(KHA) Birleşmiş Milletler Haber ve Medya Bölümü Müdürü Stephane Dujjaric:
İyi günler. Bu basın toplantısına hoş geldiniz. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Dimitris Hristofyas’ı burada görmekten ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hadjimichael’in bize katılmasından çok memnunuz. Dışişleri Bakanı Sayın Markulli’nin de burada bizimle birlikte olmasına teşekkür ederiz.
Sayın Cumhurbaşkanı kürsü sizin.
Cumhurbaşkanı: Teşekkürler Stephane. Herkese iyi günler. Üzgün olduğumu saklamayacağım. Çünkü bir yıl daha geçti ve ben Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili sizi memnun edecek hiçbir şey söyleyecek durumda değilim. Sadece bu değil ama maalesef bu kez Kıbrıs, egemen münhasır ekonomik bölgesinde doğal kaynaklar arama çalışmaları yapmaya uğraşıyor ki her gün Türkiye’nin tehditleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Türk liderliği Kıbrıs Cumhuriyeti’nden intikam almak için tedbirler alıyor. Çünkü bu araştırmayı takip ediyor. Bütün Güvenlik Konseyi, Avrupa Birliği ve diğer ilgili ülkeler, bu araştırmayı yapmanın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkı olduğunu belirten duruş aldılar. Maalesef Türkiye her zaman olduğu gibi Birleşmiş Milletlerin ve aynı zamanda Avrupa Birliği’nin üyesi olan bir devletin bu haklarını reddediyor. Size şunu söyleyeyim ki doğal gaz ve petrol bulmamız halinde bu iki toplumun yararına olacaktır.
Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler sonunda sorunu, BM kararlarında ifade edildiği şekilde, tek egemenliğe, tek vatandaşlığa ve tek uluslararası kimliğe dayalı bir devlet olarak iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon temelinde çözmelidirler. İki toplumlu müzakerelerin görüşüldüğü ekonomi bölümünde, doğal kaynaklardan faydalanmanın merkezi hükümetin yükümlülüğü olacağı konusunda görüş birliğine varılmıştır. Ve hükümet iki birime de, Kıbrıs Rum kurucu birimine ve Kıbrıs Türk kurucu birimine de geliri bölüştürecektir. Bu Kıbrıslı Türklerin doğal kaynakların olası araştırma ve çıkarılmasından karlı olacakları anlamına gelmektedir. Ben Türkiye’nin de, çünkü Kıbrıs sorununun çözümünden sonra ve Yunanistan’ın da, ikisi de imtiyazlı ülkeler olacaklarını ve iki egemen devlet olarak barışçı bir şekilde, Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin müzakere yapacağı bu alan dahil birçok alanda işbirliği yapacağını düşünüyorum.
Maalesef, Türkiye’nin davranışının yakışık almadığını, kabul edilemez olduğunu söylemeliyim. Bu davranış güçlü bir ülkenin, küçük, zayıf ve askeri açıdan güçsüz bir ülkeye yönelik davranışıdır. Açık olmalıyım çünkü Kıbrıs Türk basınında ve Türk basınında bugün Kıbrıslı Rumların kendilerini savaşa hazırladıklarına ilişkin eleştiriler bulunmaktadır. Bu gülünçtür. Milli Muhafız Ordusu tam bir savunma haliyle görevlendirilmiştir, biz Türkiye’yle bir savaş yapamayız. Kıbrıs Cumhuriyeti’yle karşılaştırıldığında Türkiye’nin ne kadar güçlü olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla biz Kıbrıslılar olarak karşı karşıya kaldığımız bütün sorunlara, kendi aramızda, iki toplum olarak ve bizimle Türkiye arasında barışçı çözümler istiyoruz.
Devam etmekte olan müzakereler maalesef ileriye gidemiyor. Mehmet Ali Talat’la, izin veriniz söyleyeyim, çok özlü konularda, yönetim, ekonomi, Avrupa Birliği konuları ve bazı diğer konularda ciddi yakınlaşmalar elde ettik. Maalesef ne zaman ki Genel Sekreter New York’taki görüşmemizde, Cenevre’deki iki görüşmede iki lidere, Güvenlik Konseyi’nin 1251 sayılı kararında ifade edildiği şekilde müzakerelerin temeline yeniden dönülsün, Mehmet Ali Talat’la bıraktığımız yerden ilerlemeye devam edilsin dedi Sayın Eroğlu, yeni lider, yönetim, egemenlikle ilgili çok ciddi konularda ve sorunun diğer bazı konularında geri adım attı. Bunlar geri adımlardır. Tabii ki bu durum talihsiz bir durumdur. Ben Sayın Eroğlu’nun soruna bir an önce çözüm bulunmasına, sorunun uluslararası yönlerini değerlendirecek olan olası bir Uluslararası Konferans toplanmasına ilişkin olumlu perspektifle Ekim ayında Genel Sekreterle yapılacak yeni toplantı için yeniden düşüneceğini ve doğru görüşler ortaya koyacağını ümit etmekteyim. Geldiğiniz için çok teşekkür ederim, emrinizdeyim.
Teşekkür ederim.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanı BM’ye hoş geldiniz. Burada bize bilgi verdiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi burada yeniden görmekten memnunuz. Kimse Kıbrıs’ın, adanın doğal kaynakları için sondaj yapma hakkına itiraz etmiyor. Ancak niçin acele ettiniz, bir çözüm olduktan sonra Türk ortaklarınızla fiili olarak arama yapabilirdiniz. Eğer gerçekten bu kaynakları iki toplum arasında paylaştırmada dürüstseniz niçin bunu bekleme ve Türk tarafıyla yapma yerine şimdi yapıyorsunuz?
Cumhurbaşkanı; Söylemeliyim ki doğal kaynaklar ve petrol olasılığı 1980’lerin başından beri masada biliniyordu, biz erteledik, tekrar erteledik, tekrar erteledik. Elimizden geleni yaptık, elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz ve bu yıl, gelecek yıl, daha sonraki yıl bir çözüm olabileceğini ümit ettik. Maalesef, çözüm olmadı, süreç şu aralar başlamadı, birkaç yıllık bir süreçtir. Noble International’la anlaşmayı birkaç yıl önce kapattık. Üç, dört yıl önce araştırmalara başladılar. Bu kaynakların araştırılması için sorunun çözümü yönünde bir önkoşul koymamız gerektiğini düşünmüyorum. Bugün Genel Kurulun önünde yaptığım konuşmamda da söylediğim gibi, doğal kaynakların faydası yalnızca Kıbrıslı Rumlara olmayacak. Kıbrıslı Türklerin de bundan faydalanmalarının yolları vardır. Ümit ederim bir yol bulacağız. Çünkü şimdi olasılıklardan bahsediyoruz ve emin değiliz. Türkiye’nin yaptığı yasadışıdır. Öncelikle Birleşmiş Milletlerin bütün üyelerini ve diğer uluslararası kurumları ve Avrupa Birliği’nin üyesi egemen bir devleti Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, Türkiye’nin 1983’te yarattığı, BM’nin çeşitli kararlarında var olmadığı belirtilen sözde devletle aynı kefeye koymuşlardır. Onun için biz Türkiye’nin bir kez daha uluslararası hukuku ihlal ettiğini söylüyoruz. Bu ülke önce Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının % 37’sini istila ve işgal ederek ihlal etti, daha sonra bu yasadığı davranışı sürdürerek bu sözde devletle Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesinde neyi arayacağını bilmediği yasadışı bir anlaşma yaptı.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanı. Ben bir İtalyan gazeteciyim. İki sorum olacak, biri iç, biri uluslararası. Ülkenize Rusya’dan önemli mali yardım önerildiği yönünde haberler var ve bu haberlere göre bu yardım şarta bağlanmadı. Bunu nasıl yorumlarsınız? Ve ikinci nokta, Filistinlilerin Birleşmiş Milletlerin bir üyesi haline gelmesi planları karşısında sizin görüşleriniz nelerdir?
Cumhurbaşkanı: İlk soruyla ilgili olarak uluslararası ekonomik krizin sonuçlarıyla karşı karşıya olan her ülkenin mali gelişimi için, ekonomik krizin üstesinden gelmek veya krizden kaçmak için yollar bulmaya çalıştığını söyleyebilirim. Rusya Kıbrıs için dost bir ülkedir. Tarihten gelen çok yakın ilişkilerimiz vardır. Para sağlamak için birçok mali kuruluşa başvurduk. Diğer kaynakların faiz oranları % 12, % 13, % 14 idi. Çünkü mali kriz, her durumda bankalarımızın Yunan bonolarına bağlantısından dolayı ekonomik krizdi. Ülkenin ciddi bir liderliğiyseniz tabii ki bu anlaşmaya yakın olacaksınız. Çünkü Rusya’yı duyan, Rusya’nın komünist bir ülke olduğunu düşünür. Bu doğru değildir. Rusya hala bir komünist ülke değildir. Kapitalizmi kuran bir ülkedir. Bazıları bundan memnundur, bazıları değildir. Bununla birlikte bu ülke bir piyasa ekonomisi üzerine kurulmuştur. Nokta. Dolayısıyla ihtiyaçlarımızı Rusya’yla karşılamak için yollar bulduk.
İkinci soru, uluslararası toplum hazırdır, genel olarak Filistin halkının haklarını geri vereceğini söylemektedir. İsrail devletinin güvenliğinin korunması kadar bu da bir gerekliliktir, isterseniz bu tarihin bir gerekliliğidir de diyebilirsiniz. Dolayısıyla Kıbrıs Cumhuriyeti ikisinin de yakın komşusu ve uzun yıllar karşı karşıya olduğu bir komşusu olarak normal olmayan bir durum ve işgalin sonuçlarından dolayı Filistin halkının kendi bağımsız devletini kurma hakkını desteklemektedir. Yıllardan beri birçok Arap liderliği İsrail’in yok edilmesi politikasını izlemiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti, İsrail halkının, Filistin halkı gibi güvenlik ve refah içerisinde kendi bağımsız devletine sahip olması, koruması gibi aynı haklara sahip olduğu şeklinde görüş ortaya koymuştur. Bizim görüşümüz budur. Bu görüşümü bugün Genel Kurul’un önünde de tekrarladım.
Soru: (Sigma): İlk soru, sizin dediğiniz gibi, Kıbrıslı Türklerin de faydalanacağı doğal kaynaklardı. Ve siz dün Yunanistan Dışişleri Bakanı Sayın Lamprinidis’le, bugün de Genel Kurul önünde bunu vurguladınız. Bu nasıl olacak, bu bir çözümden önce mi çözümden sonra mı olacaktır? Türkiye’nin geçen hafta Akdeniz’deki donanma faaliyetlerinden sonra tehditlerini ne kadar ciddiye almalıyız veya almamalı mıyız? Bu bir tehdit midir yoksa sadece siyasi bir hareket midir?
Cumhurbaşkanı: Kıbrıslı Rumlar ve genelde Yunanlıların, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal vatandaşları olarak Kıbrıslı Türklerin haklarını ciddiyetle dikkate almamız gerektiğini söylememe izin verin. Bu benim eskiden beri değişmez görüşümdür. Eğer bu hakları, bu gerçeği tanımazsak hiçbir sorunu çözemeyeceğiz. Söylememe izin verin. Kıbrıslı Türklerin haklarını tanımadığımız her durumda kendimize ve vatanımıza zarar verdik. Dolayısıyla şimdi Kıbrıslı Türklere evet sözü vermenin, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün diğer vatandaşlarıyla birlikte tam ve eşit vatandaşlar olacaklarını söylemenin zamanı gelmiştir. Önce veya sonra, şu an için bu ikinci sıradadır. Dolayısıyla demek istediğim Kıbrıslı Türklerin doğal kaynakların aranmasından kaybedecekleri bir şey yoktur.
Tehditle ilgili ciddi olmalı ve Türkiye’nin tehditlerini ciddiye almalıyız. Değerlendirmeliyiz ve biz söylememe izin verin bu tehditlerin bölgede sıcak kriz yaratacak tehditler olmayacağını ümit ediyoruz. Bölgede yeterince sıcak kriz var. Türk liderliğinin böylesi kötü ve talihsiz olasılıklardan kaçınacak kadar mantıklı olduğunu ummaktayım.
Soru (CyBC): Sayın Cumhurbaşkanı, hükümetiniz geçenlerde Parlamento’ya Savunma Bakanlığı dahil birçok bakanlığı ilgilendiren bir dizi tüzük sundu. Bu hareket Türkler tarafından askeri bir hazırlık olarak eleştirildi. Durum nedir açıklık getirir misiniz?
Cumhurbaşkanı: Açıklamam gerekir ki sadece Türkler tarafından değil bizim tarafımızdan da. Bir Kıbrıs Rum gazetesinde, Kıbrıslı Rumların kendilerini savaşa hazırladıkları yazıldı. Bu tüzükler eskidir, Parlamento’ya gönderdik. Bu nasıl söylenir sivil savunma gibi bir şeydir. Bir kriz durumda ki sadece Savunma Bakanlığı’nın değil bakanlıkların, dairelerin, insanların vs. yükümlülüğündedir. Bu, yeniden altını çizmek isterim, saldırıya yönelik değil savunma yönelik bir şeydir. Dolayısıyla bir Kıbrıs Rum gazetesinin Kıbrıs hükümetine ve genelde Kıbrıs Rum tarafına bir saldırı başlatmaya yönelik Türk propagandasına niçin yeşil ışık yaktığını merak ediyorum.
Soru: İki sorum olacak, biri, ne kadar ciddi olduğunu bilmediğiniz, İran’dan Gazze’ye ulaştırılmak üzere Suriye’ye götürülen silahların geçen Temmuz’da deniz üssünde patlamaya yol açması. Yaptırım uygulama rejimleri bakımından bu konudan ne ders aldınız, yaptırım uygulanan örneğin Libya için de ele geçirilen silahlar var mı, onları da adada mı muhafaza edeceksiniz) BM sistemi ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Ve ayrıca Alexander Downer’i nasıl değerlendiriyorsunuz, nerede duruyor, sıklıkla olumlu müzakere olduğunu duyuyoruz ama gerçekten öyle mi?
Cumhurbaşkanı: Silahları, patlamayı Downer’le karıştırdınız. Biliyor musunuz çok tehlikeli bir karıştırmadır bu. Bu malzemeyi İran’a karşı alınan BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmasında tutarlı olmaya çalışarak muhafaza ettik. Bundan (muhafaza etmekten) kaçınmaya çalıştık tabii ki ama maalesef almak için zorlandık ve muhafaza ettik. Niçin patlama, nasıl oldu? Bu Kıbrıs’taki yetkililerin, polisin ve Bakanlar Kurulu’nun anayasaya ve Kıbrıs Cumhuriyeti yasalarına göre oluşturduğu özel komitenin araştıracağı bir konudur. Bu ayın sonunda bu soruşturmaların sonucu alacağız. Ve o zaman tabii ki daha çok şey söyleyebileceğiz. Dolayısıyla BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarının uygulanmasında tutarlı olmanın bedeli Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından çok yüksek ödendi. Bu bir gerçektir. Niçin tutarlı bir şekilde BM Güvenlik Konseyi kararlarını izlemeye ve uygulamaya çalışıyoruz. Bu kararlar, işgale, işgal bölgesinde Türkiye’nin kolonileşmesine son verilmesi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özgürlüğünün, isterseniz insan haklarının geri verilmesi mücadelemizin temelidir.
Alexander Downer Alexander Downer’dir. İşini yapmaktadır. Biz izlemekteyiz. O bizi kontrol ediyor, biz onu kontrol ediyoruz. Alexander Downer’le her gün diyalog içindeyiz. Dolayısıyla zaman zaman aynı konularda aynı görüşe sahip olmamamıza rağmen iyi ilişkilerimiz vardır. Bu demokrasidir, bu hayattır ve ben öncelikle Genel Sekreter’in gözetiminde, Özel Danışmanı Sayın Alexander Downer’in katılımıyla muhatabım Sayın Eroğlu’yla diyaloga devam etmeye hazırım
Soru: Teşekkürler Sayın Cumhurbaşkanı. Ben de arkadaşımın Kıbrıslı Türklere doğal kaynakların nasıl paylaştırılacağına ilişkin olarak sorduğu soruyu soracağım ki saygısızlık kabul etmeyin cevaplamadınız. Bunu nasıl yapacaksınız? Kıbrıslı Türkleri, Kıbrıslı Rumların doğru söylediğine ikna etmek için ne yapacaksınız?
Cumhurbaşkanı: Bazı Kıbrıslı Türkler, yani liderler, inanmak istiyorlarsa şimdiye inanmışlardır. Dolayısıyla birbirimizi ikna etmek için iyi niyete ihtiyacımız vardır. Siyasetçi olarak benim geçmişim, doğal kaynakların faydaları paylaşılacaktır diyen Cumhurbaşkanı’na Kıbrıslı Türkler güvenmelidir temeli üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla şimdi hangi fonu ne zaman, nasıl yaratacağız demenin zamanı değildir. Bu Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğinin üzerinde çalıştığı bir şeydir. Dolayısıyla onlara güven verilmelidir. Müzakerelerde ben bunu yaptım. Ancak Sayın Eroğlu bunu duymak istemedi. İstedikleri sözde devleti tanıtmak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir ortağı olarak sözde devleti tanıtmaktır. Durum bu değildir; durum Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları temelinde, Genel Sekreterin gözetiminde müzakereleri yürütme durumudur. Güvenlik Konseyi, müzakerelerin Cumhurbaşkanları arasında, hiçbir Cumhurbaşkanı arasında değil iki toplum lideri arasında müzakereler olmasını öngörüyor. Dolayısıyla ne zaman iki toplum lideri Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili bir anlaşma imzalayacak o zaman iki kurumlu birim ortaya çıkacak. Şimdi iki kurucu birim yoktur, Kıbrıs Cumhuriyeti vardır, tektir ve Kıbrıs’ın Cumhuriyetidir. Dolayısıyla yasal Kıbrıs Cumhurbaşkanı şimdi sizin önünüzde durandır, ancak aynı zamanda bu kişi Kıbrıs Rum toplumunun da lideridir. Ben Sayın Eroğlu’yla görüştüğümde onunla Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak değil Kıbrıs Rum toplumu lideri olarak görüşüyorum. Dolayısıyla birlikte paylaşacağız ve eğer mümkünse önce dediğimizde Kıbrıs’taki bu özelliği akılda tutmalıyız. Bunu bu soru için açıkladım. Dolayısıyla doğal kaynaklardan faydalanmaya yanıtım budur.
Stephane: İyi, teşekkür ederiz Sayın Cumhurbaşkanı, Teşekkürler.
Cumhurbaşkanı: O zevk bana ait Stephane. Her şey gönlünüzce olsun.