yaklaşımlarAlpay DurduranArablara bir şey oldu - Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Arablara bir şey oldu – Alpay Durduran

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Uzun yıllar sonunda sanki Araplar sefaletlerinin esas sebebini keşfettiler ve demokrasi ve insan hakları kavgasına başladılar. Ancak kavgayı başlatan ve devam ettirmek isteyen kimdir belli olmadı. Kahire’de Tahrir meydanını doldurmaya çağıran kim, çağrıya katılanlar kimler? Bunu anlamak için daha fazla bilgiye gerek var.

Baradey lider gibi görülmek istenildi ama gerisi gelmedi. Anayasa hazırlığı yapıldı ve referanduma gidildi ama ne yapıldığını öğrenemedik. Bir bildiğim başkanın yetkilerinin kısıtlandığıdır. Halkın bölündüğü v e bazılarının anayasaya hayır dediği. Amma zaten eğer özgürlük varsa yani oy vermeye zorlama yapılmamışsa ve suni suçlamalarla oya etki edilmemişse muhalif oy olacaktı. Gene de oylar bölündü yorumunu yapacak kadar oylama sonucunda gelecek seçimleri etkileyecek bir muhalefetin olması endişe verici.

Şimdiye kadar seçim görmediler desek değil. Seçim vardı ve bazıları da seçilmeğe gayret ederdi. Yani seçilmek için görev başında iken halkın isteklerine dikkat etmek gereğini duyan bir takım yetkili insanlar olduğu zannediliyordu. Böyle bir rejimin zaman içinde evrim geçirmesi olası mı idi? Ortam müsait olsa olurdu ama olmadı. Demek ki ortam müsait değildi.

Ortam müsait demek seçilenlerin halkın sınavından korkması ve daha ilkeli bir seçim mekanizmasının kurulmasına meyil yaratması demektir.

Fransız devriminde kabaca asillerin halk ayaklanmasıyla devrilmesi ve yerine kral değil halkın seçtiği başkanın getirilmesi ve asillerin ayrıcalıklarının ortadan kalması denilmişti. Lakin iş o kadar basit değildi. Yani halk ansızın asillerin elinden kurtulmak istemiş değil veya kralın soydan gelmesinin insana hakaret olduğunu düşünmüş değil. Zaman içinde toplum yapısı değişmiş. Tarım imalat ve ticaret yanında daha az yer eder olmuş ve insanlar burjuva denilen bu yeni kesim içinde emek satarak daha iyi kazanç elde edebilmişler ve tarım işçisi olarak çalışmaktan vazgeçebilme şansını kullanmaya kalkmışlar, o zaman da asillerin marabası veya ücretli işçisi olarak yaptıkları işler onların ellerindeki mülkleri tutmalarına bile yetmez olmuş. Burjuvalar tarım emekçisinin kazançlarının artmasına neden olurken asillerin mülklerini de satın alıp asil sınıfa sonradan girenler olmaya da başlamış ama artık burjuvalar asil olmakla da tatmin olacak gibi değillermiş. İmalatçılar ve emekçiler artınca kralların tafrasını çekmek zorunu yüklenecekler de azalmış, onun için yeni asiller de asiller sınıfını sırtlayamamış. Ayrıcalıklar kaldırılmış ama kral yerinde kalmış çünkü devrim devrilmiş, geriye bir yığın değişiklik kalmışsa da dayanışma yaparak ayakta kalanlar olmuş. Bu kez sırtlanların aralarında paylaşmaya yanaşmamaları ve birbirlerini yemeğe kalkmaları gibi bir şey olan sömürge kavgası iki dünya savaşı yaşanmasına neden olmuş. Sonuçta da ulusal bağımsızlık dönemi açılmış.

Peki. O sırtlanlar paylaşma kavgası yapacaklarına uzlaşsalardı ne olacaktı? Sömürgeler yerlerinde duracak ve ulusal bağımsızlık iddiaları yani ulusal bağımsızlığa atfedilen kursallık ortaya çıkmayacak mı idi?

Bu soru en büyük köle ticareti yapan ülke olan İngiliz’in gemileri denizlerde köle tacirlerini avlamaya başlamasa idi buralarda köle ticaretine hala devam edilecek mi idi sorusuna benzer. Yanıtı da kim bilir(!)dir.

Ulusal bağımsızlık son modadır. Veya modası geçmekte olan bir modadır. Bir az önce Mohaç zaferinden sonra Kıbrıs’ı fethedebilse bile artık üstünlüğünü yitirdiği ortaya çıkan ve Viyana önünden döndüğünden beri yutulmamak için düzenini yenileyip sürdürmekten başka işi kalmayan eskimiş bir saltanatın ahalisi vardı.

Atını sürüp kafirin çarkını kıran ve üç gün üç gece kafa koltukta savaşan Cambulat, Mağusa’nın fethine çetesi ile katıldığı için ödüllendirilmiş ve Türk değil Kürt imiş. Sorun mu? Değil. Öyle de oralarda ayrı devlet kurmak için uğraşanlardan ve Toskana ile entrika çevirenlerden olduğu da söyleniyor ve o devirde bölgenin barış yüzü görmediği de anlaşılıyor.

Bu zamana kadar gene de kendini aşağı görmüyorlarmış ama Mehmet Ali Paşa Mısır’da bağımsızlık ilan edip de Osmanlı’yı tepeleyecek kadar işler karışınca Osmanlı, Rusya’ya yardım için başvurmuş, İngiliz ve Fransız o değil biz yardım ederiz demişler ve anlaşılmış ki ikisi birden ayaklansalar da artık Batı’nın oyuncağı olmuşlar.

Buradan siz isterseniz bir başlangıç tarihi çıkarın ama buraların hal-ü perişanı unutulacak kadar eski bir tarihten başlar ama unutulmayacak kadar aşağılayıcıdır. Hele yarışı kaybettikleri batı’nın yarattığı ulusçuluk akımına kapılmak gibi hata da yaptılarsa soylarından şüphe etmeleri kaçınılmaz. Nitekim şüphe edip batı’dan damızlık getirilmesini isteyen bile olmuş. Tabii çare gene de olmamış.

Bazıları Batı’nın yüce fikirlerini almış ona göre de kendine haklar biçmiş elde edemeyince de insanın yüce değerlerine saygı gösterdiğini söyleyen Batı’nın kendilerine yaptıklarını lanetle anmışlar. Amma kendi ülkelerinde o yüce değerlere saygıyı sağlayanları desteklemediklerin veya hatta onların tepelenmelerini içte karışıklık çıkmasın ve güçlü kalınsın diye desteklediklerini veya görmezden geldiklerini değerlendirememişler. Değerlendirememektedirler. Bugün de Gaddafi’yi bombalayan batılı güçleri izlerken sivilleri korumuyorlar, BM’nin kararını bahane ettiler, uçuş yasağını uygulama yetkisinden başka yerdeki tesisleri de bombalıyorlar ve siviller ölüyor, yakışır mı insan hakları demokrasi diyenlere diyorlar.

Onlara kim yakıştırdı ki? Gene kendileri yakıştırdılar. Bingazi’ye bomba atmaya kalkan şeytan ile nereye kadar gideceği belli olmayan şeytan vuruşuyor. Kim daha kötü seçimini yapıp eleştirmek, kınamak falan filan ama buraların kaderi değişecek değil ki!

Suudi’ler petrol paralarından dağıtarak muhalefeti fazla güç kullanmadan ve dayağı hak ettiği yargısına başvurulmadan işi götürüyor. Suriye İran ile dayanışarak dayanıyor.

İsrail, Hamas gibi tehlikenin doğmaması için elinden geldiği kadar alarm zilleri çalıyor. Yemen bir ayrı hikaye. Bahreyn?

Yapılar çatırdıyor.

Demokrasi mi istiyorlar? İnsana saygı istedikleri belli ama başkalarına saygı duymayı öğrendiler mi? Çünkü neticede hakkı kendileri koruyacaklar. UBP’leri olacak. UBP’den birilerini destekleyip başkalarının  aleyhine, onların hakkını yiyerek iltimasla yaşamaya devam edeceklerse bu yozlaşma demokrasiye olanak vermez. Demokrasisiz insana saygı da olmaz. Ekonomi de ileri gitmez. Çünkü haksız rekabet kapitalist gelişmeye değil soyguna yol açar, kompradorlar yabancılarla ülkeyi sömürür, sosyalizm de yatırıma kaynak ayrılmasına izin vermez.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin