Merhum Kıbrıslıtürk lider Fazıl Küçük’ün geçen hafta yarım kalan makalesine devam edelim tekrar:
“….Buna rağmen o günlerde biz öğrencileri temsil eden kişiler (şimdikiler de onların devamıdır) Denktaş aramızdan ayrıldıktan kısa bir süre sonra yine bildikleri nameyi okumaya devam etmişler; kendilerini sığaya çekmek istediğimiz zamanda AKEL ile işbirliği sayesinde emperyalist uşaklarını bertaraf edip demokratik düzen kurmak tezinden bahsedebilmişlerdi. Türkiye’de tahsilde olan ve İlhami Soysal’a konuşan üç-beş Mücahit kadar milliyetperver, fedakar olan biz gençliğin bu aşırı sol meraklarından kopmaya başlaması böyle olmuştur”.
Sayı: 8710, 21 Nisan 1970, s. : 1.
İşte Fuat Fegan’ı bu makaleler arasında da bulduk aslında. Fuat Fegan’ın devrimci olarak yüklendiği misyon belli ki gerek Türkiye’de gerekse Kıbrıs’ta egemen kesimler arasında oldukça rahatsızlık uyandırmıştır. Ve belli ki Hikmet Kıvılcımlı 12 Mart 1971 Cuntası’ndan kaçıp da Baf sahillerinden Kıbrıs’a sığındığında o sırada Kıbrıs’ta bulunan Fuat Fegan, yoldaşı olan büyük ideolog Kıvılcımlı’yı yalnız bırakmamıştır (Bu konuda sizlere Fuat Fegan’ın en yakını olan eşi Latife Fegan’ın bana söylediklerini en son sayımızda aktaracağım,u.ı.) Yalçın Okut olay hakkında şunları yazıyordu (Afrika Gazetesi):
“Doktor Hikmet’in mücadelesi, çektikleri ve önden devlet/polis arkadan da sözde “yoldaşları” tarafından nasıl hep hançerlendiğini bu kısa yazıya sığdırabilmek mümkün değildir. Fakat, 22 senesini Tek Parti Diktatörlüğü ve sözümona “Çok Partili Demokrasi” zindanlarında geçirmiş olan Doktor Hikmet’in ömrünün son yıllarında bir de kaçak yollardan Kıbrıs’a çıkma ‘macerası” vardır. 1971 faşist darbesi ve Sıkıyönetim Komutanlığı Doktor’u idamdan yargılamak üzere aramaktaydı. Doktor illegale geçmişti. Bir süre Akdeniz sahillerinde bir yerde saklandıktan sonra, beklediği kendi adına düzenlenmiş –sahte- pasaport gelmeyince, son çare olarak Kıbrıs’a kaçma seçeneğini kullandı. Geçen hafta, ne zamandan beridir kafamda olan ama gerçekleştiremediğim, Kıbrıs Cumhuriyeti Enformasyon Dairesi (PIO)’ne gidip arşivlere girdim ve buldum. Doktor’un ‘Yol Anıları’ adını
verdiği, sonradan izleyicileri arkadaşlarımız tarafından yayımlanan kitapta, “küçük bir teknecikle yola koyulduk” dediği tekneciğe iki arkadaşıyla birlikte atlayıp Kıbrıs’a Baf’ın Hloraka köyüne çıkarlar. Kıbrıs Cumhuriyeti polisi, “Sen Kivilci, Kivilci?…” diyerek bunları hemen tanımış…Makarios, Doktor’a büyük bir hüsnü kabul göstermiş. “Dilediğin kadar burada kalabilirsin” demiş…Doktor’un çeşitli ameliyatlar ve tıbbi müdahaleler geçirdiği prostat kanseri yine azmış; kan işemekte…Kıbrıs Cumhuriyeti makamları o konuda da yardımcı olmuşlar. Makarios’un direktifleriyle, dönemin en iyi hekimlerinden üroloji uzmanı Dr. Bibis Kıvılcımlı’ya, hiç değilse kanamayı durdurma ve ağrıları dindirme için çeşitli tedaviler uygulamış…”(11.Ekim 2009 tarihli Afrika Gazetesi).
“Doktor Hikmet Kıvılcımlı, yıllarca polis takiplerinden, kovuşturmalardan, işkencelerden çok çektiği için; ‘düşmana açık vermeme’ kaygılarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının “dilediğin kadar burada kalabilirsin” teklifini kabul etmez.
Tahayyül edebiliyorum; kabul etseydi 71 darbesinin de etkisi ve körüklemesiyle gemi azıya almış olan Türk şövenizminin gerici gazeteleri şöyle manşetler atacaklardı: “Hain olduğunu kanıtladı, işte gitti Makarios’a sığındı!”
Kıbrıs’ta kaldığı kısa süre zarfında Dr.Bibis’in müdahaleleriyle prostat kanseri kanamaları ve ağrıları geçici de olsa nisbeten sağaltıldıktan sonra aynı teknecik ile Suriye’ye geçer. 70 yaşındadır ve prostat kanseri ameliyatları geçirmiştir. Kanseri zaman zaman azmakta ve kan işemektedir. Amacı Moskova’ya gitmektir. Hem daha ileri teknikli tıbbi müdahaleler umuduyla hem de ‘Sosyalist Anavatan’ın SBKP kodamanlarıyla hesaplaşma peşindedir. Şam’da SSCB vizesi beklerken Suriye polisince “Moskova’ya uçacak denen uçağa konur ve gönderilir. Fakat uçak Sofya’ya iner. Sofya’da yine kanamaları nedeniyle hasta yatağında yatarken Bulgaristan resmi makamları tarafından ünlü “Tebligat” yapılır. “Ajan provokatör olarak fi tarihinde Parti’den ihraç edilmişsin…”Şaşırıp kalır.
Daha sonra, AKEL Genel Sekreteri Ezekias Papayuannu Moskova’daki rutin bir dünya komünist partileri toplantısında görüştüğü Göçmen TKP’nin sekreteri Zeki Baştımar’a sorar:
-Neydi şu Kıvılcımlı meselesi?…”
Baştımar’ın cevabı:
-“Bırak yau, Laz İsmail’in bok yemesiydi o…”
Sofya’da yine bir uçağa konup Doğu Berlin’e gönderilir. Doğu Berlin’den de Batı Berlin’e püskürtülür.
Sofya’da iken yapılan o ünlü ‘Tebligat’tan sonra yanındaki iki arkadaşından biri, Orhan Aksungur ‘tüyer’…
Diğeri, dülger-marangoz Ahmet Usta yol bilmez, dil bilmez…Ahmet Usta, “Doktor yürüyecek halde değildi, Doğu Berlin’e geçerken onu sırtımda taşıdım” diye anlatmıştı.(Ne yazık ki, Doktor’un Belgrat’ta vefatından sonra Türkiye’ye dönen Ahmet Usta TSİP’in kuruluş günlerinden sonra kayıptır. Kimse ona ne olduğunu bilmemektedir. Daha sonra, 1983 Mayısında Fuat’ın kaybolacağı gibi…)
Batı Berlin’den trenle Paris’e Abidin Dino’yu bulmaya giderler. Abidin Dino ile gençlik yıllarından TKP üyeliğinden hapis arkadaşıdırlar. Ahmet Usta’ya “Abidin iyidir, dürüsttür; ona gidelim” demiş Doktor. Paris’e varmışlar, Abidin Dino’nun evine gitmişler. Heyhat ki, Abidin Dino o günlerde tatildeymiş…Şansın böylesine de artık ne denir?
Artık paraları da tükenmekte…Türkiye’ye dönmeye ve Sıkıyönetim Mahkemesini sosyalizmi savunma kürsüsü olarak kullanmaya karar verir. Ve Sıkıyönetim Mahkemesi’ne: “Geliyorum, yargılanmaya hazırım” diyen o ünlü mektubu yazar. Fakat, Paris-İstanbul yolunda trende yine kanamaları başlar ve Belgrat’ta hastaneye yatırılır.
Tito, büyük bir hüsnü kabul gösterir ve ilgili yetkililere: “Bana nasıl muamele ediyorsanız, ona aynı muameleyi yapacaksınız” der.
Daha Alanya’dan çıkmadan önce, illegaliteye geçtiği günlerden başlayarak yol boyunca tuttuğu notlardan başka, Belgrat’ta, Brejnev Yoldaş, diye başlayan bir mektup yazar ve Brejnev’i ve politikalarını şiddetle eleştirir(Sayın Yalçın Okut’un belirttiğine göre bu mektubu İngilizce’ye çevirenler Fuat Fegan’la Özker Özgür olmuştur,u.ı.).
“Sen kendi Anayasa’nı çiğnedin yoldaş” der. Brejnev’e…SSCB Anayasası’nın bir maddesi, “Komünistlerin henüz iktidara gelmediği ülkelerde, herhangi bir komünist partisi üyesinin başı dara düşerse, Sosyalist Anavatan’ın kapıları onlara açıktır” der.
Brejnev’e yazdığı mektupta bu maddeyi tırnak içine alarak “22 yılımı Türk ırkçılığının zindanlarında geçirdikten sonra, peşimde üç idam hükmü ile kovalanırken beni CIA ajanlarının cirit attığı Batı Berlin’e püskürtmekle sen kendi Anayasa’nı çiğnedin”…
Üç idam hükmünü de şöyle açıklar: Sıkıyönetim tarafından idam talebiyle aranması, Doğa’nın idam hükmü (kanser), ve Parti’den atılma yalanı…”
-DEVAM EDECEK-