Geleceğin nasıl olmasının çatısının çatılacağı anayasa çalışmaları, ilgi seviyesi yüksek olmamasına rağmen genel gündem sıralaması içerisinde var olma halini devam ettirmektedir.
Anayasalar tüm yasaların güç aldığı pınar karakteri onun esas hali iken, onun işlerlik kazanması, ete-kemiğe bürünmesi de; onu anlatacak ve ona hizmet edecek alt yasaların varlığıdır. Dolayısıyla, bugün Türkiye yaşamının gündeminde olan anayasa; tek başına olan bir olgu olmanın da ötesinde kendisini günlük hayat içerisinde anlamlandıracak, Türkiye pratiklerini de şekillendirecek olan ‘alt’ yasalarla kendisinin toplam halinin oluşturulması zamanıdır da.
Konu bu haliyle ortadayken, konuya ana muhatap, ana anlatıcı olan iktidar ne durumdadır?
Var olmaya başlamasıyla birlikte iktidar da olan bugünkü siyasi yapı; iktidar olduğundan bu yana yaşanmışlıklarla, yaşattıklarıyla anayasanın ve alt yasaların oluşturulmasında Türkiye ihtiyaçlarının cevaplandırıcısı olacakmıdır!
Buradan baktığımızda önümüzdeki örnekler bizi ciddi kuşkulara sevk etmektedir.
12 Eylül Anayasası ana direklerinden olan YÖK-HSYK vb. gibi kanun maddeleri; siyasi iktidarın, AKP iktidarının sürekli eleştiri okları altında olması, mevcut iktidarın iktidar olması imkanlarından dolayı kendisinin de şikayette bulunduğu bu yasaları ve bu yasaların kurumlarını özgürlük ve demokrasi yönünde değiştirmesi gerekirken/beklenirken, AKP; kendisinin eleştirisine muhatap olan kurumlarda yaptığı gibi bu kurumları da kendi anlayışını egemen kıldıktan sonra; kurumların özgürleştirilmesi ve demokratikleştirilmesi kavramından hemen sakınmaya başlayarak “soruna itiraz ederim, karşı çıkarım ama ben egemen oluncaya kadar” noktasına taşımış bulunmaktadır.
Bugüne kadar örtülerek, hiç tutularak görmezden gelinen Türkiye’nin temel sorunlarını siyasete taşıyarak onlara toplumsal meşruiyet sağlarken, toplumda tamam artık çözülecektir algısı yaratılırken; AKP iktidarı sadece çözer MİŞ gibi yaparak, sorunları, siyasetinin çıkar amaçları için kullanmıştır.
Dolayısıyla AKP ve hükümeti; Türkiye’nin ana karakter niteliğindeki problemler karşısındaki tavrı esas olarak ‘istismar etmek’ olarak tezahür etmiş ve sorunlara ‘miş’ gibi yaklaşmıştır.
Siyaset seceresi bu olan AKP’ye sorunlarıymış gibi çözer politika yapıcısı olarak bakmak, ona haksız davranmak olmayacaktır.
12 Haziran Referandum taahhüdü olan yeni anayasa tam da böyle bir durumda gündem maddesi olmuş durumdadır.
Oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu ilkeleri, anayasada uzlaşma sağlamama ilkeleri olarak orta yerde durmaktadır. Komisyonun her konuda önüne gelecek formülasyonlarda tam ittifak yaratmak mecburiyeti ve partilerin komisyon çalışmalarında kalma zorunluluğu, komisyonun var olma koşullarının olmazsa olmazı haline getirilmiş durumdadır. Komisyon üyesi herhangi bir partinin, birtakım çalışmalara katılmaması veya komisyondan çekilmesi durumunda; komisyon çalışmaları durmuş olmaktadır.
Komisyon işleyişi bu halde oluşturulmuş olunca, akla şüphelerin düşmemesi mümkün değildir. Tam da bu noktada akla düşen şüphe, geçmişteki yaşanmışlıklara tekrar bakma zorunluluğuna ulaştırır bizi.
‘Endişe’ kendisini bu koridorlarda ararken, ortaya hiçte iyi hatırlanmayacak yaşanmışlıklar ve pratikler çıkacaktır.
Bunlarda da, AKP iktidarının; sorunlar ve bu sorunların siyasete taşınmasında istismar ve demagojinin kalın çizgilerle orta yerde durduğu halinin olmasıdır.
Manzara bu olunca:
AKP; geçmişteki söylemi ve taahhütlerinden dolayı, kendisini bağlamış olduğu özgürlükçü ve demokratik anayasayı yapmamak için mi kendisine yok haritası çıkardı şüphesi oluşmaktadır.
Parlamentodaki partilerin karakter hallerine baktığımızda, istisnası hariç, sorunlar karşısındaki korkularından dolayı mevcut anayasaya angajeli partiler oldukları rahatlıkla görülebilmektedir. Bu partiler kendi kırmızı çizgilerini o kadar kalın çizmekteler ki, komisyona teklif dahi ciddi cesareti beraberinde getirmektedir.
Parlamentonun siyasi ve aritmetik tablosu; oluşturulmaya çalışılan anayasanın sorunları çözme karakterinde olmayacağını hükme bağlamışken; AKP anayasa konuşmalarında siyaset sörfü yapmanın engin imkanlarına kavuşmuş olacaktır. Ki kendisinin geçmiş pratikleri bugünün maymuncuğu durumundadır.
Tüm konularda ortak irade ortaya çıkması durumunda da anayasa metninin kurulda değiştirilmesi imkanı yok hale getirilerek, komisyon metni kabul-red şıkkıyla genel kurulda kabul görecektir.
Parlamentonun onayına getirilen böyle bir anayasa metninin demokrasi ve özgürlük sakatlığı içerisinde olmaması mümkün değildir.
Öyle anlaşılıyor ki, AKP iktidarı; 12 Eylül Anayasasının kendisine sunmuş olduğu imkanları son kertesine kadar kullanma şansına, sonuna kadar kullanma imkanlarına sahip olmaya devam edecektir.
Yeni argümanları “komisyonda oy birlikleri sağlanamadı, suç muhalefet partilerindedir” şeklinde olacaktır.