Yakın dönem Kıbrıs parçasının önemli günlerindendi 28 Ocak. Uzun bir aradan sonra, parça yaşayanlarının taleplerini eyleme döktükleri, haykırdıkları gündü.
Ölü toprağının uzun süreğenliğinden, baharın müjdecisi gibi filiz veren misaliydi 28 Ocak. Bu bakımdan önemsenmesi gereken ve toplum tarihine kendini not ettiren gündü.
Sendikal platformun ön almasıyla, siyasi partilerin ve derneklerinde güçlerini en üst noktada katmaya çalıştıkları ve kattıkları “Varoluş Mitingi” bugün kendisini tartıştıran bir noktada bizi, kendisini anlamaya,öğrenmeye ve yön bakmaya çağırmaktadır.
Her ne kadar ekonomik talep anlatımlı bir miting olsa da, bunun siyasetten uzaklaştırılamayacak karakteri kendisini her halükarda ifade etmiştir. Dolayısıyla da, en az ekonomik dil kadar da siyasal dil karakterlidir.
Siyasal dil karakterinin olması; onun ortak payda yarattığı anlamına gelmemesi de, aynı zamanda onun zaafı ve hayatın daha sonraki süreçlerinde yol arkadaşlarının yol çatılarına çok erken varacağı anlatımıdır da.
Kimi diller, ekonomi pratiğine tekabül eden sorunları İrsen Küçük hükümetine ihale ederek konunun çözüleceği konumundayken ve burada da çözümün kendilerinin gelmesiyle, hükümet olmasıyla son bulacağı anlatım içerisinde dururken; kimi anlayışlar ve anlatımlarda sorunların çözümünün alternatif paketleri “Umut Paketleri” ile hal yoluna koyulabileceği noktasındadırlar.
Somuta şekillendirdikleri paketlerini hem Erdoğan hükümetine ve hem de Küçük hükümetine sunmaktadırlar.
Kıbrıs parçası işgal tarihinden bu yana devamlı olarak hergün ama hergün görülmüştür ki, hangi sorun olursa olsan, soruna getirilecek yaklaşım ya da çözüm; işgal gereklerine uyum sağlamadığı müddetçe çözüm olması şansını bir tarafa bırakalım, gündeme bile alınmamaktadır.
Dolayısıyla da “Varoluş Mitingi” adına uygun anlatım gerekçeleri ile ifade edilmeliydi.
Bu nokta da, miting içerisinde örgütlü öznelerden bazıları konunun siyasal gerçeklerine denk düşen askeri ve demografik işgalin var olan sorunların ana kaynağı olduğu, bu tarzda yaşama müdahale edilmediği müddetçe, sorunların çözülmeyeceği gerçeğini ifade eden afiş ve pankartları ile durumu gerçek noktasından deşifre etme çabalarındaydılar.
Parça siyasetinde; kimi anlayış örgütlenmelerini bir kenara bırakacak olursak, kalanların tamamının çeşitli dönemlerde ve çeşitli biçimlerde hükümet oldukları gerçeği hayatın inkar edilmezidir. Tam da bu noktada, sanki yeni bir şeyler söylüyorlarmış gibi kendilerini yeniden yeniden ısıtıp toplumsal kabule sunmaları sadece ironi olmaktadır.
Sendikalar; karakterlerinin olmazsa olmazı olması gereken ekonomik-politik-ideolojik üçlemenin geçmişte olduğu gibi 28 Ocak’ta da karşılarına çıktıklarına şahit oldular.
Sendikalar, üçlü mücadele karakterinde olması gerekirken kimi dönemlerde politik tavırları ile siyasal tespit ve tavır almaları kaçınılmaz olmaktadır. Hele ki, yaşadığı alanın ana aksı işgal gerçeği ise bu durumda sendikalar mecburen politik tutum alışlarını gerçekleştirmek durumunda kalırlar.
Dolayısıyla, “28 Ocak Varoluş Mitingi” iki ana başlık ortaya çıkarmış bulunmaktadır.
Şu ana kadar olduğu gibi, bundan sonra da; ada parçasında var olan, olacak olan sorunları kendi dar alanında olarak görüp, topluma yanılsamalar yaratıp baş çelişki saklanmaya devam edilecektir. Ve bunun devamı olarak hiçbir sorun çözüm şansına ulaşamayacaktır.
Ya da:
Sorunun ana kaynağının parçada ki askeri ve demografik işgal olduğu ve bunun devamı olarak kültürel yok edilişin, ekonomik yoklaşmanın ortadan kaldırılması programatiği ve pratiğini kendine ana hedef edip, kendini konumlandırması gerçekliğinin ete-kemiğe büründürülmesidir.
Unutulmamalıdır ki; baş çelişki kendisine uygun çözümlemeler ve pratikler geliştirilmediği müddetçe, kendi karakterine uygun sorunların üretilmesine kaynaklık etme huyundan asla vazgeçmeyecektir.