yaklaşımlarAlpay DurduranSAHTELERİN BİNİ BİR PARA – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

SAHTELERİN BİNİ BİR PARA – Alpay Durduran

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Boşuna baba parası ana parası harcayıp burs parasını ekleyerek okudular ve sonunda ekonomist oldular ama zamanın popüler üniversitelerinde ne olacaklarsaydı o kadar oldular. Kolay değil ekonomist olup gerçekten ekonomiyi anlamak için propagandasından kurtarmak.

İnsan çıkarları ve korkuları doğrusunda gerçekleri görmemeye yatkındır. Aldnması aldatması ondan ötürü kolaydır. Şimdi bir de monetarizm egemenliği başladığı için atıp tutması kolay ama aldanması da kolay oldu.

Burası ağır bir asimilasyon baskısı altındadır. Bir taraftan, eleştirirken Türkiye’yi eleştirmek durumunda kalmak diğer taraftan Türkiye’nin sorunlarını burada da var diye bilmek ve dilini kullanmak var. Onun için şaşırmak için bol malzeme bulunuyor.

Şimdi yeni bir dil de aynen Türkiye’dekilerin yaptığı gibi icat ediliyor.

İşleyen ekonomilerde kayıt dışı ekonomi dediğinizde kaçak işçi diye bir şey konuşulmaz. Amma burada büyük laflar eden ekonomistlere göre kayıt dışı ekonomi problemi vardır ve bun u yaratanlar kaçak işçilerdir. Başka ad takmak veya kaçak işçi sorunu demek yetmez mi idi ki adına kayıt dışı ekonomi dediler? Soruyu soruyorum çünkü gerçekten kayıt dışı ekonomi sorunu da vardır ve bu kârını gizlemek için elinden gelen hileyi yapanların varlığıdır. Ekonomi ileriyse bakın orada şeffaflık vardır. Kimse kârını gizleyemez, yasalar da ticari sır kavramını yeniden tanımlamıştır. Yasalarımızı bölük pörçük etraftan topladığımız için bakarsanız devletin 12 yıl geriye gidip kazançları saptama yetkisi vardır yani bizim ekonomi de maliye de şeffaflığı öngörür sanırsınız. Amma maalesef öyle değil. İş banka hesaplarına gelince ticari sırlar gündeme gelir. Hem bakarsanız merkez bankasında da şeffaflığa saygı yoktur.

İleri ülkelerde şeffaflık vardır. Onun için kayıt dışı ekonomi olmaması için devlet teçhiz edilmiştir ve en önemli ve etkin çalışan kurumların başında mali denetim kurumlar, ve4gi dairesi ve saire gelir.

Burada maalesef şeffaflıktan bahsedilir ama şeffaflık değil gizlilik esas olarak görülür. Malın ve namusun kimde olduğunun bilinmemesi esas sanılırdı ama Ortaçağda. O dönem Batı için geçti bizim için daha geçmedi. Bunlar anlaşılmadığı için de kaçak işçi kayıt dışı ekonomi olarak konuşulmaya başlandı. Halbuki aç perişan çalışan işçilerin kaçağı ekonomik olarak fazla bir mana ifade etmez. Esas vergi kaçıranlardır. Kaçırmayan bar mı? Soru budur. Devlet de kayıt dışı ekonomi için destek olmakta ve vergi saptama çalışması yerine pazarlıkla vergi belirlemeye çalışmaktadır. Milyonlar biçip de yüz binlerde anlaşma gibi komikliklerle de kayıt dışını cesaretlendirmektedir.

İşçilerin kaçak çalışması da kayıt dışı ekonomiden geçinenlere yardımcı olmaktadır. İşçiyi saptayamazsan kârı da saptayamazsın. Gene de kayıt dışı demek gayrı meşru demektir. Buna son verilmesi için yasaları uygulamayı denetlemelisin. Yani hükümetin kayıt dışı var demesi ben ülkeyi yönetemiyorum demektir. Partilileri neden hükümette olan partileri hesaba çekmez? Hesaba çekmiş ve sonuç alamamışsa nasıl olur da hala eski parti yöneticileri başta durur? Bunlar yanıtlanması gereken sorulardır.

Kıbrıslının Türkiye’nin denetiminden başka şikayet edeceği şey yoktur. Uyanıklılığını partisine hesap sormakta kullansa bu maskaralık devam etmez.

Gerisine bakarsak kayıt dışılığın esas tahribatı yurttaş bile olmayan insanların hiç denetlemeden geçmeden dükkân açmalarıdır. İşyeri sayımı sırasında Lefkoşa Suriçinde 280 b3erber ve kuaför saptanması tehlikenin nerelere uzandığını göstermektedir.

Bir öner isterseniz: Yurttaş olmayan ve izin almadan açılan dükkânları üç ayda kapatın orta tabaka bir anda palazlanır. 1990 seçim kampanyasında bunu iddia etmiştim kulak verilmediydi. Şimdi hala vakit var. İşçiler için vakit çok geç onları toplamak için dört kıtayı dolaşmak gerek ama esnaf ve zanaatkar için kalanlar piyasayı bir az yükseltir ama kaliteyi arttırır ve Rum tarafı ile rekabet edebilecek hala gelir.

Bakıyorum CTP de şikayete başladı. Bazı belgeler zamanında açıklanmazmış. Şimdi ellerinde İçtüzük yasası taslağı var hem de iki tane. Birini de bir CTP’li imzalamış. Yektaoğlu imzalamış ama Fedi’nin TV’deki konuşmasını duymamış. Onun için milletvekilinin bilgi kaynakları olan o belgeleri zamanında hazırlamanın ve yayımlamanın önemini hatırlamamış olabilir. Çünkü taslakta milletvekiline yetki verme, bilgi hakkı sağlama diye bir çaba yok. Tam tersine zaten baş döndürücü bir hızla geçirilen sakat ve eksik yasalar için daha fazla zamana gerek varmış gibi seslerini kısmaya özen var.

Bize CTP’li mebusların da TV’den anlattıkları mebusların adam yerine konmadığı ve etkisiz ve sözü geçmez durumda olduklarıydı. Bunu değiştirmek istiyorsaydı Mustafa’nın elinde fırsat vardı. İmasıyla meclise gönderilen öneri sadece yapılan maskaralığın daha hızlı yapılmasını sağlamak içindir.

Bu halkın meydana toplanıp onlara yani mebuslara, bakanlara ve siyasi partilere sövüp saydıklarının ertesinde oluyor. Mitingde o pankart böyle demiş bu şöyle demiş olabilir. Biri beğenip öbürü beğenmemiş de olabilir ama halkı orada idi ve partileri de mebusları da seçilmiş siyasetçiler ve yerin dibine soktu.

Ben bir siyasetçiyim ve halkın bu tepkisi üzerine acaba ben de mi diye kendime sordum. Hiç yürütme sorumluğunu taşımadığın ve fırsatım oldu ise de kabul etmediğim için bir az içim ferahladı ama muhalif olarak elimden geleni yaptım mı, mesela şeffaflık konusundaki direnişim yeter mi idi, sayıştay gibi mali denetim kurumları gibi hesap soracak yerlerin eli kolu bağlı kalmasına çözüm için çalıştım mı diye sorup durdum, hep. Şimdi gene kendimi sorguluyorum.

Halk sordu; bakalım o ne yapacak? Hepsine ders verdi. Milliyetçi olup kendini iktidarın değişmez sahibi sayan maskaralara da hadlerini bildirdi. Lakin yetmez. Devamı gelmeli. Meydanı dolduranlar kahvemize gelsinler de ben onlara gösteririm diye beklemeye geçmemeli. Partisi varsa oraya gitmeli ve uygunsa o partiden arkadaşlarını da götürmelidir. Partili değilse etrafına bir bakmalı. Görecektir ki oy simsarları vardır. Her seçimde etrafta dolaşır ve partilere oy satın  alır. Onlara gidip şartlarını söylemeli ve bir o parti adına ortaya çıkacağında şartların hesabını kendisinden soracağını söylemelidir. Muhalife de etkisiz yetkisiz mebusluğu sineye çekmediğini kanıtla da yüzüne bakalım demeldir.

İktidar partisi seni umursamadı. Bakma yüzüne dertleri biz de biliyoruz ve diğerleri de çare bulamadılar, biz bulacağız gevezeliğine. Madem ki TV’dan seni sallamadığını gösteriyor, senden korkmuyor demektir. Halktan korkmayanların seçilmişlerin olduğu yerde demokrasi olmaz, soygun sömürü azalmaz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin