Merhaba Victoria, merhaba Lefkoşa surlarının altında yatan faili meçhul insanların kemikleri, merhaba.
Saksılarda reyhan kokan sokağım merhaba. Çok özledim seni be Victoria, inan çok özledim. Seni görmeyi yasakladılar bilirsin. Ben senle yaşadım, tam tamamına yirmi yıl Victoria.
Hırsız değildim, gaspçı değildim, hele tecavüzcü hiç değildim. Sadece akşamları beraber çilingir sofrası kurardık, bir iki kadehten sonra, çivisi çıkmış memleketin düzenine küfür eder dururduk. Ben Kürtçe, sen Ermenice küfür ederdin. Tek suçumuz buydu bizim inan Victoria.
Nerden bilebilirdik ki; düzene küfür etmenin dili yok diye.
Ha Kürtçe, ha Ermenice etmişsin ne yazar. Zulmün peşrefi çekilmişse üzerimize, hak getire insanlığın adını ağzına alıp güvercin uçuranlara.
Ama bu sürgün ikimizin suçu, değil mi Victoria?
Ben kadehi yuvarladıkça isyan ederdim ezilen halkların firavunlarına, sen yel estikçe reyhan kokunu salardın üzerime, bazen de yasemin tüterdin Ermenice.
Bu düzende isyanın yasaksız dilini öğrenmek isterdim ama yok!
Bana bir türkü söyle Victoria, içinde Ermeniler olsun, Maronitler olsun, Türkler olsun, Rumlar olsun, bir de seni görmesi yasaklanan bir Kürt olsun.
Hadi söyle Victoria, Zap’ın kenarına oturmuş seni dinliyor olacam o an. İnan ki duyarım seni Victoria.
Söyle bu türküyü, söyle ki cellatlarımız imana gelsin, bu ramazan ayında.
Söyle ki imamın ordusu imana gelsin.
Bu ramazan aşkı için söyle tek suçum Kürtçe isyanı mıydı?
Tek suçum işgal ve imhaya karşı gelmek miydi?
Eğer suçum buysa Victoria, dağlarıma gel. Tıpkı Mahir’ler gibi, tıpkı Che’ler gibi ve gerilla ol gel Victoria, dağlarımdakiler gibi.
“Gel ki geceler çatlasın
Gel ki şafaklar tutuşsun
Bizim olsun alınterimiz
Bizim olsun emeğimiz
Yağmur sele dönende
Derelerden taşta gel
Biz kavgaya girende
Sevdalara düşte gel
Gel gülüm gel”
Bu sevdayı bu dizeler ile en iyi anlatan (Grup Yorum’a teşekkürler)