türk ulus devleti kurma hesapları yapmaktadır. Oldukça parçalanan ve yokolmakta olan Osmanlıdan dolayı Türk ulusçuları o yıllarda Sosyalist Devrimi gerçekleştiren Sovyetlerle yakınlaşma ve ondan dayanışmayla yardım alma eğilimindedirler. Enverciler de, Kemalistler de, hatta Mustafa Suphi’nin temsil ettiği Türkiye Komünist Partisi de Sovyetlerle temastadır ve Sovyetler her üç tarafla bir denge oluşturmaya çalışmaktadır. Pan Türkist olan Enver de kendisini Doğu’nun ezilen İslam halklarının temsilcisi olarak tanıtıp o da Sovyetlerle temas halindedir. Bu arada Kemalistler de Moskova yollarında gidip gelirken onlar da Enver gibi Sovyetlerle sıkı temas peşindedirler.

Doğan Avcıoğlu “Mustafa Suphi, Komintern’e ve Sovyetler Birliği’ne yaslanarak ve bundan aldığı güçle Anadolu’ya geçip komünizmi kurmaya çalışmak istemiştir. Bu tutumu, onun büyük bir tehlike sayılması için yetmiştir” demektedir(Milli Kurtuluş Tarihi, Cilt -1-, sf.621).

Mustafa Suphi, daha önce Şefik Hüsnü gibi Paris’te okumuş bir aydındır. Şefik Hüsnü tıp, Mustafa Suphi siyasal bilimler eğitimi görmüştür. Şefik Hüsnü, Paris’te önce İttihatçılıkla ilgilenmiş, sonra Jaures’in etkisiyle sosyalizmi benimsemiş ve 1912’de Türkiye’ye sosyalist olarak geri dönmüştür (Avcıoğlu onun Sosyalistliği için bu yıllarda ona şüpheyle bakmaktadır). Türkiye’ye döndüğü zaman gazetecilik ve öğretmenlik yapmış, politik alanda İttihatçılara karşı çıkarken onların diktatörlüğüne karşı politik özgürlük mücadelesi vermiştir. Bu yüzden de Mahmut Şevket Paşa öldürüldükten sonra muhaliflerle birlikte Sinop’a sürülmüştür. Orada Prens Sabahattin’ci Ahmet Bedevi Kuran ile birlikte, İttihat ve Terakki’nin milletlerarası farmasonluğuna karşı bir Türk ve İslam farmasonluğu kurmayı kararlaştırmışlar fakat daha sonra 1914 yılında Sinop’tan ayrılarak Çarlık Rusyası’na siyasi mülteci olarak sığınmıştır. Şefik Hüsnü ise, 1918’e kadar altı yılını Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’nda teğmen, üsteğmen ve yüzbaşı olarak cephelerde geçirecektir. İttihatçılara karşı olmadığı ve İttihatçı  milliyetçiliğini az çok paylaştığı anlaşılmaktadır(Avcıoğlu,sf.622).

Şefik Hüsnü, Dünya Savaşı sona erdikten sonra politika alanına çıkar ve 1919 yılında İstanbul’da Marksist bir parti kurar. Mustafa Suphi ise, Rusya’ya karşı savaşan bir devlet uyruğu olduğu için, savaş patlayınca Rusya içlerine sürülür. Komünizmi sürgünde benimsediği ileri sürülebilecek olan Mustafa Suphi, Ekim İhtilali’nden sonra, Sovyet yöneticilerine ve Komintern’e  kendini bir Türk ve müslüman Bolşevik olarak kabul ettirir. İlk yıllar daha çok Rusyalı Türkler ve savaş esiri Türkler arasında çalışan Mustafa Suphi, Azerbeycan’da Sovyet yönetimi kurulunca Mayıs 1920’de Baku’ya yerleşir ve İttihatçıların kurduğu Komünist Partisi’ni lağveder ve yeniden kurar.  Mustafa Suphi’nin sorunu, artık Türkiye’ye geçmek ve Türkiye’de komünizm yolunda çalışmaktır. Bu amaçla Mustafa Kemal’e temsilciler ve mektuplar gönderir. “Mustafa Suphi’nin bu girişimlerinde, Sovyetlerle ilişkilerde tekel sahibiymiş gibi konuşması dikkat çekicidir”(Avcıoğlu,sf.623). Mustafa Suphi’nin 15 Haziran 1920 tarihli mektubuyla Anadolu’ya gelen partinin Savaş ve Politika Komiseri Süleyman Sami Ankara Hükümeti ile Sovyetler Birliği adına konuşmalar yapar.

Bu arada Anadolu’da da büyük gelişmeler ve bu konularda olaylar olmakta ve Sovyetler Birliği ile ilişkiler tartışılmaktadır.

-DEVAM EDECEK-

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin