YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı Doğrudan Ticaret Tüzüğü tartışmalarını değerlendirdi. Konu ile ilgili açıklama şöyle:
18 Ekim tarihinde Avrupa Parlamentosu AP Hukuk İşleri Komisyonu Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile ilgili görüşünü açıkladı.
Açıklamada dikkati çeken, ateşkes hattının AB’nin sınırı olmadığının vurgulanmasıdır (Cyprus’s north-south divide is not an EU external border). Bununla beraber açıklamanın daha ilk cümlesinden, Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile ilgili AP’nin red tutumu almadığı, bunun uygulanması, hayata geçirilmesi ile ilgili önerileri reddettiği anlaşılmaktadır.
Hukuk İşleri Komisyonu’nun açıklamasındaki “AB’nin Kıbrıs’ın kuzeyi ile ticaretinin AB’nin genel ticaret kuralları ile değil, AB’nin tek pazarı ve gümrük birliği kuralları ile idare edilmeli” denilen cümle aslında konuyu yeteri kadar açıklamaktadır.
Açıklamanın devamında “çünkü diğer türlü bir yaklaşım Kıbrıs’ın kuzeyinin AB’nin bir parçası olmadığıdır. Kıbrıs’ın kuzeyi Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin etkin kontrolünün dışında olması nedeniyle AB’ye 2004’te girişi sırasında geçici olarak bu kuralların uygulanması askıya alınmıştı” hatırlatması yapılmaktadır…
Zaten 21 Ekim tarihinde Komisyonun AP Başkanlığına gönderdiği açıklamanın başlığı herşeyi yeteri kadar açıklamaktadır; “Avrupalı Parlamenterler Kıbrıs’ın kuzeyini 3. Ülke gibi kabul edip yasal düzenleme yapmayı reddettiler” (MEPs reject legal treatment of the northern part of Cyprus as a third country)
21 Ekimde başkanlığa gönderilen açıklamada da zaten Kıbrıs’ın kuzeyindeki limanlardan AB ülkelerine ihracat yapıldığına vurgu yapılmaktadır. Eğer AP raportörünün verilerine inamazsanız dönüp DPÖ verilerine bakmakta yarar vardır.
DPÖ’nün son yayınladığı 2008 yıllığında dış ticaret tablosunda Türkiye’ye 41,8 milyon dolar ihracaat yapıldığı belirtilmektedir, diğer ülkelere ise 41,9 milyon dolar, bunun bunun 17,2 milyon doları AB ülkelerine! Türkiye’ye ihraacatımızdan daha fazlasını diğer ülkelere gerçekleştirmişiz!
Ama ithalatta tablo tersine dönmektedir. Yine DPÖ verilerine göre, mal satamadığımız Türkiye’den 1172,5 milyon dolarlık itahalat yapmışık ya da yapmaya zorlanmışız. Türkiye haricinde ise 508,2 milyon dolarlık mal ithal etmişiz, yarısına yakını yani 236,3 milyon dolarlık kısmı AB ülkelerinden!
Bu rakamlardan sonra kim ambargodan bahsedebilir?
İspanya’nın Kuzey Afrika’daki otonom şehirleri Ceuta ve Melilla ile Almanya’nın Helgoland adası ile de karıştırılmamasına vurgu yapılan AP başkanlığına gönderilen mektupta, buralarının gönüllü olarak gümrük birliği alanından ayrı kaldıklarına vurgu yapılıyor… Yani Mağusa’ya bu statünün verilmesi için Mağusa’nın gönüllü olarak gümrük birliği alanından ayrı kaldığını kabul etmemiz demektir ki bu da Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türkiye’nin müdahalesini görmememiz veya reddetmemiz anlamına gelir!
Tüm açıklamaların orjinallerini okuduğunuzda Kıbrıs’ın kuzeyinin ayrı bir yapı olarak değerlendirilemeyeceği derdinin anlatılmaya çalışıldığı rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Bu dert anlatma gereği nerden ortaya çıkmıştır? Demek ki birileri Kıbrıs’ın kuzeyine özel bir statüte verdirmek için uğraşmaktadır ve Avrupa Parlamantosu Hukuk İşleri Komisyonu da bunu bir kez daha reddetmiştir, yani daha anlaşılır hali ile Kıbrıs’ın kuzeyine tanınma talebi ve operasyonu bir kez daha duvara toslamıştır.
Birileri şimdi bu duvara toslamayı AB’ye karşı operasyona, Kıbrıslı Rumlara karşı şoven kampanyaya dönüştürme niyetindedirler…
Birileri talepleri olan tanınmanın bir kez daha reddilmesini, elinden oyuncağı alınan çocukların yüksek sesle bağırarak ve taşkınlık yaparak haklı gösterebileceğini sanmaktadırlar ki yanılırlar…
Kıbrıs’ta süren çözümsüzlüğün Türkiye-AB ilişkilerine yansımasından kaygı duyanların yaptığı açıklamaları da manipüle ederek, kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır.
Doğrudan Ticaret Tüzüğü aslında Yeşil Hat Tüzüğünün bir devamı, bir benzeridir, reddedilmesi mantıklı değildir. Tartışmada eksik olan, tartışmalardan saklanan konusu ise Kıbrıs’ın kuzeyinden mal çıkışı yapıldığında uygulanacak işlemlerdir yani Mağusa Limanının statüsüdür.
Bu noktada;
– Bir hava veya deniz limanının uluslararası ticarete açılması için ona sahip olan devletin bunu yasal olarak kararlaştırması ve uluslararası kuruluşlara bildirmesi şarttır,
– O limanda yapılan işlemlerin yasal olması ve uluslararası denetime açık olması şarttır, ve
– yasal olmadıkları için bir limana yasal olarak sahip olamayan bir çok tek yanlı bağımsızlık ilan etmiş bölge vardır.
Bu nedenlerle Mağusa limanının uluslararası hukuk çerçevesinde yasasallaştırılması uluslararası etkisi olan bir şeydir. Bu nedenle konunun hassasiyeti buradan kaynaklanmaktadır ama birileri yüksek sesli bağırarak bunu örtme uğraşına girdiği anlaşılmaktadır…
Bu noktada ortada iyi niyet varsa Mağusa Limanın AB denetimine verilmesi ve bu çerçevede Doğrudan Ticaret Tüzüğünün uygulanması en makül olandır. Bu noktada Maraş’ın da yasal sahiplerine iadesi ve Mağusa Limanın açılması önerisinin hala masada olduğu ve uygulanabilirlik açısından en makül önerinin bu olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır.
Kıbrıs Türk liderliğinin ve Türkiye’nin bu konularda iyi niyetli olmadığı açıktır. Geçmişte konunun biraz ciddiyetle tartışılmaya başlandığı koşullarda hemen masaya Ercan ve Girne’yi de sürdükleri unutulmamalıdır.
Hedefleri, Doğrudan Ticaret Tüzüğünü de kullanarak tanınma ile ilgili bir adım daha atabilmek, Kıbrıs’ın kuzeyindeki statükoyu derinleştirmektir.
YKP, Kıbrıs’ta bir çözümün aciliyetine bir kez daha vurgu yapar, bu ve benzeri anomalilerin ortadan kalkmasının yegane çözümünün Kıbrıs’ta bulunacak bir antlaşmaya bağlı olduğuna olan inancını tekrarlar…