arşivTegiye BireyGüzel Şeylerde Çirkin Anlamlar Bulanlar... - Tegiye Birey - Gaile
yazarın tüm yazıları:

Güzel Şeylerde Çirkin Anlamlar Bulanlar… – Tegiye Birey – Gaile

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

LGBTK (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transeksüel ve Kuir [Queer]) kişiler ve ilişkilere dair Kıbrıs bağlamında sorulacak soruların listesi çok uzun. Erkek erkeğe ilişkinin yasal olarak suç kabul edildiği ve diğer birçok yasanın ve hakkın da kadın-erkek arası evliliği baz alarak bu çerçeve dışındaki ilişkilerin önüne bariyerler koyduğu yasal açıdan tartışılabilir. LGBTK bireylerin tecrübelerinden yola çıkarak kişisel tecrübeler ışığında paylaşımlar yapılabilir. Bu ve benzeri çalışmalara acil gereksinim duyulurken, bu yazıda akla takılan soru biraz daha farklıdır: neden heteroseksüel olmayan ilişkiler birçok toplumda panik ve korku yaratıyor?  Neden ilişkilerin çeşitli olabileceği fikri birçok insanı rahatsız ediyor? Refleks haline gelen homofobiyi besleyen nedir? Neden tüm organikliğiyle yeşeren bazı bağlar ne pahasına olursa olsun koparılması gerekliymiş gibi gelir insani bağlarıyla övünen bir topluma?

Heteronormatif, yani kadın ve erkek arasındaki yakın ilişkinin normsal kabul edildiği ve toplumsal beklentilerden tutun da yasal hakların kadın-erkek arası ilişkilerin belirleyici norm sayıldığı, bir toplumda yaşıyoruz. Biyolojik indirgemeci bir yaklaşım olan heteronormativite, heteroseksüel kadın ve erkek eksenli dikotomik bir toplumsal cinsiyet anlayışı üzerine kuruludur. Ancak, heteronormativite muayyen bir olgu değil, sosyal/kültürel/ekonomik/tarihsel etkilerle şekillenen, günümüzde de farklı semptomlarla dünyanın her yerinde baş gösteren hegemonik bir kültürdür. Geçmiş şimdinin içindedir; içine doğduğumuz düzen ise, müdahaleye ve modifikasyona izin veren açıklarına rağmen büyük çapta geçmişteki süreçlerin eseridir. Bu sebeple, şu anda edindiğimiz bilgilerin ve egemen söylemlerin soy ağacına bakmak kritik önem taşır. Bilginin tarihini araştıran, yirminci yüzyılın önemli filozoflarından Michel Foucault’nun araştırmalarını bir süre toplumlarda cinselliğin tarihi odaklı gerçekleştirmesi de cinselliğin toplum yönetiminde ne kadar merkezi olduğunu bir kez daha vurgular. Cinselliğin günümüzdeki gibi heteroseksüel ve LGBTK ilişkiler olarak kategorize edilişi ve sıradüzene sokulması Aydınlanma Çağı’na dayanır. Aydınlanma’dan önce dini öğretilerle desteklenen, babanın evin direği kabul edildiği ataerkil sistem, Aydınlanma sonrası feodal yapıdan kapitalizme geçerken öyle ya da böyle şekil değiştirerek devam etmeliydi. Dinin ortadan kalkmasıyla oluşan otorite boşluğunu yavaş yavaş dönemin yeni gözdesi bilim almaktaydı, ancak bilim adı altında yapılan çalışmalar çoğu zaman politik stratejileri besleyen yanlı projeler olarak kullanılmaktaydı. Irk farklılıklarının ‘bilimsel’ tespitlerinin yapılmaya başlandığı ve ırkçılığın kök saldığı bu dönemde, bireyleri standartlaştırmak ve onları kontrol etmeyi kolaylaştırmak adına cinsel ilişkiler de ataerkiye hizmet edecek şekilde kategorize edilmeye başlanır. Yukarıda da belirtildiği gibi, kapitalist sistemin yapı taşı evde emeği sömürülen anne (günümüzde küreselleşme ile bunun yerine evde emeği sömürülen herhangi başka bir kadın da olabilir) ve dışarıda emeği sömürülen babadan oluşan ailedir ve bu yapıya tehdit oluşturabilecek herhangi bir aktivite de ahlaksızlık, hastalık, marjinallik ve suç olarak işaretlenmek zorundadır.

Gramsci’nin tanımına göre hegemonyanın işleyişi sistemden beslenenlerin çıkarlarını evrensel çıkarlar olarak tekrar çerçevelemekten ve bu normalleştirmeyi sert güç yerine medya gibi kültürel kolları etkin bir şekilde kullanmaktan geçer. Yasal veya fiziksel olarak zarar verilmese de, hegemonyanın devamı için engel teşkil eden özne pozisyonlarını belirledikten sonra, görünmez bir kurnazlıkla, bu özne pozisyonlarına denk gelmeyenler, değersizlik ve ahlaksızlık yargılarıyla ötekileştirdiklerini cezalandırırlar. Hegemonyanın sınırları bellidir ve bu sınırlar çeşitli şekillerde muhafaza edilmektedir. Heteroseksüel aile yapısı da, kapitalizmin devamı için kritik bir araç olduğundan, bu çerçeve dışındaki ilişkiler toplumca tasvip edilmeyen, ahlaka aykırı özne pozisyonları haline getirilmektedir. Toplumların şaka, argo, dedikodu gibi kayıtdışı bilgi üretim kanalları da hegemonyayı destekleyen ve devamını sağlayan dinamikler olarak kullanılmaya açıktırlar. Simone de Beauvoir’un dediği gibi erkeklik olgusu, sürekli başkalarının konumları hakkında konuşma ve yargılama hakkını kendi elinde tutan ve bu sayede kendi bulunduğu konumu sorgulama dışı bırakan bir iktidar konumudur. Heteronormatif değerlerin yapı taşı olduğu hegemonik erkeklik söylemlerinin de en yaygın şaka ve argo aracının, onların haksız güç pozisyonlarını tehdit eden heteroseksüel olmayan ilişkiler olması da şaşırtıcı değildir.

LGBTK ve Kadın Hareketlerinin geçmişteki amaçları çoğunlukla eşit yasal haklar kazanmak çerçevesinde gelişmiştir. Eşitsizliğin ve kötülemenin yasalar, kurallar ve politikalar kullanılarak kurumsallaştırılmasına karşı durmak ehemmiyetini sürdürürken, bu somut olguların en başta var olabilmesini ve yürürlükte kalabilmesini sağlayan ve her zaman aynı somutlukta görülemeyen dinamiklere dikkat etmek aynı derecede önem taşır. Ne yazıktır ki LGBTK hakları konusunda yasal adımlar atan sosyal devletler çerçevesinde bile çoğu zaman bu politik alan kapitalizmi destekleyecek şekillere girerse kabul görür ya da kendine ‘ilerici’ imajı yaratıp bundan politik yararlarından faydalanacak devletlerce araç olarak kullanılır. Buna örnek olarak yakın zamanda büyük şamatayla gerçekleşen İngiltere’nin Kraliyet Düğünü’nü gösterebiliriz. Ülkenin ekonomik sıkıntıları birçok vatandaşın iş bulamaması ve devlet yardımı alamamasıyla sonuçlanırken aynı vatandaşların vergileriyle gerçekleşen bu kutlamada göze çarpan başka bir dinamik daha vardı. Müziğe katkılarından dolayı Kraliçe’den şövalyelik unvanı alan homoseksüel sanatçı Elton John partneriyle birlikte düğünün davetlisiyken, aynı anda sokakta düğün geçidini izlemeyi bekleyen gey ve lezbiyen aktivistler kraliyet ailesi rahatsız olabilir gerekçesiyle tutuklanmakla tehdit edilip alandan ayrılmak zorunda bırakılmışlardır. Elton John, İngiltere’nin ilerici imajını besleyedursun, zeminde ayrımcılık açık açık devam ettirilmektedir.

Sosyal devletlerin yetersizliklerini eleştirmek, evvela bir sosyal devletin varlığını, sosyal devlet oluşumu da sosyal bir toplumun varlığını ön şart koşar. Ülkemizin içinde bulunduğu hal, etkin bir sosyal devletin oluşturulmasını çeşitli şekillerde olanaklı kılmasa da, zaten sosyal toplumun bir sosyal devletten önce gelmesi gereken bir gelişme, etkili ve etken yasalar ve programlar üretecek bir sosyal devleti oluşturacak bir yapı taşı olduğu yadsınamaz bir gerçektir. İnsani ilişkilerinin derinliğiyle ve çoğulluğuyla övündüğümüz toplumumuz bağlamında düşünürsek, kaç puan verirdik onun farklılıkları kucaklayıcılığına, uzlaştırıcılığına? Empati, Gaile sayfaları dahil, ara ara gündemimize göz kırpan bir olgu oldu. Kendimizi karşımızdakinin yerine koymanın önemini söyleye söyleye bitiremiyoruz, zaten bitirmeyelim de. Hazır buna devam ederken, düşünelim. Olduğunuz kişiden, sevdiğiniz kişiden dolayı devamlı verdiğiniz kavganın tüketiciliğini ve bu kişisel kavganın tohumları yüzyıllar önce atılan bir ideolojiden kaynaklandığını… Hayatın her alanında, bazen en ön safhalarında boy gösterirken ve hayatın akışına herkes gibi katılmışken, çifte, hatta ikiden de fazla hayat yaşamak zorunda bırakıldığınızı… İçiniz tamamen huzurlu ve ne istediğinizi bilirken başkalarının sizi mütemadiyen ‘düzeltmeye’ çalıştığını ve bütün bunlar arasındaki sizin akıl karışıklığınızı… Bu duygulara tanıdık olmak için ille de LGBTK bir birey olmak gerekmiyor, zaten LGBTK bireylerin yaşıyor olabileceği problemlerin kökü çok daha derinlerde yetişip, çoğalarak her birimizin bileğinden bir şekilde yakalıyor. Sosyal toplum algısı da tam bu noktada yeşermeye yüz tutuyor; bize empoze edilen öğretiler aynı olsa da her birimizin değişikliklerine göre farklı semptomlarda kendini gösteriyor. Ama bu bizi yanıltmasın; kişisel algılarımızı çıkar, toplumsal algılarımızı da umursamazlık frekanslarına ayarlarsak, fiziksel, ırksal, cinsel, düşüncesel, inançsal farklılıkları iç eden demokratik bir sosyal toplum idealinden git gide uzaklaşıp dışlayıcı ve yok edici mekanizmalar tarafından yönetilmeye mahkum kalırız.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin