.Yeniçağyeniçağ güncel“Kıbrıs sorununun bugünü – Ortak Mücadele” konulu iki toplumlu toplantı gerçekleşti
yazarın tüm yazıları:

“Kıbrıs sorununun bugünü – Ortak Mücadele” konulu iki toplumlu toplantı gerçekleşti

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

AKEL’in “Kıbrıs sorunu ve Yeniden Yakınlaşma” konulu on gün sürecek etkinlikler çerçevesinde 6 Nisan 2011 Çarşamba günü saat 19.00’da Lefkoşa Hilton Park Oteli’nde “Kıbrıs sorununun bugünü – Ortak Mücadele” konulu toplantı gerçekleştirilti. Toplantıya Portekiz Komünist Partisi Genel Sekreteri Jeronimo de Sousa’da katıldı.

Yeni Kıbrıs Partisi Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı’nın toplantıda yaptığı konuşma şöyle:

Bir kez daha Kıbrıs sorunu ve çözüm şekillerini konuşmak için bir araya geldik.

Yıllardır konuştuk ama hala daha konuşmak zorundaysak sanırım bir yerlerde sorun var.

Bu nedenle hatırlatma temelinde YKP’nin yaklaşımlarını bir kez daha ortaya koymak istiyorum.

Tartıştığımız ana konu, Kıbrıs sorununun çözümü ve daha spesifik olarak federasyondur. Konuya girmeden tartışmalı bir başlığı netleştirmek istiyorum. YKP’nin en çok yanlış aksedilen görüşünü bir kez daha vurgulayarak söylemek gerekirse, YKP, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin dönüştürülerek devam etmesinde hiçbir sakınca görmez! Soru bu temelde, bu şekilde sorulursa, biz de buna böyle cevap veririz. Ancak devamında “bu mümkün mü?” denirse, bugün geldiğimiz noktada bunun mümkün olmadığına inandığımızı, Kıbrıs sorunundaki tek gerçekçi çözümün federasyon olduğunu vurgularız… Maalesef YKP’nin görüşleri zaman zaman aksedilirken yalnız ilk kısma vurgu yapılmakta, ikinci kısım çoğu zaman yok sayılmaktadır.

Biz, Kıbrıs’ta çözüm isteyenler olarak federal bir çözüme razı edildik. Şu aşamada geleceğe dair elimizdeki iki senaryodan biri federasyondur, diğeri ise kalıcı bölünme…

Diğer seçenek gibi sunulmaya çalışılan senaryo yani Kıbrıs Cumhuriyetine dönmek ve onun dönüşmesini sağlamaya çalışmak, pratik anlamda bizi bölünmeye götürecektir yani ikinci senaryoya katkı sağlayacak bir tartışmadır. Çünkü bu, imkânsız için çaba harcamaktır ve geçen zaman, gün ve gün bizi kalıcı bölünmeye doğru taşımaktadır.

Zaman aleyhimize çalışmaktadır. Kıbrıs’ın her iki yanında 74 sonrası yetişen kuşak için, kabul edelim veya etmeyelim ortak yaşam mümkün olmadı ve bölünme genç kuşakların zihinlerinde yavaş yavaş yerin edinmeye başlamıştır. Eğitim sistemi, medyanın rolü ve diğer sosyo-ekonomik gelişmeler şovenizmi ve ırkçılığı da büyütmektedir. Bunun yanında Kıbrıs’ın kuzeyindeki nüfus yapısı da gün ve gün Kıbrıslıların aleyhine değişmektedir.

Böylesi koşullar altında ülkemizi bir federal çatı altında, ortak yaşam alanları kurarak acil olarak yeniden birleştirmeye başlamamız gerekir. Bu çaba yerine, zamanın aleyhimize işlediğini görmeden ya da yok sayarak yapacağımız veya yapılmasına göz yumacağımız her hareket, bu ülkenin ayrılık sürecine katkı sağlayacaktır.

Bu noktada, AKEL’in çözüm ve federasyon konusunda geliştirdiği pozisyon ile birçok ortaklığımız vardır. Bu konuda birlikte imzaladığımız ortak deklarasyonlarda da çözümün iki bölgeli, iki kesimli, siyasi eşitliği dayanacak bir temelde olması gerektiği açıklamıştık.

Ancak bazı siyasi gruplar, sanki yeni bir konuymuş gibi iki bölgeliliği yeniden tartışmaya açtığını görmekteyiz.

Üzerinde eleştirilen iki bölgelilik fiili olarak varlığını sürdürmektedir. 37 yıl gibi koca bir zaman diliminde maalesef kendi statükosunu yaratmıştır. Bizler, özellikle kuzeyde ortaya çıkan bu statükoya karşı yıllardır mücadele veriyoruz. Ancak bunun bir gecede ortadan kalkmayacağını, kalkamayacağını da anlamamız gerekiyor, bizler bu bilinçle mücadelemizi sürdürüyoruz. Kıbrıs’taki mevcut statüko, bizlerin sürekli ortaya koyacağımız ortak çabalarımızla ve çalışmalarımızla, bir sürecin sonunda ortadan kalkabilecektir…

500 milyonluk AB içinde 1990’ların başında başlayan süreçle sınırlar tamamen anlamsızlaşmış, geçirgen olmuşken, Kıbrıs gibi küçük bir adada bizi ayıran bölgeleri bu kadar dert edinmemiz, bizi yalnızca korktuğumuz bölünmeye hızla taşımaktadır. Bir antlaşma imzalanıp, çözüm süreci başladığında, tüm bu tartışmalarla ne kadar gereksiz zaman kaybettiğimizi hatırlayıp umarım şakalaşabiliriz. Nasıl ki geçiş noktaları açılmadan hangi koşullarda geçtiğimizi, ne kadar büyük “ilkeler” öne sürüp geç(e)mediğimizi hatırlayıp bugün şakalaştığımız gibi, bu iki bölgelilik konusunu da esprili bir şekilde ele alıp konuşabilmeyi umarım. Umarım, çünkü eğer çözemezsek o çok önemsediğimiz bölgeler hayatımızın gerçeği olacak ve Türkiye, 80 milyonluk nüfusu ile Kıbrıs Cumhuriyeti ile kara sınırı komşusu olacak…

İki bölgeliliği konuşmayı sürdüreceğimize, federal bir çözümün bizi birbirimize yaklaştıracak şekilde olması için daha fazla çaba harcamalıyız… Bu noktada yapılması gereken örneğin seçimlere yönelik olarak, etnik orijine göre değil, herkesin yaşadığı bölgeye, ilçelere yaşam alanlarına göre seçme ve seçilme hakkına sahip olmasını konuşmamız gerekiyor. Hristofiyas’ın da önerdiği dönüşümlü başkanlık ve çapraz oy iki toplumu birlikte çalışmaya teşvik edeceği için önemlidir ve desteklenmesi gerekiyor. Merkezi hükümetin güçlü olması için de yönetim şekilleri belirlenmelidir.

Ama yeniden hatırlatmada yarar var, çözümün parametreleri bunca yıllık yapılan görüşmelerle belirlenmiştir. Temel çerçevenin yani iki bölgeli, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir çerçevenin dışındaki modelin tartışılması olasılığı yoktur, bunu önerenin aslında görüşme sürecini ortadan kaldıracak öneri yaptığının farkında olması gerekir. Türkiye’de özellikle derin devletin böyle bir fırsatı beklediğini sanırım söylemeye bile gerek yoktur.

Aslında daha önce toprak düzenlemesinin yüzde 29+ olmasındaki uzlaşı, yönetim modelinin aşağı yukarı ortaya çıkmış olması gibi zor konulardaki uzlaşı bizi umutlu olmaya iterken, bu konuların yeniden açılıyor olması ayni zamanda bizi ciddi şekilde tedirgin etmektedir.

Tam da böylesi süreçte, çözüme en yakın ve en uzak olmayı bu kadar sıcak hissettiğimiz dönemde federasyon tartışmasının Kıbrıslı Rumlar arasında yeniden açılmasından derin endişe, kaygı duyduğumuzu da vurgulamak isteriz.

Daha önce net konuşan ama böylesi kritik zamanda DISY’nin sessizliği de kaygılarımızın derinleşmesinde ana etkendir. Seçim dönemi denerek parti içi ve çevresindeki aşırı milliyetçi ve ırkçılara susarak DISY’nin zemin sağlaması ciddi bir tehlikedir.

Bu dönemde daha fazla Kıbrıslı’nın çözüm için cesaretlendirilmesi gerekirken, dönüp yıllar önce uzlaşılan konuları yeniden tartışıyorsak ya kapımıza kadar gelen taksimin ayak seslerini duymuyoruz ya da bilinçli olarak taksim için çalışıyoruz demektir.

Bizler, bunları tartışmak yerine, ev ödevlerimizi daha iyi yaparak toplumlarımızı ve ülkemizi çözüme hazırlamamız gerektiğine inanıyoruz. Bu çerçevede çözüme giderek bazı güven artırıcı önlemlerin hemen hayata geçirilmesi gerektiğine bugüne kadar vurgu yaptık, yeniden yapıyoruz. Bu noktada, bu ev ödevlerimizin yapılmasına AB’nin de hemen şimdi yardımcı olması gerektiğine de inanmaktayız.

Türkiye, AB toprağı da olan bu coğrafyada artık silahlı bir çatışma riskinin kalmadığını, savaş koşullarının ortadan kalktığını kabul ederek asker çekmeye ikna edilmelidir. Maraş’ın yasal sahiplerine iadesi bizlere birçok fırsatı da beraberinde getirecektir. Asοmatos ve Ayia Marina’nın askersizleştirilmesi ve Maronitlerin evlerine dönüşüne olanak tanınması, çok kültürlü Kıbrıslılık kimliğimize saygımız için gerçekleştirmemiz gerek ev ödevimizdir. Lefkoşa’nın askersizleştirilmesi de sembolik olarak anlamlıdır. Avrupa’nın son bölünmüş başkentinden tüm Kıbrıs’ın askersizleştirilmesini sembolize edecek bir askersizleştirme adımı bizlere yeni umut olacaktır. Ve elbette uluslararası gözlemciler nezdinde bir nüfus sayımı da çok önemlidir ve ivedi olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Bunlar AB içindeki kurumlarla dayanışarak ve tüm Kıbrıs’ın çözüm isteyen Kıbrıslıları olarak birlikte rahatlıkla gerçekleştirebileceğimiz çözüm sürecine yardımcı olacak güven artırıcı önemlerdir.

Bizler enerjimizi bizi birleştirecek bu tip konulara harcamalı, ülkemizi yeniden birleştirmek için daha fazla katkı koymalıyız…

Belki de bunları konuşmak için de, çabalamak için de çok da fazla süremiz yok…

Bu nedenle vaktimizin çok da kalmadığı bilinci ile anavatanımızın birleşmesi için bugünden itibaren daha ciddi çalışmalar yapmamız, gelecek kuşaklara borcumuzdur.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin