Kıbrıs’ın kuzeyinde birçok kez bizdeki herşeyin yalnızca bize ait olduğunu düşünürüz ama öyle değil…
Bugünler çok konuştuğumuz Maraş’ın hayalet şehir olması da dünyada tek örnek değil… Savaşın izlerinin hala sürdüğü başka şehirlerde var dünyada Kuneytra ve Ağdam gibi…
Suriye’nin Kuneytra kenti, resmi olarak Açık Hava Savaş Müzesi olarak adlandırılıyor ancak Suriyelilere göre Kuneytra, kötü geçmişi olan hayalet bir kent.
1967 yılındaki Suriye-İsrail savaşına (Altı Gün Savaşı) kadar yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı, hastanesi, okulu, kilisesi, camisi olan Kuneytra kenti bugün, savaşın bütün izlerini hala duvarlarında taşıyan harabe bir yerleşim alanı görünümünde.
Kuneytra ve Golan Tepelerinin İsrail tarafından işgal edilmesiyle sonuçlanan 1967 Arap-İsrail savaşı, o yılın haziran ayında altı gün sürmüştür.
İsrail, “Altı Gün Savaşı”nda Mısır, Ürdün ve Suriye’ye karşı savaşmış, Kuneytra ve Golan Tepelerinin yanısıra Gazze Şeridi, Sina yarımadası, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı da ele geçirerek topraklarını yaklaşık 4 katına çıkarmıştı.
6 yıl İsrail’in elinde kalan Kuneytra kenti, 1973’te Suriye tarafından geri alındı ancak Golan Tepeleri, İsrail’in işgali altında kalmaya devam etti.
İsrail çekilirken Kuneytra’yı ağır hava bombardımanı ile yerle bir etti. Hastane binasında ve çatısı ile temeli birleşmiş evlerde hava bombardımanının izlerini görmek mümkün.
İsrail’in çekilmesinin ardından yerleşime tekrar açılmayan Kuneytra kenti bugün, açık hava savaş müzesi olarak kullanılıyor.
Kentin dikenli tellerle bittiği noktada Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü (UNDOF) askerlerinin bulunduğu dar bir tampon bölge başlıyor. Tampon bölgenin hemen ardından başlayan İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’nde tarım yapan insanlar, çeşitli tesisler ve binalar çıplak gözle görülebiliyor.
Özel izinle ve Suriye polisi eşliğinde girilebilen Kuneytra kentindeki ağır hasarlı binalarda savaşın, İsrail’in ve Suriye’nin izleri aynı duvarda yer alıyor.
Golan Hastanesi olarak kullanılan binanın duvarlarındaki kurşun izleri, 7 kollu şamdan figürü ve Arapça silik yazılar dikkat çekiyor.
Suriye’nin İsrail ile barış görüşmelerine başlamak için ö nşartı olan Golan Tepeleri, Ortadoğu merkezli neredeyse bütün resmi görüşmelerde, toplantılarda ve deklarasyonlarda “İsrail’in işgal ettiği Golan Tepelerinden çekilmesi” ibaresi ile birlikte yer alıyor.
Birleşmiş Milletler’in (BM) çeşitli tarihlerdeki kararlarında da “Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından işgal edildiği ve İsrail askerlerinin Golan Tepeleri’nden çekilmesi gerektiği” belirtiliyor.
Halen çok sayıda Suriye kökenli kişinin yaşadığı Golan Tepeleri Suriye, İsrail, Lübnan ve Ürdün’e hakim bir noktada bulunmasının yanısıra verimli toprakları ve su kaynakları nedeniyle stratejik öneme sahip bir mevki olarak değerlendiriliyor.
Gazze’de Ölen Kuneytra’nın Doğmamış Çocuklarına Tanıklık
Sabri Kuşkonmaz’ın PEN Türkiye Merkezi internet sitesindeki 21 Ocak 2009’da Suriye ve Filistin’e yaptıkları ziyaret anlatan “Gazze’de Ölen Kuneytra’nın Doğmamış Çocuklarına Tanıklık” başlıklı yazısından:
Arap Yazarlar Birliğinden sonra Golan Tepelerine gittik. Şam’a yaklaştık, bir saat uzaklıkta bulunan, Golan Tepeleri işgal bölgesi sınırında bulunan Kuneytra;“Hayalet şehire” gittik. Bu şehir, işgal altındaki Golan Tepeleri sınırında, tampon bölgede. Halen Birleşmiş Milletler denetiminde. Girmek için önceden izin almak gerekiyor. Bizim izin sorunumuz da Arap Yazarlar Birliği çözmüş durumda. Şam’dan Kuneytra’ya iki motosikletli polis eşliğinde ulaştık.
1973 Savaşı’nda İsrail Golan Tepesini işgal. etmiş. Buradan Filistin’e giden yol da o tarihte kesilmiş. Golan tepeleri ile birlikte Kuneytra şehri de işgal edilmiş. Suriye Birlikleri sert çarpışmalarla kenti geri alırken, İsrail tüm kenti yerle bir etmiş. Tüm evler, binalar, iş makinaları ve dinamitlerle yıkılmış. O tarihte 50 bin nüfusu olan kentte bugün bir tane bile sağlam bina yok. Tamamı yıkılmış. Şimdi tampon bölgede kaldığı için yerleşim de yok, yaşam da yok. Kısacası tam bir hayalet kent. Kentin o tarihte hizmette olan 400 yataklı Golan Hastanesi’nin duvarları kalbur gibi kurşun deliği ile dolu. Kuneytra’nın dışında, iki yüzün üstünde köy de yine tamamen yıkılmış. Halen işgal edilen bölgede beş köy ayakta. Şimdi Gazze’de olanların yeni birşey olmadığını Kuneytra yıkıntıları gözümüzün içine sokuyor. Barışa ilişkin derin bir umutsuzluk ile. Hemen karşıda Golan Tepeleri, İsrail gözetleme merkezleri… Arap yazar dostlarımız kadim zamanların öykülerini anlatıyor bu yerlerde geçen. İsa peygamberin yolculuk güzergahını gösteriyorlar. Şimdi bu kentte, İsa’nın da Muhammed’in de evleri yıkılmış. Kilise ve cami ayrımı yapılmamış yıkımlarda. Ne okul, ne kütüphane ne başka bir şey. Güneşli bir günde, sert bir ayazda, insansız, yaşamsız kentin sokaklarında şaşkın şaşkın dolaştık. Burada çocuklar doğamadı, yaşayamadı. Kuneytra’da çocuklar doğmadı. Gazze’de doğan çocuklar öldü. Kuneytra bize gösterdi ki, Gazze’de ölüm son değil, daha nice çocuklar ölecek. Gazze’nin ve başka yerlerin; dünyanın doğmamış çocuklarını paranın iktidarı daha çok öldürecek.
(..)
Hava soğuk. Taş, beton, yıkıntı, soğuğun etkisini daha da arttırıyor. Karşımızda karlı Cebeli Şeyh, yani Şeyh dağları. Daha alt bölgede ise deniz seviyesinden 210 m. daha aşağıda. Taberiye Gölü. Şeyh Dağları 3114 m. ile Suriye’nin en yüksek bölgesi. Bu dağlar da yine işgal bölgeleri ve uzaktan görünen İsrail gözetleme merkezleri. İşgal, savaş gibi sözcüklerle anılmasa, inanılmaz güzel bir coğrafyada durduğunuzu fark ediyorsunuz.
Hayalet Şehir Kuneytra’dan hemen sonra Golan bölgesi içinde, Filistin’ giden yol var.. Yolun sağında dikenli teller. Yüz metrelik bir tampon bölge. Mayınlı arazi. Burası İsrail tarafından mayınlanmış. Daha ilerisi işgal edilmiş topraklar. Yoğun bir tarımsal çalışma yapıldığı görülüyor. Yolu, eski bir demir bariyer kapatıyor. Yolun 100 metre ilerisinde BM konuşlanmış. Onun da ilerisinde İsrail sınırı kapsı. Daha ilerisinde Filistin toprakları, Batı Şeria. Ama, ayaklarımızın altındaki ince yol, işlek bir kanalı değil, durağan bir hali temsil ediyor.
(…)
Gezdiğimiz bölge, tüm Ortadoğu’nun travmatik tablosunun bir özeti gibi.
(Yazının tamamı http://www.pen.org.tr/tr/node/1167 )
Karabağ bölgesindeki Ağdam, bir zamanlar 150.000’lik nüfusuyla hızla gelişmekte olan bir Azerbaycan kentiydi. 1993’te Ermeni Kuvvetleri tarafından işgal edilen şehir, şu anda bir hayalet kent…
Karabağ sorunu üzerine
“Karabağ, büyük bölümü bugünkü Azerbaycan ile Ermenistan arasında, güney bölümü İran içinde kalan, yaklaşık 18 bin kilometrekarelik bölgenin adıdır. Dağlık Karabağ ya da Ermenice tarihi adıyla ‘Artsakh’ ise bu bölgenin içinde 4.392 kilometrekarelik alanın ismi. Ermenilere göre Dağlık Karabağ’da MÖ 7. yüzyıldan beri Ermeni nüfusu ve kültürü egemendi. Azerilere göre ise Ermeniler Yunanistan’ın Teselya (Selanik) bölgesinden, Doğu Anadolu’ya gelip Urartuların egemenliğinde yaşayan, sonra da Kafkasya’ya göçen yabancı bir halk olup, bölgenin esas sahipleri kendileriydi, çünkü Azeriler Orta Asya’dan Avrupa’ya doğru göç ederken bölgedeki Derbent Geçidi’nden geçen Türk boylarının soyundan geliyorlardı.
1985’te ‘Glasnost’ (Şeffaflık) ve ‘Perestroyka’ (Yumuşama) diyen Mihael Gorbaçov’un iktidara gelmesi sonrası Dağlık Karabağ Ermenileri bağımsızlık için yeniden harekete geçti. 1987’de 75 bin imzalı bir dilekçe Gorbaçov’a gönderildi.
7 Aralık 1988’de, Ermenistan’da 28 bin kişinin ölümüne neden olan büyük depremden yaklaşık bir ay sonra, Moskova durumun vahametini anladı ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ni kendisine (merkeze) bağladı. Ancak, Azerbaycan’dan gelen baskılar üzerine tekrar fikir değiştirdi ve 28 Kasım 1989’da yönetimi yeniden Bakû Hükümeti’ne devretti. Merkezi hükümetin bu gelgitleri bölgenin zaten bozuk olan ‘kimyası’nı iyice bozdu. Bunun üstüne tüy diken olay, 13 Ocak 1990 Bakû’de 28 Ermeni 6 Azeri’nin ölümüyle biten olaylar üzerine 19 Ocak 1990’da Kızıl Ordu’nun olağanüstü hal ilan ederek Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ne ve Bakû’ye (karadan, havadan ve denizden) harekât düzenlemesi oldu.
SSCB Anayasası’nın 70. maddesine dayanarak ‘kendi kaderini tayin hakkını’ kullanma kararı aldılar ve 6 Ocak 1992’de Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını ilan ettiler.
Konun acı dönüm noktası Hocalı Katliamı oldu. Human Rights Watch (HRW) örgütünün raporlarına göre, 26-27 Şubat 1992 tarihlerinde Ermeni Ordusu ve Rus 366. Mekanize Alayı’nın saldırısı sonucu, aralarında 106 kadın ve 83 çocuğun da bulunduğu 613 Azeri sivil öldürüldü. Ermeni kaynakları ilk saldırının Azerilerden geldiği iddia etmeye devam ediyor, Azeriler ise tersini…
Ermeni Ordusu, Mart 1993’ten itibaren Kelbecer, Akdere, Agdam, Fuzili, Cebrail, Kubatlı ve Terter’i işgal etti yaklaşık 1 milyon Azeri yer değiştirmek zorunda kaldı…
(Özet Kaynakça:Svante E. Cornell, Small Nations and Great Powers: A Study of Ethnopolitical Conflict In The Caucasus, Ricmond, Surrey: Curzon, 2001;The Karabagh File, Documents and Facts on the Mountainous Karabagh 1918-1988, (Yay. Haz. Gerard Libaridian), The Zoryan Instutute, Cambridge, Toronto, Mart 1988; R. H. Dekmejian, “Soviet-Turkish Relations and Politics in the Armenia SSR,” Soviet Studies, Vol. 19, no. 4 (April, 1968): 510-525; Değişen Dünya Düzeninde Kafkasya, (Der. Okan Yeşilot), İstanbul Kitabevi Yayınları, 2005.)
Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi eş başkanı Kaan Soyak
Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi eş başkanı Kaan Soyak’ın Kasım 2009’da bölgeye yaptığı ziyaretle ilgili yazısından:
Savaşın belleklerimizdeki en belirgin simgesi Hocalı Köyü. Bu köyde 1992’de büyük bir sivil katliamın yaşandığını söylüyor tarih kaynakları. Seyahatimizin ikinci günü Hocalı’ya doğru yola koyulduk. Başkent Stepanakert’e 20 dakika uzaklıkta olan köyün ismi İvanyan olarak değiştirilmiş. Köyün girişindeki okulda bizi köyün muhtarı Boris Ghahramanian ve okul müdürü Gurgen Ghulian karşıladı.
Üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen köy hâlâ yerle bir. Azerilerin evleri neredeyse tamamen yıkılmış. Köye sonradan yerleşen Ermeniler, Azerilerin evlerinin taşlarını taşıyarak köyün yukarı kısmına yeni evler inşa etmişler. Köyde yaklaşık bin kişi yaşıyor.
Sohbetimize okulda başladık. “Siz bir felaketin yaşandığı topraklarda oturuyorsunuz. Anlatın neler oldu bu köyde?” diye sorunca önce okul müdürü atıldı, “Biz o dönem orada değildik, pek bir şey bilmiyoruz” dedi. Düşünsenize, bir savaşın simgesi olan köyün sakinlerine o savaşta orada yaşananlar doğru dürüst anlatılmamış!
Ardından muhtar girdi söze, bu defa Karabağlı bir Ermeni gözüyle şunları söyledi: “Ben Agdam’a yakın bir köyde yaşıyordum. 1992’de Azeriler köyümüzü yaktılar. Biz de buralara geldik. Hocalı üs olarak kullanılıyordu. Ermeni köylerine buradan saldırılıyordu. Bu nedenle Ermeniler köyü çevirdi. Sivillerin kaçması için bir koridor açtılar. Ancak savaş koşullarında ölen Azeri köylüler oldu. Yine de Azeriler propaganda yapıp 1000’ün üzerinde Azeri’yi kestiğimizi söylüyorlar. Oysa Ermeniler sadece askeri güçleri hedef almıştı.”
Hocalı’da neler oldu?
HocalI bölgedeki tek havaalanının olduğu nokta. Savaş sırasında Azeriler mühimmatları burada topluyorlardı. O dönem köy tamamen bir Azeri köyüydü. 26 Şubat 1992’de Ermeniler köyü çevirdi. Çıkan çatışmalarda yaklaşık 1300 kişinin yaşamını yitirdiği iddia ediliyor. Savaşın Ermeniler lehine sonuçlanmasının en büyük simgesi bu köyde yaşanan kıyım. Ancak Ermeniler anlatılanların bir bölümünün Azeri propogandası olduğunu, Hocalı’nın Ermeni köylerine saldırı için üs olarak kullanıldığını ve siviller için koridor açıldığını ileri sürüyorlar.
(..)
İşgal altındaki Dağlık Karabağ’daki Ermeni hükümetin Başbakanı Harutyunyan Hocalı katliamında sivillerin öldüğünü kabul ediyor ama ölümlere ‘Savaştaydık’ diye bakıyor
(..)
HOCALI’YI KABUL EDİYORUZ
Kaan Soyak: Azeriler ilk kurşunu sizin attığınızı söylüyorlar.
Harutyunyan: Azerbaycan kendi topraklarından Ermeniler’i temizleme politikalarına başladığında Nahçıvan’dan tamamen yok edildik. Sumgayt ve Bakü’de büyük kıyımlar oldu.
Kaan Soyak: Aynı şekilde burada da Azeriler’i siz kıyımdan geçirdiniz.
Harutyunyan: Bir – iki çatışma oldu ama bunlar asla Bakü ya da Sumgayt’taki kadar organize ve geniş çaplı değildi.
Kaan Soyak: Hocalı’da yaşananları inkar etmeyeceksiniz, değil mi? Ermeniler 1300’den fazla Azeri’yi öldürdüler o köyde.
Harutyunyan: Hocalı 1992’de, savaş sırasında yaşandı. Sivil kayıplar oldu. Kabul ediyoruz. Ama siviller için koridor açılmıştı. Azeriler Hocalı’yı başka şekilde anlattılar. Kendimizi savunmak için Hocalı’yı almaya mecburduk.
(Yazının tamamı http://www.tabdc.org/index.php?subaction=showfull&id=1259180364&archive=&start_from=&ucat=11,13&Lid=2)