habergüncel haberİnsan Hakları Vakfı, Sarris davası sürecini değerlendirdi
yazarın tüm yazıları:

İnsan Hakları Vakfı, Sarris davası sürecini değerlendirdi

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı, Kıbrıs Rum Yönetimi eski Maliye Bakanı Mihailis Sarris ve çocukların da tutuklandığı olayla, Kıbrıs’ın kuzeyindeki yasaların insan haklarını korumada ne kadar yetersiz olduğunun bir kez daha gözler önüne serildiğini belirtti.

Vakıf, Ceza Yasası’nın, eşcinsel erkek bireylerle ilgili 171. maddedeki hükmünün “çok ciddi bir insan hakları ihlali ve kara leke” olduğu görüşünü ifade ederek, yasada çocuk istismarı ve çocuk fuhuşuna ilişkin hüküm bulunmadığını kaydetti.

Olayın “çocuk hakları, işkence ve kötü muamele, adil yargılama hakkı ve homofobi” boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Vakıf, Kıbrıs Türk medyasının konuyla ilgili yayınlarını da “homofobik; insan ve çocuk haklarını ve meslek ilkelerini yok sayan bir anlayış” diye niteledi.

 

RAPOR HAZIRLANDI

Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanı Avukat Emine Çolak, bugün (21 Ekim, Cuma) öğleden sonra düzenlediği basın toplantısıyla, Sarris davası sürecini insan hakları açısından değerlendirdi ve bu konuda hazırladıkları raporu kamuoyuyla paylaştı. Rapor, Meclis, Mahkemeler, Başsavcılık, İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanlığı ile Baro Konseyi’ne de gönderilecek.

Sarris davasıyla ilgili raporu hazırlayan vakıf hukukçusu Ceren Göynüklü’nün de hazır bulunduğu basın toplantısında konuşan Vakıf Başkanı Çolak, çocuk hakları, işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ile transgender bireylerin haklarına ilişkin ihlallerin varlığını daha önce de çok kez açıkladıklarına işaret etti.

Çolak, Sarris davasıyla ilgili rapor hazırlamaktaki amaçlarının, bu olay vesilesiyle ülkedeki birçok başlık altında insan hakkı ihlallerini vurgulamak ve bunlara karşı acil tedbirlerin alınması için yeniden çağrıda bulunmak olduğunu dile getirdi.

Konunun çok boyutlu ele alınarak, “çocuk hakları, işkence ve kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve homofobi” temelinde değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Emine Çolak, şöyle konuştu:

“Ancak tüm bu boyutlarıyla ele alınırken, her ne kadar yürürlükte olan yasalar kapsamında konu eşcinsel birliktelik üzerinden tanımlanıp suç olarak nitelendirilse ve bu kapsamda devlet, medya ve kamuoyu tarafından ele alınsa da; ortada çocuk fuhuşu iddiaları söz konusudur. Hem bu olay özelinde, hem genel anlamda çocukların cinsel sömürü amaçlı kullanılmasına karşı devlet ve sivil toplum örgütleri tarafından bu konunun daha derinlikli incelenmesi şarttır.”

 

“YASALAR İNSAN HAKLARINI KORUMADA YETERSİZ”

Sarris olayıyla ülkedeki yasaların insan haklarını korumada ne kadar yetersiz olduğunun bir kez daha gözler önüne serildiğini belirten Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Emine Çolak, Ceza Yasası içinde çocuk istismarına, çocuk fuhşuna ilişkin hükümler bulunmadığına işaret etti.

 

“171. MADDE KARA LEKE”

Çolak, Ceza Yasası’ndaki homofobik hükümlerin de bu vesileyle tekrar gündeme geldiğini kaydederek, “171. maddeyle eşcinsel erkek bireyler yargılanmakta ve cezalandırılmakta veya ülkemizde bu tehdit altında yaşamak zorunda kalmaktadır. Bu hüküm, çok ciddi bir ihlaldir ve insan hakları açısından bir kara lekedir” ifadelerini kullandı.

Son bir haftadaki olaylarda kötü muamele kapsamında değerlendirilmesi gereken bir takım olgular ve ciddi işkence iddiaları da bulunduğunu dile getiren Çolak, bu iddiaların derhal araştırılması ve işkence uygulayanların tespiti halinde cezalandırılması; polisin elde ettiği ifadelerin de gönüllü olup olmadığının tekrar değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Kıbrıs Türk medyasının süreçteki yayınlarını da değerlendiren Çolak, “homofobik; insan ve çocuk haklarını ve gazetecilik meslek ilkelerini yok sayan bir anlayışla yayın yapıldığını” ifade etti. Çolak, “Medyanın, bu gibi olayları aktarırken adil yargılanma hakkını ve çocuk ile kişi haklarını ihlal ederek görev yaptığı sürece topluma faydası değil ancak zararı olacağının bilincine varmasını talep ediyoruz” dedi.

Emine Çolak, Ceza Yasası’nın 171. maddesinin değişmesi için daha önce sivil toplum örgütlerinin bir çalışma hazırladığını kaydederek, meclise ve siyasi partilere sunulan bu önerinin hayata geçmesini beklediklerini ifade etti.

Halen bu madde altında yargılanan bir kişinin anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde açtığı bir dava da bulunduğunu bildiren Çolak, bu maddenin iptal edilmesi umudunu dile getirdi.

Çolak, “cinsel yönelimi farklı bireylere duyulan nefret ve korku” diye tanımlanan homofobi’nin, yüz karası, utanç verici bir durum olduğunu ve Hitler’in operasyonlarını çağrıştırdığını belirterek, bundan üzüntü ve endişe duyduklarını dile getirdi.

 

‘SARRİS DAVASI’ SÜRECİNİN İNSAN HAKLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ  RAPORU

Çocuk Hakları, İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, Adil Yargılanma Hakkı ve LGBTT bireylerin hakları çerçevesinde Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfının değerlendirmesi:

  • 18 yaşından küçük her birey çocuktur.

2006 yılında kuzey Kıbrıs tarafından da onaylanarak iç hukukun parçası haline gelen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözlşemesi gereğince 18 yaşın altındaki herkes çocuktur.

  • Esasen uluslararası normlar ve modern hukuka göre tahkikata temel oluşturan ve tahikakat çerçevesinde elde edilen bulgular çerçevesinde çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu kapsamında ele alınması ve yürütülecek olan tahkikatın ve tahkikatın akabindeki olası bir yargı sürecinin çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu çerçevseinde sürdürülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede suçun varlığı Mahkeme tarafından tespit edilmesi durumunda çocuğu istimar eden ve cinsel “hizmet” satın alan ve buna aracılık eden kişiler cezalandırılmalıdır. Bunula bilikte, devletin yargı merci dışındaki ilgili kurumları bu konuyu olgusal ve sorunsal olarak çocuk istimarı ve çocuk fuhuşu kapsamında ele almalı ve gerekli adımları atmalıdır.

Rapor konusu olay bu iddialar ve olayla ilgili 14, 16 ve 17 yaşlarında üç çocuğun varlığı ışığında değerlendirildiğinde öncelikle bir çocuk ile yetişkin bir birey arasında heteroseksüel veya homeseksüel olmasına bakılmaksızın geçen/geçmek üzere olan bir cinsel birliktelik iddiası olduğu görülmektedir. Bu nedenle olay iki özgür yetişkin bireyin cinsel yönelimleri değil yetişkin bir birey ile bir çocuk arasında geçen bir cinsel birliktelik olarak nitelendirilmeli ve bu çerçevede ele alınmalıdır. Bu durum değerlendirilirken öncelikle ortada bir cinsel istismarın var olup olmadığına bakılmalıdır.

Dünya sağlık örgütü çocuk istismarını “Bir yetişkin tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fizik gelişimini, psikososyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışlar” olarak tanımlamaktadır. Çocuk istismarına karşı çocukların sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için çocuk istismarı vakalarının saptanması, önlenmesi ve bu çocukların rehabilite edilerek yaşadıkları ağır travmadan sonra geri kazandırılmaları gerekmektedir. Çocuk istismarı, çocuklar üzerinde vahim ve kalıcı zararlara neden olmaktadır. Fiziksel ve psikolojik gelişimleri tamamlanmamış olduğundan maruz kaldıkları istismar türüne, derecesine ve süresine göre çocukların gelişimi önemli boyutlarda negatif bir şekilde etkilenir.

Çocuğun cinsel istismarı ise, gelişimini tamamlamamış ve yaşı küçük olan bir çocuğun bir yetişkin tarafından cinsel amaçlı kullanılmasıdır. Elleme, teşhircilik, röntgencilik, pornografiden tecavüze değin bir çok biçimde ortaya çıkabilmektedir. Cinsel istismarın mutlaka şiddet ve/veya zorlama içermesi  gerekmemektedir. Çocuk birey ve yetişkin b,irey arasındaki ilişki, o yetişkinin veya başka birinin seksüel stimülasyonu için kullanılmışsa, çocuğun cinsel istismara uğradığı kabul edilmektedir.

Değerlendirme yaparken hem yargılanmanın hangi noktalar dikkate alınrak hangi suç kapsamında yapılması gerektiği açısından hem de çocuk istismarının bir toplumsal olgu olarak varlığına bakabilmek açısından iddaların bu eksende değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan bir takım önemli husus ve kriterleri dikkate almak gerekmektedir.

  • Çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu “cinsel rıza” yaşından bağımsız değerlendirilmelidir.  

Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi hem çocuk istismarı, çocuk fuhuşu, çocuk pronografisini tanımlamakta hem de devletlerin bu çocuk hakkı ihlallerine ve suçlara karşı bir çok boyutta alması gereken terbileri öngörmektedir.

Bu bakımdan Sözleşmenin çocuk fuhuşu ile ilgili suçlar başlığı altındaki 19. Maddesi çerçevesinde çocuk fuhuşu ile ilgili suçlar şu şekilde tanımlanmıştır:

1. Çocuğun fuhuşa itilmesi ya da çocuğun fuhuşa katılmasına neden olmak;

2. Çocuğa zorla fuhuş yaptırmak ya da bundan yarar sağlamak veya bu amaçlarla çocuğu başka bir şekilde suistimal etmek;

3. Çocuk fuhuşuna katılmak

Sözleşme içerisinde açıça “çocuk fuhuşu” nun ödeme, taahhütü ya da karşılığın çocuğa ya da üçüncü bir kişiye yapılmasına bakılmaksızın; para veya başka bir biçimde bedel ya da karşılık verilerek ya da ödeme taahhüdü yapılarak çocuğun cinsel etkinlikler için kullanılması olgusu anlamına geleceği belirtilmektedir.

Belirtmek gerekir ki bu sözlşeme 18 yaşını temel almaktadır.

2007 Yılında kuzey Kıbrıs tarafından onaylanarak iç hukukta bağlayıcı hale gelen ve çocuk işçiliğinin önelnemeisne ilişkin gerekli önlem ve tedbirleri getiren ILO En kötü biçimlerdeki çocuk işçiliğinin önlenmesi Sözleşmesi “en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği” kapsamını şu şekilde belirlemiştir:

1-      Çocukların alım-satımı ve ticareti, borç karşılığı veya bağımlı olarak çalıştırılması ve askeri çatışmalarda çocukların zorla ya da zorunlu tutularak kullanılmasını da içerecek şekilde zorla ya da mecburî çalıştırılmaları gibi kölelik ve kölelik benzeri uygulamaların tüm biçimlerini;

2-       Çocuğun fahişelikte, pornografik yayınların üretiminde veya pornografik gösterilerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu; 

3-      Çocuğun özellikle ilgili uluslararası anlaşmalarda belirtilen uyuşturucu maddelerin üretimi ve ticareti gibi yasal olmayan faaliyetlerde kullanılmasını, bunlar için tedarikini ya da sunumunu; 

4-      Doğası veya gerçekleştirildiği koşullar itibariyle çocukların sağlık, güvenlik veya ahlaki gelişimleri açısından zararlı olan işi kapsar.

Yine aynı şekilde bu sözleşme kapsamında da 18 yaş temel alınmıştır.

  • 1996 yılında  Çocukların Cinsel Açıdan Sömürülmesine Karşı Dünya Kongresinde çocukların cinsel sömürüsü temelinde çocuk fuhuşuna ilişkin şu tanım ortak görüşle kabul edilmiştir: “Çocukların cinsel açıdan sömürülmesi çocuk haklarının ciddi bir ihlalidir. Çocuğa veya üçüncü kişilere para ve benzeri şeylerin verilmesi karşılığında çocuğun yetişikn tarafından cinsel olarak taciz edilmesidir. Çocuk, cinsel ve ticari bir obje olarak görülür. Çocukların cinsel açıdan sömürülmesi çocuğa şiddet uygulamaktadır ve günümüzde köleliğin bir çeşidi sayılır.”
  •  Çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu suçlarının oluşmasına ilişkin olarak; cinsel penatrasyonun (cinsel birleşme) var olup olmadığının bir önemi yoktur.

Söz konusu dava çerçvesinde Sarrisn 17 yaşındaki çocuk ile eşcinsel birlikteliğin gerçekleşmediğine ilişikin doktor raporu bulunmaktadır.  Ancak belirtmek gerekir ki; çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu suçlarının oluşabilmesi için cinsel birleşmenin gerçekleşmemiş/gerçekleşememiş olmasının bir önemi yoktur.

  • Çocukta cinsel istismar şüphesi üzerine yapılan tıbbi değerlendirmede delil mateyalinin toplanması ile ilgili doğru uygulamalar geliştirilmelidir. Bu çerçevede pediyatrislerin de varlığı önem taşımakla birlikte  devlet tarafından çocuk istismarı şüphesinin tamamen göz ardı edildiği bu olayla ilgili çocuğun eşcinsel ilişkinin varlığın tespiti amacıyla yapılan doktor kontrolü istismarın devlet tarafından başka biçimlerde kendini göstermesidir ve çok ciddi bir coçuk hakkı ihlalidir. 
  • Bununla birlikte, devlet tarafıından sadece “doğaya aykırı cinsi münasebet” “suç” unu ıspatlamaya yönelik  anal ilişki temelinde yapılan muayene çocuk istismarının kanıtlanması açısından yeterli değildir.  Olay özelinde 14 ve 17 yaşındaki çocuklara yapılan muayenedeki bulglar sağlık görevlilileri ve devlet tarafından t cinsel istismar kapmsanında ele alınmalı ve çocukların korunması için gereken yapılmalıdır. 
  • Ceza yasası çerçevesinde çocuk istismarı ve çocuk fuhuşu tanımlanmamaktadır. Genel itibari ile çağ dışı hükümler barındiran ve insan hakları açısından ciddi ihlal ve eksiklikler  içeren Ceza Yasası bu kapsamda ivedilikle revize edilmelidir.

Her ne kadar KKTC Meclisi tarafından benimsenen uluslararası sözleşmeler gereğince ilgili yasalar yapılması gerehip çocuğun fuhuş amaçlı çalıştırılması önlenmesi öngörülüyor. Ancak bu güne kadar de ceza yasası kapsamında ve çocuklara ilşikin diğer yasaların değişmesi için hiçbir adım atılmamıştır.

Ceza yasası kapsamında çocuk istsimarı tanımlanmamışıtır. Bu çerçevede sadece  cinsel istismar değil diğer çocuk istismarı biçimleri de ceza yasası kapsamı dışında bırakılmıştır. Söz konusu olayda ise böyle bir maddenin eksikliği nedeniyle bu suç kapsamında tahkikat ve yargılama yapılamamaktadır. Bu konu bir insan hakklı ihlali olan “doğaya aykırı cinsi münasabet “ suç tanımalmasını yapan maddenin tekrar uygulamaya konmasına sebep olmuştur. Çocuk hakları açısından önemli bir husus ise cinsel istismar kapsamında suç tanımlaması yapılmadğı için,bu suç ve bu suça karşılık ağır cezalar verilememktedir.

Cinsel istismarın yasa içerisinde tanımlanmamasına  paralel olarak da cinsel istismara ve kapsamına yer verilmemiştir. Ceza yasasında çocuklara yönelik cinsel istismar suçları cinsel eylemin şekline göre ırza geçme, müstehcen darp gibi suçlar altında değerlendirilebilmektedir.

Bu durumun farklı etkileri mevcuttur. Öncelikle cinsel istismar suçun mağduru çocuk olması nedeniyle taciz, tecavüz gibi kavramlardan farklıdır. Bu kavramın ve suçun tanımlanması çocuk haklarını korumada ve çocuk istismarının önlenmesinde atılması gereken ilk adımdır. Mevcut durumda yasal düzenlemelerdeki eksiklik cinsel istismarın kapsamını da daraltmaktadır.  Tecavüzün yanı sıra, cinsel içerikli konuşma, teşhir, röntgencilik gibi temas içermeyen eylemler ve cinsel amaçlı dokunma gibi temas içeren eylemler de cinsel istismar kapsamındadır. Bununla birlikte, yaş ve çocuğun cinsiyeti ile ilgili ihlal edici hükümler bulunmaktadır. Çocuk tanımlaması 18 yaş olarak kabul edilmemiştir.

Tüm bunlar ışığında ceza yasasında acilen değişikliğe gidilmelidir.

Rapor konusu olaya ilişkin iddialar kapsamında yasada yeralan maddeler gerek çocuğun yaşı gerekse cinsiyeti sebebiyle  uygulanamamaktadır.

İlgili maddeler şu şekildedir:

1-      Madde 174- On üç Yaşından Küçük Çocuklarla Doğa Kurallarına Aykırı Suçlar

2-      Madde 176A.- Çocuklar ve Aklen Sakatlar İle İlgili Adaba ve Ahlaka Aykırı Hareketler

3-      Madde 153- On Üç Yaşından Küçük Kızlarla Cinsi Münasebet

4-      Madde 154- On Üç ve On Altı Yaşları Arasındaki Kızlarla Cinsi Münasebet

5-      Madde 161- Kendi Binasında On altı Yaşından Küçük Bir Kız İle Cinsi Münasebette Bulunulmasına İzin Veren Ev Sahibi v.s

(Çocuklar Yasası)

6-      Çocuklar Yasası madde 55- On altı yaşından küçük bir kızın iğfal edilmesine veya fahişelik yapmasına sebep olmak veya iğfal edilmesini veya fahişelik yapmasını teşvik etmek.

  • Ceza yasasındaki boşluk ve eksiklikler nedeniyle bu konu çok ciddi bir insan hakkı ihlali olan “doğaya “aykırı cinsi münasabet “ suç tanımalmasını yapan maddenin tekrar uygulamaya konmaktadır ve ayrıca çocuk haklarına ilişkin olarak; cinsel istismar kapsamında tahkikat ve yargılama yapılamasına engel olmaktadır. 
  • Çocuklar cinsel istismar ve fuhuş suçlarının mağdurudur ve yargılanmamalıdır. Çocuklara koruma ve rehabilite programı sağlanmalıdır.

Tüm  bunlar nedeniyle esasen suç teşkil etmeyen ve suç olarak tanımlanması bir insan hakkı ihlali olan “doğaya aykırı cinsi münasebet”e dayalı soruşturma/yargılama yapılması ve mağdur çocukların  bu “suç” temelinde yargılanması devlet eliyle çocuğun başka şekilde mağdur edilmesidir.

Çocuğa yönelik cinsel istismara ilişkin olarak, Ceza yasasının yanı sıra cinsel istismara uğrayan çocukların korunması için ceza usule ilişkin değişiklikler de gerekmektedir. Bu bağlamda, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için şart olduğu durumlar dışında, işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş  mağdur,  bu suça ilişkin soruşturma veya kovuşturmada tanık olarak sadece bir defa dinlenmelidir. Bununla birlikte, cinsel istismar mağduru çocukların dinlenmesi sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi bulundurulmalıdır. Cinsel istismar sonucunda çocuklar ve aileleri ağır bir travma ile karşı karşıya kalmaktadır. Ancak böyle ağır bir travma yaşayan çocuk ve ailesi, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında olayı tekrar yaşamakta ve bu durum özellikle çocuklar açısından örseleyici ve yaşanan travmayı kronikleştirici etkiye sahip olmaktadır. Bu nedenle, bu tip koruyucu hükümlere Ceza Usul Yasasında yer verilmesi gerekmektedir.

Yasal değişikliklere ilaveten çocuk istismarının ve çocuk fuhuşunun önlenmesine ilişkin Devletin bir eylem planı olmalıdır.

  • Çocuk bireylerin tutuklanması en son tedbir olarak uygulanmaladır. Bununla birlikte, tutulan çocuk bireyler sağlık ve diğer açılardan tehdit oluşturmayan yer ve şekillerde ve  de yetişkin tutuklulardan ayrı ve kesinlikle temas olmayacak şekilde tutulmalıdır. Bu kapsamda üç çocuğun tutulduğu hücre koşulları ve yetişkin tutuklularla bir arada tutulması açısından çocuk hakları ihlal edilmektedir.
  • Kıbrıs’ın kuzeyinde çocuk fuhuşu ve çocuk ticaretine ilişkin iddalar Devlet ve sivil toplum örgütleri tarafından dikkate alınmalı ve konu derinlemesine araştırılarak çocukların korunmasına için gerekli adımlar atılmalıdır. KKTC açısından bağlayıcılık arz eden gerek Çocuk Hakları Sözleşmesi gerekse ILO Sözleşmesi temelinde ve uluslararası normlar ışığında önlem, tedbir ve koruma sağlanmalı.

Genel anlamda fuhuş ve aynı şekilde çocuk fuhuşunun sebeplerine bakıldığında,  yoksulluk, çaresizlik durmunun varlığı, çocuklar özelinde ise ihmal, aile içi şiddet ve istismar, göç ve kentleşmeyle birlikte ortaya çıkan zor yaşam koşulları, ailenin parçalanması, eğitimin azlığı ve madde bağımlılığı gibi etmenlerin var olduğu bir gerçekliktir.

  • Rapor konusu olaydaki işkence iddialarının ve bu konuda önemli bulguların  İşkence ve Kötü Muamele Yasağı kapsamında Devlet tarafından araştırılmalıdır.

 KKTC Anayasası ve kuzey Kıbrıs tarafından onaylanarak iç hukukun parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşmesinin de getirdiği yükümlülük  çerçevesinde devlet, işkence iddialarını araştırmalı ve işkencenin varlığı durumunda gerek disiplin soruşturması gerekse cezai sorumluluk çerçevesinde işkenceyi uygulayanları yargılamalıdır.

  • Rapor konusu olay maksatları bakımından tutukluklanan tüm çocuklar ve 2 yetişkin işkence görmdüğü iddia edilmektedir. Çocuklar ve yetişkinlerden bir tanesi mahkemede yeminli şahadet vererek nasıl işkence gördüklerini anlatmışlardır. Verilen bu şahadette ilgili polis memurlarının isimleri mahkemeye ve savcılığa aktarılmıştır. Bu bağlamda insan haklarının bir gereği olarak savcılık makamının derhal soruşturma başlatıp, söz konusu kişileri mahkemeye çıkartmalıdır.  Aksi takdirde bu meseledeki zanlılar, suç işleme şüphesiyle tutuklanır ve soruşturulurken, ciddi bir suç teşkil şikayet konusu eylemlerden dolayı başka kişiler, yani polis memurlarının, muaf tutulması anlamına gelecektir.
  • Adil Yargılanma Hakkı çerçevesinde, işkence sonucu elde edilme şüphesi taşıayan gönüllü ifadelerin hukuka uygunluğu değerlendirilmelidir.

Dava özelinde “eşcinsel ilişki” tespit etmeye yönelik yapılan ve genel anlamda tüm diğer “doğaya aykırı cinsi münasabet”  “suç”u şüphesi ile tutuklanan/yargılanan bireylere uygulanan “doktor muayenesi” insanlık dışıdır ve işkence ve kötü muamele yasağını ihlal etmektedir. Yapılan konroller homofobik yaklaşımın yarattığı uygulamların sadece bir örneği olup bireyi aşağılayıcı ve insanlık onurunu zedeleyici nitelik taşımaktadır. 

  • Cinsel yönelimi farklı bireylere duyulan nefret ve korku: Homofobi
  • Genel olarak sexist, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında eksiklikler ve ihlaller içeren ve homofobik/hetenormatif olan yürürlükteki Ceza Yasasından olayla ilgili tekrar gündeme gelen “Doğaya Aykırı Cinsi Münasebet” suçu  çıkarılmalıdır.

İlgili madde üzerinden eşcinsel erkek bireyler yargılanmakta ve cezalandırılmaktadır. AİHM’nin de kabul ettiği üzere özele hayat saygı hakkı kapsamında çok ciddi bir ihlaldir ve insan hakları açısından bir kara lekedir.

İlgili madde şu şekildedir:

Madde 171 Doğaya Kurallarına Aykırı Suçlar

171.  (a) Doğa kurallarına aykırı olarak herhangi bir kişi ile cinsi  münase-bette bulunan ; veya

(b) Doğa kurallarına aykırı  olarak bir erkeğin kendisi  ile cinsi münasebette bulunmasına izin veren herhangi bir kişi, ağır bir suç işlemiş olur ve beş yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.

Genel olarak heteroseksist ve heteronormatif bir yasa olan ceza yasası içerisinde eşcinsel bireylere yönelik cinsel suçlar kadınlardan farklı olarak tanımlanmıştır. Şöyle ki; tecavüz kadın üzerinden tanımlanmakta ve erkekler bu suçun mağduru olarak görülmemektedir.  Her ne kadar kuvvet kullanarak doğaya aykırı cinsel ilişki tanımlanmış olsa da, bu hüküm hem “doğaya aykırı cinsel ilişki” tanımlaması üzerinden gittiği için dil açısından hem de cezai yaptırım açısından eksik ve ihlal edicidir.

İlgili Maddeler:

172. Kuvvet kullanarak doğaya aykırı cinsi münasepet

172. 171.maddede  belirtilen suçlardan herhangi birini şiddet kullanarak işleyen  herhangi bir kişi, ağır bir suç işlemiş olur ve on dört yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.

Irza Geçmenin Tanımı  144. Bir  kadının rızası olmaksızın veya rızası ile, ancak rızası zorla veya bedeni zarar yapma tehdidi suretiyle alınmışsa, veya evli bir kadın ile ilgili olarak kocasının kişiliğine bürünerek onunla yasa dışı cinsi münasebette bulunan herhangi bir kişi, ” ırza geçme ” olarak adlandırılan ağır bir suç işlemiş olur.

  • Bir diğer önemli ve dikkat çekilmesi gereken nokta ise Kıbrıslı Türk medyasına hakim homofobik, insan haklarını ve çocuk haklarını ve gazetecilik meslek ilkelerini yok sayan yayın anlayışıdır. 
  • Yapılan yayınlarla toplum üzerindeki yönlendirici etkisi göz ardı edilmemesi gereken medya, homofobinin toplum içinde yayılmasına neden olmakta ve bununla birlikte eşcinsel bireyler üzerinde korku, baskı gibi etkileri doğurmaktadır.
  • Kıbrıs Türk Gazeteciler Birliği’nin genel kurul kararıyla kabul etmiş olduğu ‘Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne de belirtildiği gibi “gazetecinin özgürlüğünün içeriğini ve sınırlarını, öncelikle sorumlulukları ile meslek ilkeleri belirler”. Bu ilkeye rağmen gazeteciler insan hakları ihlallerine yol açan haber yapmışlardır ve yapmaya devam etmektedirler.
  • Bildirgenin gazetecilere yüklediği sorumluklar arasında bulunan farklılıklara ve bireylerin cinsel yönelimlerine saygı duyulması gerekliliği açık bir biçimde LGBTT bireylere yönelik nefret söylemi yolu ile yok sayılmış, LGBTT bireylerin cinsel yönelimleri hedef alınmıştır.
  • Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda 18 yaşından küçüklerin sanık, tanık veya mağdur olunmasına bakılmaksızın açık isimlerinin ve fotoğraflarının yayınlanmaması gerekmektedir.
  • Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez.
  • Soruşturmayı zaafa uğratıcı, yönlendirici biçimde haber ve yorumdan kaçınılmalıdır. Yargılama sürecinde de haberler her türlü ön yargıdan uzak ve kesinlikle doğruluğundan emin olunarak sunulmalıdır. Gazeteci yargı sürecinde taraf olmamalıdır. Yargı kararı kesinleşmedikçe, bir sanık suçlu ilan edilmemelidir. Haberlerde ve yorumlarda suçluymuş gibi değerlendirmeler yapılmamalıdır.
  • Bir insanın davranışı veya işlediği suç, onun ırkına, milliyetine, dinine, cinsiyetine, cinsel eğilimine, hastalığına veya fiziksel, zihinsel engelli olup olmamasına dayandırılmamalıdır. Kişinin bu özel durumu, alay, hakaret, önyargı konusu yapılmamalıdır.

CEREN GÖYNÜKLÜ

KTİHV HUKUKÇUSU

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin