.Yeniçağyeniçağ güncelAlpay Durduran: “KİŞİSEL MENFAAT, BİZİM SONUMUZ OLDU”
yazarın tüm yazıları:

Alpay Durduran: “KİŞİSEL MENFAAT, BİZİM SONUMUZ OLDU”

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Eski Milletvekili, YKP Yürütme Kurulu üyesi Alpay Durduran, “UBP hükümeti bir paravandır” dedi. Durduran, “Türkiye’nin egemenliği; yerli siyasetçilere dalkavukluk yaparak köşe kapma fırsatını doğurdu. Bizim denetimimizde olmayan TC yardımları, menfaat dağıtmak için bir zemin oluşturdu. Siyasilerimiz de bundan faydalanarak kendilerini yeniden seçtirme fırsatını elde ettiler” açıklamasında bulundu.

“Halkın artık bu gidişe bir dur demesi şart” diyen Durduran, “Talimatlar ile yönetilmeye hayır deyip ülkemizi devralmalıyız” vurgusunda bulundu.

Alpay Durduran Yenidüzen’in sorularını yanıtladı, ülke siyasetine dair çarpıcı yorumlarda bulundu.

 

YENİDÜZEN: Bugün ülkenin siyasi durumunu nasıl değerlendirmektesiniz?

Alpay DURDURAN: Şu anda gelmiş olduğumuz durum, ne yazık ki doğal bir gelişmenin son halidir. 1975 yılında, siyasi partilerin hayata geçirilmesi ile ilgili durum ortaya çıkınca yapılacak demokratik seçimlerle ülke yönetiminin gelişeceğini umut ettik. Başarısızlık ve yolsuzluklar, demokrasi ortamında yargılanacak ve düzeltilecek diye düşündük. Ancak 1981 yılı, bunların asla gerçekleşmeyeceğinin kanıtı oldu. Asıl amaç Türkiye’nin dış dünyaya göstermelik bir demokrasi ortamı kurması ve iç yönetimde ise emir kulu bir yönetim oluşturmasıymış. Örneğin; Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP) 1981 yılında, iki muhalefet parti desteği ile seçimlerde sandalye hakkı kazandıysa da Anayasa ihlal edilerek hükümetin kurulması engellendi. Bütün seçimler, Türkiye’nin müdahalesiyle; bol para, tehdit, bomba ve kurşunla geçti. Dolayısıyla Türkiye’nin aksine bir düşünce yapısı olamaz fikrini herkes benimsedi ve siyaset menfaat aracına döndü. Türkiye’nin tutumlarının sonucu, durum kötüye gittikçe; halkın özgür ve demokratik bir yönetim içine girmesinin aksine, daha yakın bir markaj ile Kıbrıs ta yetki namına bir şey kalmadı. Bu gün; asker, BRT, Güvenlik Kuvvetleri, polis ve itfaiye teşkilatı, Sivil Savunma, Merkez Bankası gibi temel kurumlar; Türkiye’nin denetiminde. Parayı denetleyemiyoruz. Sınırlarımızı denetleyemiyoruz. Hal böyle olunca Kuzey Kıbrıs, Ankara-Lefkoşa protokolleriyle yönetilen bir bölge haline geldi. Siyaset burada bir tezgâh durumuna girdi. Demokratik bir seçim olsa; Meclis güçlenecek, denetim başlayacak, yapılan icraatlar denetlenecek. Ancak ne yazık ki bu duruma müsaade edilmiyor. Milletvekillerimizin hiçbir yetkisi yok. Denetim kurumları, Sayıştay, Ombudsman ve Teftiş İnceleme Gurubu gibi kurumların raporları sonuçsuz kalıyor. Mali polis bile bu yıl kuruldu…

 

YENİDÜZEN: Tehditlerden bahsettiniz. Sizin şahıs olarak anlatabileceğiniz örnekler var mı?

Alpay DURDURAN:1970’li yıllarda, benim siyasi konuşma yaptığım günlerde; dışarıda gürültü bombaları patlardı. Seçim kampanyalarımızı sürdürdüğümüz dönemlerde, Türkiye’nin yetkili isimlerince tehditler alır; yine onlar tarafından vatan haini ilan edilirdik. 1983 yılında solun da güçlenmesiyle, dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın koltuğu riske girdi. Bununla beraber yeni bir devlet ilan edildi. Tehditler bu dönemlerde de devam etti. Evime iki kere bomba atıldı. Parti merkezinin duvarlarında 23 kurşun deliği vardı. Kapımızı yakarak bize kundaklama girişiminde bulundular. Bunların tamamı bahsedilen yıllar içerisinde yaşanmıştır.

 

YENİDÜZEN: Bu tip tehditlerde bulunulmasındaki nedenler, sizce nelerdir?

Alpay DURDURAN: Dönem içerisinde en önemli konumuz, bu günde halen aynı konu olan Kıbrıs sorunuydu. Resmi olarak savunulan federal çözümdü. Ancak bunu savunan kesimler, vatan haini ilan edilmekteydiler. Federal çözümün karşısında olduğunu açık açık dile getiremeyen Türkiye, bunun olmaması için de elinden geleni yaptı o dönemlerde. En önemli ihtiyaç olan nüfus konusunda, adaya yoğun nüfus aktarımında bulundu. Dolayısı ile çözümün önüne büyük bir nüfus engeli geldi. Uzlaşılamaz durumların yaratılmasında öncü olan bu kesimler, fikirleri ve planlarını tehdit edebilecek herkese ve kuruma; bu tür tehditlerde bulundu.

 

YENİDÜZEN: İçinde bulunduğumuz bu durumun sizce nedenleri nelerdir?

Alpay DURDURAN: Türkiye’nin egemenliği; yerli siyasetçilere dalkavukluk yaparak, köşe kapma fırsatını doğurdu. Bizim denetimimizde olmayan TC yardımları, menfaat dağıtmak için bir zemin oluşturdu. Siyasilerimizde bundan faydalanarak, kendilerini yeniden seçtirme fırsatını elde ettiler. 1964 yılından beri bu çark çalıştığından, bu gün yozlaşmış bir siyaset ve yönetim içerisindeyiz. Artık toplum olarak bu durumu reddedip, kişisel menfaat sağlamanın yarar değil, bir yıkım olduğunu görmemiz gerek. Örneğin bugün; icraatın durumu rezalet bir durumda. Bugünkü hükümete dahi oy vermiş insanlar zarar görmekteler. Ancak hiç kimse çıkıp da hükümet üyelerine ne yapıyorsunuz demiyor. Yalnızca dışarıdan şikâyetle yetiniyoruz. Başkası gelse ne değişecek zihniyetiyle, yerimizde sayıyoruz. Sendikal Platform, fedakârca eylemler içine girmiş durumda. Ancak bir seçim yapalım, başkaları gelip durumu düzeltsin diyemiyor. Kim seçilirse seçilsin, Türkiye’nin emir kulu olur anlayışıyla, hareketsiz kalmış durumdayız. Oluşan yozlaşmış yapı, verilen sözlere de güveni yok etti. Siyasi partilerin denetim altına alınarak, cesur bir ilerleyiş göstermemiz şart.

 

YENİDÜZEN: Sizce çıkış yolu nedir bu durumdan?

Alpay DURDURAN: Halkın artık bu gidişe bir dur demesi şart. Talimatlar ile yönetilmeye hayır deyip ülkemizi devralmalıyız. Kararlılık ile bu işi ele alan kişilerin artması ve siyasi partilerden başlayarak hesap verebilir, şeffaf, halktan çekinen bir yönetim oluşturulmalıdır. Kıbrıs sorunu ile bu iş çözülür şeklinde bir zihniyet mevcut. Ancak Kıbrıs sorununun çözülme ihtimali yalnızca bir fırsattır. Halkın içinden yeterli bilince sahip insanlar, toplumun kaderini ele geçirmezse bu fırsat da bir işe yaramaz.

 

YENİDÜZEN: Böyle bir hareket mümkün mü?

Alpay DURDURAN: Çok zor olduğu aşikâr. Ancak Kıbrıslı Türkler; siyasi bakımdan çok güçlü yapıda insanlardır. İstenilir ve inanılırsa, Türkiye’nin müdahaleleri durdurulabilir. Sivil toplum; Türkiyeli bürokratların ve askerin otoritesine karşı çıkabilir, sorumluluğun tamamını ele alarak; reform ve reorganizasyon konularında ilerleyebilirler. Şimdilik yalnızca ülke genelinde bir tepki mevcut. Bu değişebilir bir süreç.

 

YENİDÜZEN: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Alpay DURDURAN: Bugünkü hükümet olan UBP hükümeti bir paravandır. Hiçbir ciddi mesele için önlem alamayacak durumdadır. Türkiye’den gelen paketlerle de, herhangi bir çare üretilemez. Tek bir alt sektör bile devlet desteksiz ayakta duramayacak haldedir. Kendi ayakları üzerinde durabilecek tek bir ekonomik sektör dahi örnek verilemez. Biz Kıbrıslı Türkler için “tembel” kelimesini kullanırlar. Şu anda üreticinin büyük bir kısmı Türkiye’den. Onlar da mı tembelleşti? Sonuç olarak hükümet, üstte ne tedbir alırsa alsın, altta ekonomik bir faaliyet; devlet destekli yürümedikçe başarı elde edemeyiz. Bu işler camii dikmekle olmaz! Mal ve hizmet üretimi maliyet üstü kazanç ister ki; yürütülebilsin. Buradan hodri meydan demek istiyorum! Bana tek bir iş dalı gösterilsin ki devlet desteği olmadan sürdürülebilsin…

 

Alpay Durduran: KKTC ciddiyetten yoksun

Kıbrıs Gazetesinden Ergül Ernur “KKTC” ilanı nedeni ile o dönemdeki siyasilerin görüşlerini alarak gazetede yayınladı. Alpay Durduran’ın görüşleri şöyleydi:

KKTC yıllar önce ilan edildiğinde, biz bu ilanın hiçbir şey değiştirmeyeceğini, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin de benzer iddialarla ilan edildiğini ve KKTC ilan edilirse aynen devam edeceğini söylemiştik.

Nitekim ilanından bir ay sonra ABD, İngiltere ve Sovyetler Birliği’nin elçilerine tanınma talep etmeyecekleri ve bu ilanın sayın Denktaş’ın tanımıyla “cübbe değiştirme” olmaktan öteye gitmeyeceğini söylediler, taahhüt ettiler. Ve bekleyin yakında bir paket açıklayacağız dediler.

2 Ocak’ta da bu paket açıklandı. Pakette “taraflar görüşüyor diye birbirlerini tanıdılar zannedilmesin, böyle bir iddiamız yoktur” yazıyordu. Ayrıca o güne kadar, güven artırıcı önlemler de genişletilerek paket haline getiriliyordu. İddia da KKTC ilanının federasyon kurmaya yardımı olacağıydı. Biz böyle olacağını zaten tahmin etmiştik. Nitekim öyle oldu.

28 yıl sonra tam tersine Kıbrıs Türk Federe Devleti zamanında Avrupalılar gümrük birliği alanına serbestçe ihracat yapabiliyordu ve gümrük muafiyet ve azaltmasından yararlanıyorduk. Bu da Kıbrıslı Türklerin elinden gitti ve ambargo sayılabilecek kısıtlamalarla karşılaşıldı. Ardından Avrupalılar, insan hakları mahkemesini kuzeydeki yönetimi Türkiye’nin kendine bağlı bir alt yönetim olarak kabule ettiğini de mahkeme kararlarına geçti. Buradaki idare ve Türkiye tarafından bu karar kabul edildi ve Rum mallarının tazmin komisyonu da kuruldu.

KKTC ciddiyetten yoksundur. Türkiye karşısında bile saygısı yoktur. Uzaktan kumandalı bir yönetim vardır.

Tanınma talep edilmeyeceği hakkında garanti verilsin, sadece büyükelçilere gizli olarak bildirilmemeli. Ciddiyetle toplumlar arası görüşmeler sonlandırılsın. Zaten üzerinde konuşulmadık konu kalmadı, uzlaşılan noktalar da iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu tanımlamaya yeter de artar bile. Bu çerçeveyi uygulamaya koysunlar. Geriye kalan sorunlar ortak hükümet çözsün”.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin