Her zaman değindiğim garipliği yeniden yazalım: Ben yazıyı yazarken bazı gelişmeler başlamış veya devam ediyorken, makale okunurken bunlar sonlanıyor. Bu basit farklılık ister istemez güncel bazı konuların geçmesi sonucu bazılarını anlık yazma şansım sonlanıyor. Bundan dolayı daha genel çerçeveli yorumsal ele alma gerçeği karşımda duruyor. Buda bizim gazetenin hem haftalık olması hem de yazının önceden birkaç gün erken yazılma gerçeği nedeniyle oluşan handikap olmaktadır. Bunu neden yazdım; Çünkü değineceğin Yunanistan’da yazı yazılırken daha kemer sıkma görüşmeleri sonlanmadı ve grevler devam ederken, okunma aşamasında sonuçlar alınıp yeni sayfa dahi açılma konumu olasılığı vardır. Ayni şekilde İngiltere’de makale yazılırken grev öncesi olurken okunma döneminde grevler sonlanmış olacaktır. Onun için ironiler çok ve yazma okuma buluşması arasında ufak fark dahi bilinmez sonuçlar yaratma şansı mutlaka olasıdır.
Belgede Kıbrıs Cumhuriyetini “garanti” eden ama resmen onu yıkan ülkelerde oldukça önemli gelişmeler olmaktadır. Bunların bize yansımaması mümkün değildir. Ayrıca İngiltere sistemin temel merkezlerinden biri olurken Türkiye ile içselleşme gerçeği de öteki durum olmaktadır. Yunanistan ise adeta yeniden sıfırlanıp yapılanma döngüsünde çırpınıyor. Ama Türkiye “et tırnak” hamaseti, İngiliz övme sözleri ve Yunanistan öteleme düşman çizgilerine rağmen oralarda olan can alıcı koşullar hiç konuşulmuyor. Biz yine hem emperyalist yeni dönemi kavramada, hem de direk etkiler nedeniyle bu hafta “garantörler” düzleminde kaynağa başlayacağım.
Türkiye gibi yeniden kendini ispatladı. Seçimler öncesinden başlayan ve sorası devam eden özelikle YSK kararlarıyla oluşan görünüm bize net şu gerçeği haykırdı; Türkiye’nin siyasal yapılanışı öylesine kurumsallaştı ki her an kendine has krizleri yaratmaya adaydır. Umulmadık yerde umulmadık krizler bir anda patlar. Bunların temelinde de ülkenin siyasal kurumsal yapısının kendisinin tetiklemesi neden olmaktadır. Hani hep “demokrasi” denilip seçimler övülürken öylesine kriz yaratıldı ki adeta bunun ne olduğunu anlayana anla denmektedir. Son aday olmaktan başlayan ve sonuçta seçilenin mazbatasını almasına rağmen geri alınma kararları hepsi aslında Türkiye’nin siyasal yapılanmasının ne denli krize açık olduğunun ve yaratıcı kararlara sahip bulunduğunu yeniden yaşadı. Anayasa, yargı, YSK, siyasal duruşlar ve tüm imzalanmalara karşın hala uluslar arası anlaşmaların içsel yorumlamalara girmediklerinin kanıtı oluyordu. Hele de tartışmalarda maddeciklerle veya yakına göre yorumsamalar aslında krizi yaratan yapının ideolojisiyle oldukça örtüşmektedir.
Orta doğu modeli, ılımlı İslam ve buna benzer söylemlerin de Türkiye’de değil ta uzakta uzun semalardan seslendirildiği de unutulmasın. Şimdi kendine has krizlerle yaratıcı siyasal yapının son krizle neyi amaçladığı düşünülmelidir: Devlet yapısı içindeki çelişkilerin ve dar bakışların sonucumu? Yeni dönemde bazı güçleri devre dışı bırakarak ayar yapmak hedeflimi? Yoksa bazı yapılmaktan kaçınılacak olanların üstü örtülmek istenmektedir? Bunlar gerek soruna yaklaşımlarla gerekse çözümsemeler de daha net ortaya çıkacak. Unutmayalım yeni anayasa, Kürt sorunu gibi yol haritaları hep seslendirilmektedir. Bunların şekillenmesi önemlidir.ancak özelikle yapılan Uluslar arası anlaşmaların nasıl içselleşmediğini yeniden yaşadık. Bunların hepsi bize direk yansıyacaktır.
Biraz daha uzakta olan Yunanistan ise en kısa tanımla yeniden sıfıra getirilerek baştan yapılanma sürecine sokuluyor. Yapılan hatalar resmen tetiklenip sonuçta ekonomik yaratılan krizle batırma el değiştirme ile yeni Yunanistan’ın resmi şimdiden çekiliyor. Aslında bakacak olursanız ayni tablonun acemisi bizde de oldu. Kayıp dışı ekonomi, zenginden vergi almama ve bazı kurumlarda avantalaşmalar ile dış etkilerle tetiklenen çılgın tüketimler ganimet anlayış ve yandaş paylaşımla bizde de oldu. Oluşan hantal yapı yenilenmeyerek sermaye devri için de tetik çekildi. Yunanistan bunu AB ekseninde yaşadı. Özelikle şu eleştiri bana hiç yabancı gelmedi: “Elektrik kurumunda çalışanın elektrik parası vermemesi” size yabancı geldi mi? Şimdi Yunanistan’da yapılan hataların yanlışların bedeli kamusal hak kullanan ve ezilen yoksul kesimin insani değerlerine saldırarak onları sermaye karına vererek yeniden yapılanma adıyla iflas sonrası yeniden başlatılarak yol alınıyor. Orda özelikle halkın direnci iyi olurken siyasal alternatif boşluğu da çaresizlik çizgisini gösteriyor. Önemli bir acı itiraf da şudur. Dün bu sistemin yanlışlarını söyleyenler şimdi Yunanistan’da direnenler de oluyor. Eskiyi yağmalayarak sermayedar olanlar ise hala sokak yerine sermayelerini daha ucuz işçilik olan ülkelere kaydırarak karlarına kar katıp vergi de ödemiyor.
Batan adıyla da Yunanistan’ın önemli kaynakları kelepir fiyatına nerde ise yalvarma adıyla satılmaya uğraşılıyor. Oysa yine borcun önemli kısmı şirketleri bankaları kurtarmaya verildi. Teşvik adıyla da kullanıldı. Şimdi bunların hepsi konuyla ilgisi olmayan alttakilere ödetiliyor. Yalnız bizden farkı Yunan hükümeti kendine bırakılan bazı ayarlarda biraz üstekilere de dokunuyor. Oysa bizde buda olmuyor.
Adamızda önemli siyasal rol alan ama her nedense hiç konuşturulmayan İngiltere başka kaynama safında oluyor. Kıbrıs görüşmelerinde dahi İngiliz üstlerinin tabu olduğu eski sömürge ve yeni yeni sömürge efendi İngiltere’de yazı yazılırken uzun yıllar sora en büyük grev öncesinde olmaktayız. Makale okunurken grevin başarısı etkisi konuşulmak zorunda olunacaktır. Orda da konu basittir. Bütçe denilen bir açık giderme adına kamusal harcamalar kısılıyor. İşten atılanlar oldu. Ama olmadı: Şimdi son gelen emeklilik yasası en sonunda sendikaları harekete geçirdi. Hem emekli yaşı uzatılacak, hem primler artırılacak ve emekli maaşlarda düşürülecek: Böylesi yasa bize hiç yabancı gelmemesi gerekir. Oysa İngiltere hatırlatmakta fayda vardır, Teçirizimle ilk Neoliberalist gelişmiş kapitalist ülkelerden olmaktadır. Demek oluyor ki en iyi Neoliberalist yapılar dahi göbekten çatlamaktadır.
Öğretmenler başta olmak üzre yapılacak ve okununca yapılmış olacak grev 1926 buraya en önemli grev olmaya adaydı. İlginç açıklama ise bakanlardan geldi. “Aileler çocuklarınızla okula gidip grevi etkisiz kılın” dedi. Şimdi tüm bunlar bize bazı acı sonuçlar verir. En başta da sistem ne kadar övüyorsa övsün gerçeklerle örtüşmüyor. Kapitalist anlayışın kendisi oluyor. Ekonomik kriz özde bulunur. Siyasal yapılanış ise kendine has krizleri de yaratır.
Sonuç olarak; Bizim şanlı “garantörlerimizin” işi zor. Daha konuşulmayan özellikleri çok. Ama bize direk nelerin olduğunu da gösteriyor. Model Türkiye, AB ekseni, kapitalist ekonomik gerçekler ve bağımlı olmanın kaçınılmaz sonuçları hepsi bir anda “garantör” adıyla karşımıza diziliyor. Teker teker bu simgeleri ele alarak bize nasıl bir yarın hazırladıklarını da anlamamakta kalıyorsak bedelini de ödeyerek bunu yaşama geçiririz. Kolay değil garantörlü adayı garantörlerin parçalayarak siyaset yaptıkları koşullarda doğru ile buluşmak zordur. Emperyalist kuramı düşünceden yok etmekle sorun çözülmez. Sadece anlamada daha bir zorlanılır o kadar.