z Güncelson siyasal gelişmelerSon politik gelişmeler: Boşuna yapılan görüşmeler
yazarın tüm yazıları:

Son politik gelişmeler: Boşuna yapılan görüşmeler

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son politik gelişme gene boşuna yapılan görüşmelerle ilgili oldu. Rum tarafının haberlerine göre temel konularda hiçbir adım atılmadı. Hatta temel konuların başında gelen mülkiyet oran ve miktarı ve idari bölge (Türk tarafına göre sınırlar, Rum tarafına göre idari taksimat) ile yabancı asker ve garantiler konusunu görüşmeye bile başlamadılar ve yerleşiklerin sayısını olsun ele almadılar.

Gene güç paylaşımı, ekonomi ve AB ile ilgili konularla meşgul oldular. İlerleme de sağlamışlar.

Genel sekreterin onları uzlaştıkları konularda olsun geriye dönemeyecekleri bir netliğe getirme çabası boşa çıktı. Rum tarafının zaman istemesi üzerine Downer ile beraber üstünden geçmeleri isteğini geri çekerek Ocak’ta gene gelin demiş. Niyeti toparlama yaptırıp artık çözümü formüle edin yoksa gidin demekmiş.

Görüşmeler üzerinde çalışılan konuları o kadar ayrıntıya kadar uzattı ki artık manevra yapma şansları da azaldı. Görüştükçe uzlaşamadıkları noktalar gülünç ayrıntılar olmaya başladı. Kamu hizmetleri komisyonunda başkanlığın dönüşümlü olmasında anlaşmaları neye hizmet eder ki? Biri Türk’ü kayıracak ötekisi Rum’u. Ehliyet aramayı aklına getiren olduğunu ve iş tanımı ile liyakatin izlenmesini dert edinenin olduğunu hiç işitmedik.

Dünya Kıbrıs’la artık doğal gaz konusu gibi uluslararası ihtilatlar bulunması halinde ilgilenir oldu. Çünkü çözüm umudu ancak onları rahatsız eder ve işe karışmaları sağlanırsa doğacak hale geldi. Kıbrıslılar aralarındaki ihtilafı aşıp ortak bir tavırla dış müdahaleye direnecek hale gelmezlerse başta yerleşik nüfusu olmak üzere askerin miktarı, müdahale hakkı ve ikili antlaşmalar hakkında Kıbrıs’ın tümünü Türkiye’nin denetimine bırakacak bir antlaşma yapılamayacak. Yapılsa bu anlaşma olacak ama çözüm onu takip etmeyecek.

Türkiye sermayesi her tarafı özelleştirme adı altında ele geçirmeye başladı ve devam ediyor. Bu da çözümün önünde ayrı bir engel oluşturacak hale gelecek.

Annan planı döneminde başlayan Rum’a verilecek yer bırakmama çabası da son hızla devam ediyor. Kırsal alanda gençlere arsa temin etme politikası aynen tarım işgücü ithali politikası gibi Ada’yı kolonileştirme halinde yürüyor. O kadar sinsi bir plan ki şikâyet etmek isteyen de pek olmuyor.

Bu şartlar altında Klerides’in Annan planını reddederek daha kötü bir planla karşılaşmak kehanetini yaşadığımıza inanmak gerekli.

Varsa bir şans ancak görüşülenleri bir kenara atıp bir çerçeve üzerinde uluslararası destek gören bir plana geçmek veya uzlaşılan konularda uygulanabilecek olanları uygulamaya başlayıp sorunları ortak hükümete devretmek yolunda ortaya çıkabilir.

AB devreye girip garip uzlaşmalara sapmadan demokratik hukuk devletinin bir çözümü getirmesine izin vermek için ağırlığını koyması yararlı olabilir. Öyle ki kendi ülkelerinde yapamadıkları kadar ve onların deneyimlerinden yararlanılacak bir model sağlanabilir. Örneğin İngiltere kuvvetli icra yetkisinin zararlarını bir türlü başından atamıyor; İngiliz uzmandan yararlanılırsa daha demokratik bir modelin gelmesi için yardımcı olabilir.

Seçim ne yahu; ne yararı olur diyenleri dinlerken sözde bir anket UBP’nin %32 oy alacağını müjdeledi. Anketin yapılmadığı ilan edildi ise de halkın bunu konuştuğunu düşününce kimdir bu artık seçimden çare gelmez sonucunu çıkaranlar diye düşünmeden edemeyiz. Halk seçimi çare göremez ama hala bir seçimin golifa dağıtma demek olduğunu unutmamış ki ilgisini çekti. Bazıları da UBP’nin oy kaybetmiş görülmesinden memnun olduğunu açıkladı. Hâlbuki oy kaybetmek değil perişan olmasını beklemek gerekir. Demek ki seçimden hemen sonra söylediğinin tam tersini yapmak fazla oy kaybettirmiyor.

Sendikal Platform her görüşten sendika yöneticilerinin eylemi yönetme düzeni kuramadan eylemler içine olmaya devam ediyor. Eylemler siyasi konuları içeriyor yani siyasi ama kimisi siyasi maksatlı değil hak eylemidir demeyi uygun görüyor bazıları bu bir basit menfaat kavgası değil yurtsever bir eylemdir deyip aslında siyasi amaçlar güttüğünü ileri sürüyor. Türkçenin azizliği yüzünden siyasi demek bir siyasi partinin gizli amaçlarını savunmak anlamına da gelmesi tartışmalara neden oluyor. Halkın bunu umursadığı anmak kolay değil. Yalnız düşüncelerini savunmakta aciz kalanlar eylemlerin nedenini siyasidir deyip yatışmadan kaçındığı da bir gerçek. Hâl böyle olunca kafalar karışıyor.

Eylemcilerin kafalarının karıştığı da ayrı bir gerçek. Kimi eylemlerle hükümetin düşmesini sağlamak istiyor ama yerine kimin gelmesini istediği konusunda güvenilecek bir alternatif ortaya çıkmıyor. Karşılıklı güvensizlik yaygın durumda. Bu da eylemleri etkiliyor. Zaten zahmetli ve masraflı olan eylemleri ne için yatıklarını sorgulayanların çıkması da kaçınılmaz.

Bazı sendikaların artık bir alternatif yaratma arayışı içinde olduğunu görüyoruz. Ancak sorun çok boyutlu. Hükümet mali krize bir çare bulabilmiş değil. Bulsa zaten eylemlere katılacak kaç kişi kalacağı tartışılır halde. Çünkü eylemlere katılanların görüşleri Kıbrıs sorunu gibi eylem beklenen bir konuda uzlaşacak gibi görünmüyor. Bunu eylem çalışmaları sırasında eylemlerin hedefi hükümet mi Türkiye mi olmalı sorusuyla görmek olası. Kimi hükümeti hedef almalı ve ondan geri adım atması istemelidir derken, kimi paketi dayattığı için hedef Türkiye olmalı ve yabancı sermaye ve işgücü hedefler arasında olmalı der.

İkinin de hedefte olmasını düşünenler de var. Onlara göre Türkiye’nin dayatmalarına izin veren veya boyun eğen bir hükümet olmasa dayatma bu boyutta olmaz. Ancak o zaman hangi hükümet boyun eğmeyecek ve dayatılandan başka ne yapacak sorusuna yanıt bulmak gerek.

Bütçe açıklarını azaltmak ve gelirleri çoğaltmak gerek ama Türkiye’nin kendi paketinden başkasını uygulamaya kalkacak bir hükümet zamanında yardım ve kredilerini sağlamaya devam etmesi TC bütçesine konan fonun kullanılması yetkisine ve imzalanan protokole ters düşeceği için olanaklı olmayacak. Bütçe açığının finansmanı için kaynak ayırma uygulamasına da uygun olanak olmayacak. Böyle olunca parası kadar konuşup alacağı önlemlerin sonucunda açığı kapatabilecek duruma gelmeyi bekleyebilmesi için yeni hükümet eylemcilerden sabır isteyecektir. Bunu isteyebilecek bir siyasi oluşumun ortada durmadığı da biliniyor.

Şimdiye kadar CTP’nin örgütleri gezerek kendilerine fırsat tanınmasını sağlamaya çalıştığı yani onlara eylem yapmayarak yardımcı olunursa kendisinin çare üreteceğini vaat ettiği görülmüştü ancak çok yakınlarından dahi yüz bulmadığı bunun açıklamaktan kaçınmasından anlaşılmıştı.

Ne yazık ki alınacak ufak tefek önlemlerle çare bulmak ay sonunu getirmekte güçlük çeken ve borçlanmak için yerli kaynakları tüketmiş durumda olan bu durumda olacak iş değil. Derinden önlemler almak, transferler denilen başı kıçı belirsiz kaynak harcamalarını konuşmaya başlamak ve savurganlıktan başka bir şey olmayan Pekin’de turizm fuarına katılma gibi masraflara son vermek gerekir. Bütçe disiplini için de protokolde de gösterilen ama muhalefetin izlemeye bile çalışmadığı yetkisi olmayan harcamaların yapıldığı anda fark edilmesini sağlayacak şeffaflığa uyulmasını dayatmak şarttır.

Bütçeye bağlanan harcamaların bilgisinin yardım heyetine verildiği anda mebuslara ulaşmasını bile talep etmeyen bir muhalefetten hükümet olup da disiplin getirmesini beklemek ham hayal olsa gerek.

Derinden önlemler ise uzun vadede mutlaka gerekli. Çünkü masrafları kıstığınız anda ekonominin yavaşlayacağı kehanet olmaz. Yani masrafı kısmak gelirleri düşürecektir. Örneğin turizmi teşvik deyip sayıyı artırmak, hep devlet desteği ile ihracat yapmak ve turizmi kumarhane gibi kazanç vergilerinden kaçma kapısı açık sektörlere bağlı olmak önlem almayı çok zor hale getirir. Örneğin kaçak esnaf oranı %60 ise orada kaçaklara engel olarak yerli istihdam yaratılır ve vergi mükellefi sayısı arttırılır ama yapabilecek irade olmalı. TC sermayesine kredi sağlamak için borca giren Kıbrıs yatırımın vergilerini ve istihdam yaratmayı bile talep edemeyen Kıbrıs, buna izin vermeyen de Türkiye olunca geliri artırma kapısı da aslanın ağzında.

Bunu herkes derinden hissediyor ama gene de birileri Türkiye’ye bağlanmak en iyisi bile diyebiliyor.

Son siyasi gelişme bunlar ışığında başlayacak diyaloglar olarak ortada bulunuyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin