Türkiye’de yapılan son seçimlerin hemen ardından yazdığım bir yazımda, AKP’nin ve doğal olarak partinin lideri Erdoğan’ın yüzde 50 oy almasının insanlık için endişe verici gelişmelere gebe olduğunu söylemiştim.
Bu tehlikeli durumun da baskıcı bir rejimin, diktatoryal bir anlayışın ortaya çıkabileceği ile ilgiliydi,
Çünkü benzer durumlara, tarihin karanlıklarında pek çok ülkede rastlanmıştır,
Nitekim AKP lideri Erdoğan’ın konuşmalarını izlerseniz bu gelişi rahatça görürsünüz, Konuşmalarını dikkatli şekilde dinlemenize gerek yok aslında,
Her şeyi gayet açık olarak söylemekte, bu söylemlerini dile getirirken de hiç sıkıntı duymamaktadır,
Kendisini o kadar güçlü görüyor ki, her tarafa meydan okuyabilmektedir,
Bu meydan okumaları sırasında da karşısındakileri aşağılamaktan, karşısındakilere küfür etmekten hiç rahatsızlık duymuyor,
Yaptığı bu davranışlardan da hiçbir zaman pişmanlık duymuyor,
Mesela Kıbrıslı Türklere besleme deyişi üzerine kendisine özür dileyecek misin diye soru soran gazeteciye, ‘ ne münasebet’ demiştir.
Özür dilediğini hiç duymadım,
Ama kendisi başkalarından sürekli özür bekleyebiliyor,
CHP’lilerin yemin etmemeleri üzerine, ‘göreceksiniz tükürdüklerini yalayacaklar’ diyebilmiş, ondan sonra kendi onayı ile yemin etmeleri yönünde onları teşfik etmiş ama ondan sonra da onlar için ‘omurgasız’ diyerek onlarla alay etmiştir.
Son Kıbrıs ziyaretinde de, Rumlara elektrik verilmesini, onları aşağılayarak dile getirmiş, onların sonunun da Yunanistan gibi olacağını söylemiştir,
Dinine bağlı birisinin, bir muhtaç yapılan yardımı yüzlerine vurmak ( gerçi burada yardım da söz konusu değil), ileride birlikte yaşamayı hedeflediğiniz komşunuza ‘ Yunanistan gibi olacaksınız’ diye nerede ise beddua etmesi doğru bir davranış mı?
Bu alışkanlıkları yanında Erdoğan dünyaya da meydan okuyarak, kendisinin allameyi cihan olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.
Geçen haftaki yazımı yurt dışında bulunmam nedeni ile Erdoğan’ın Kıbrıs’a gelişinden önce yazmış, TC Yönetiminin yeni taktik arayışlar içerisinde olduğunu vurgulamıştım.
Bu çerçevede geçtiğimiz hafta Kıbrısın kuzeyinde yaşananlar, TC Yönetiminin yeni bir arayış içinde olduğunun işaretlerini gösterdi,
Öncelikle TC Başbakanı söyledikleriyle Kıbrısta andlaşma istemediğini gösterdi,
Kısaca bir kaç cümlesine bakalım:
Güzelyurt’un verileceğini bekleyenler daha çok beklerler,
Kıbrıs’tan asker çekmek söz konusu değildir,
2012 ye kadar çözüm olmazsa biz de başımızın çaresine bakarız,
Kıbrıs AB dönem başkanı olursa AB ile işimiz biter,
Ve benzeri açıklamalarla tahrik, tehdit ve uzlaşmaz bir tavır sergiledi.
Kıbrısın kuzeyine yapılan bu ziyaretle, bir, dünyaya ve Kıbrıs sorununda ilgili taraflara ‘ ben güçlüyüm, istediğimi alırım’ mesajı ile, iki, Kıbrısta kendisine olan tepkilere rağmen ‘ ben güçlüyüm, sizi tanımam’ mesajı vermek amaçlandı ve onu gösterdi,
Bugüne kadar çok TC başbakanı buralara geldi, gitti,
Tayyip bey de gelip gitti,
Ama hiç bu çapta bir karşılama töreni düzenlenmedi,
Bu kez devlet devredeydi, devlet töreni için seferlik vardı,
Bu amaçla, memleketin her yanı çöplüğe dönmüşken, günler öncesi heyetin geçeceği yollar temizlendi,
Bilbortlara posterler yerleştirildi,
Tören alanına yeni kaçak tribün inşa edildi,
Türkiye’den taşınarak burada kurdurulan dernekler alarma geçirildi,
Paramiliter güçler bayraklarla uçak alanına taşındı,
Devlet devredeydi. Demokratik ülkelerde devlet tören düzenler mi?
Devlet törenlerini baskıcı dikta rejimleri yapar, burada da olan odur,
Şimdi günlerce televizyonlardan törenle ilgili gösterileri defalarca gösterecekler,
Devlet gösterileri dikta rejimlerinin, güçlerini sergilemek için en çok kullandıkları yöntemdir.
Düzenledikleri törenlerde o tek adam konuşur, günlerce aynı konuşmalar televizyonlardan halkın beyinlerine enjekte edilir.
Libya’da bulunduğum 1975 te, öğrenciler yol içerisinde kurşunlanıyordu.
Devlet dairelerinden memurlar zorla mitinglere götürülürdü,
Kaddafi bir saat konuşur, insanlar tezahürat yapardı, sonra o törenler aylarca televizyonda saatlerce gösterilirdi.
Tayyip bey gelişi ile bir şeyi daha devreye soktular,
Demokratik eylemlere polis dayağı!
Bu çerçevede sivil toplumun örgütlediği protesto eylemlerinde eylemcilere acımasızca saldırıldı, dövüldü, tutuklamalar oldu,
Devlet, ülkenin gerçek ev sahiplerine yağ çekmek için herşeyi eksiksiz yapmalıydı,
Bunun için törenlerde alkış için yeterli nüfus vardı,
Yağ çekmeye takla atan acentalar vardı,
Bu yağ çekmeleri, Kıbrıslıya hakaret edilmesini kabullenmeyenlerin eylemlerine de müsade edilemezdi, ve polis güçleri de ustalarına karşı görevlerini yapmalıydı, yaptılar.
Son haftada yaşananlar, Kıbrıslının biraz daha olayları net olarak görmesini sağladı,
Bazıları Tayyip beyin misafir olarak geldiğini söyleyip durdu,
Tayyip misafir gibi değil, bu ülkenin kuzeyinin gerçek sahibi gibiydi,
Konuşmaları, verdiği mesajlar hep bunu gösterdi, faşizmin ayak seslerini gösterdi,
Tarihteki bu havalara soyunanlar hep insanlığa felaketler getirdi,
Ama çağımızda bu tür tehdit, tahrik ve dünyaya meydan okumalara artık yer yoktur,
Yine de bu gidişin hiç de iyi bir gidiş olmadığını söyleyelim.
Bir şey daha. Bu devlet töreninin maliyeti ne kadar oldu ve kim veya kimler tarafından karşılandı? Bu durumun da açıklanmasını bekleyeceğiz.