yaklaşımlarYılmaz ParlanMARAŞ – MAĞUSA! (1) - Yılmaz Parlan
yazarın tüm yazıları:

MARAŞ – MAĞUSA! (1) – Yılmaz Parlan

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

İlahi bir dilde söylemek gerekirse toplum olarak günahlarmızdan arınmanın zamanı gelmedi mi???

Geçtiğimiz hafta, çeşitli mesleklerden bir grup insan, “yurttaşlar insiyatifi” adı altında Maraş’ın yasal sahiplerine iadesini, BM gözetiminde dünyaya kapılarını açmasını ve Mağusa Limanı’nın da AB kontrolünde çalıştırılmasını talep etti.

Bir önceki yazımda Hippilerin meşhur “Savaşma, Seviş” sloganına atıfta bulunmuş “Barışın çocukları mı olacağız, yoksa birilerinin çocukları mı olacağız” diye sorgulamış soğuk savaşın anahtarını kıran Çiçek Çocukları’nı yazmıştım.

“Samimiyet testi için bir fırsat…”

Evet, işte size bunu test etmek için bir fırsat! Siz buna bir samimiyet testi de diyebilirsiniz! Ne kadar barış istiyoruz? Barışa ulaşmanın yolunun komşumuzun malına, mülküne, değerlerine saygı göstermekten geçtiğinin ne kadar farkındayız? Maraş, 74’den beridir kapalı duran bu hayelet kent, sadece bir insanlık ayıbı olarak karşımızda durmuyor. “Elm Sokağı’nda Kabus”un da gerçek yüzünün simgesidir.

Bu ayıba son vermek, dünyaya bir insanlık borcumuz olduğu gibi, Freddy’i geldiği yere göndermek ve onu tarihin karanlık sayfalarına gömmek de artık elimizde.

***

Mağusalı bir Kıbrıslı olarak, Maraş’ın yasal sahiplerine iadesini başından beri savunmaktayım. Bu konuda atılacak bir adım “Pandora’nın Kutusu”nu da açacak, bütün taşları yerinden oynatacak. Kıbrıs sorununda sona doğru adımlar atmasını sağlamakla kalmayacak, bugüne kadar barış havarisi kesilen siyasi partilerin sadece maskesini düşürmeyecek, rejimin gizli birer neferleri olduğunun da açıkça delili olacaktır.

***

Deklarasyonun gündeme gelmesiyle birlikte Meclis’teki siyasi partilerimiz hemen harekete geçmiş ve papağancıklar gibi “Maraş bütünlüklü çözümün parçası” diye itiraz etmişler. Bu söylemleriyle, kendilerini de ele vermişlerdir. İşte gördünüz; ana muhalefet partisi önce itiraz etti, tepkiler üzerine tornistan edip Maraş’ın BM gözetiminde açılmasına yeşil ışık yaktı. Ama araya çaktırmadan deklarasyonun dengesini bozacak başka öneriler ve maddeler de sıkıştırdılar. E, onlara sormak lazım: Hangi bütünlüklü çözümün parçası a efenidogolar? Bu masala artık herkesin karnı tok. Bu söylemlerinizle bir zamanların ruhani lideri Rauf Raif Denktaş’la aynı masalı okuduğunuzun farkında mısınız? Kaldı ki size ait olmayan bir kenti rehin tutarak sözde pazarlık konusu yapmak hangi ahlak ölçüleri ile bağdaşır?

Bu davranış biçimiyle, bir insanın kafasına silah dayamak arasında ne fark var, söyler misiniz? Maraş’ı bir santaj aracı olarak kullanmak, barış söylemlerinizle çelişmiyor mu?

***

Kapılar bir bir açılırken ve en tantanalı kapı Lokmacı barikatı açılıp esnaf lehine 43 milyon Euro artı değer yaratılırken ve son olarak da buna Yeşilırmak kapısı eklenirken, bütünlüklü çözümü takıntı haline getirip Maraş’ın yasal sahiplerine iadesine bizi çözümden uzaklaştırır bahanesiyle niçin karşı çıkılır? Bütünlüklü çözümü beklemeksizin, Maraş’ın BM gözetiminde yasal sahiplerine iadesi hususunda, 19 Mayıs 1979’daki Denktaş-Kiprianu arasında imza edilen “10 Point Agreement” ten başlayarak sayısız BM Güvenlik Konseyi kararı mevcut olduğunu birer siyasi parti olarak ne çabuk unuttunuz! Ve neden her yerde yeni kapılar açılırken Mağusa’da İkibuçuk mil kapısı haricinde, mesela Derinya kapısının açılmasını konuşmuyorsunuz? Halbuki Derinya’da açılacak bir kapı, kilidi çevirmekle kalmayacak Maraş’ın yasal sahiplerine iadesiyle birlikte barış üzerindeki esaret zincirlerinin tarihin çöplüğüne atılmasını sağlayacaktır.

***

Değerli okurlar bütünlüklü masal çözümlerine inanmayınız. 36 yıldır söyledikleri koca bir yalandır bu. Dikkatinizi çekerim, Maraş’ın yasal sahiplerine iadesi bizi sadece tüm dünya ile barıştırmayacak, aynı zamanda Kıbrıs’ta son bölünmüş iki şehirden biri olan Mağusa’yı da bütünleştirecektir. Bütünlüklü çözümün parçasıdır diyerek Maraş’ın rehin tutulmasını istemek siyasilerimizin ve TC’nin hiçbir şekilde çözüm istemediklerinin kanıtıdır da. Her yıl aynı teraneyi dinlemekten usanmadınız mı: “Yıl sonuna çözümü hedefliyoruz”. Yıl sonu geldiğinde ise: “Baharda Çözüm”. A gözüm, bu kaçıncı bahar? Baharları saya saya ömrümüzün baharı kalmadı. Haçana bir tarihlerin peşinden bizi koşturtacaksınız? İşte size Maraş, tarihi de siz belirleyin!

Toplum olarak günahlarımızdan arınma zamanı gelmedi mi???

Hamiş: Önümüzdeki haftalarda Maraş’ın açılması ve bölünmüşlüğün son bulmasıyla birlikte bölgeye katacağı sayısız yararları, Kıbrıs sorununun önemli kilometre taşı olan Maraş’ı işlemeye devam edeceğiz…

TATAR’IN İNDİRİM TALEBİ…

Maliye Bakanı Ersin Tatar, esnaftan, dövizin düşüşüne vurgu yaparak fiyatlarını düşürmesini istedi. Sayın Tatar’ın bu talebinden çarşıyı hiç dolaşmadığını, zamanını Bakanlıkla ve yemeli içmeli otellerdeki toplantılarla geçirdiğini düşünüyorum. Yoksa böyle bir şey söylemesi mümkün değil. Bilmiyorsa söyleyelim: Esnaf zaten 12 ay indirimde bay Tatar. En azından yolda arabanızla giderken başınızı uzatıp baksanız tüm vitrinlerde % 50 ve üzeri indirim yaftalarını göreceksiniz! Esnaf fiyatlarını da, donunu da çoktan indirdi, teslim bayrağını çekti! Sayın Bakan indirim talebinde bulunurken yükselttiği fonları ve dolayısıyle vergileri gözden kaçırmaya çalışıyor. “Türk tarafından alışveriş yapın, bizde her şey daha ucuz” söylemi havada kalıyor. Krize giren bütün ülkeler piyasaya para pompalayıp, temel gıda maddelerinde indirime giderken, bizde temel girdi maliyetleri bir acayip yükseltiliyor, emeklilerden dahi vergi alınması ve ikramiyelerine göz dikilmesi ise her şeyin üzerine tuz biber ekiyor. Sayın Tatar bu ekonomik politikaları nereden ve kimden öğrenmiş acaba? Öğrenimini gördüğü İngiltere’de hangi okulda bu uygulamar öğretilir? Yoksa babacığından mı ata yadigarı öğretiler aldı? Bizde tasarruf naraları havada uçusurken, Türkiye’de emeklilerin ve kamu sektörünün maaşlarına enflasyonun çok üzerinde bir zam geliyor. TC hükümetleri kendi memleketlerinde bize dayattıkları politikaların aksini uyguluyor. Bizde yaşananlarsa ekonomik sorundan ziyade siyasi dayatmalar ve taşıdıkları nüfustan kaynaklanıyor. Yapılan uygulamaların denk bütçe ile uzaktan yakından ilgisi yok. Bu politikaya önceleri büyük destek veren esnaf kardeşlerimiz golü yemiş ve bir anlamda kendi kalelerine gol atmış vaziyette. Esnaflık bilincinden yoksun olan esnaf kardeşlerimiz insanların maaşları tırpanlanıp da alışveriş yapan kitlenin çarşıdan kopmasıyla soğuk duş etkisi yaşıyor. Ama İngilizin deyimi ile “Too late my love.” Üyesi oldukları Esnaf Odaları ise üyelerinin hakkını aramaktan uzak, sermayeyle kol kola girmiş, ticari bankalarla halay çekip, GSM operatörleri ile vals yapıyorlar. “Oda’ya üye olun, indirimden faydalanın ve krediyi de kapın”. İşte esnaf böyle tuzağa düşürülüyor. Halbuki yapılması gereken küçük esnafı büyük sermayeden koruyacak düzenlemelerin sağlanması için mücadele etmekti.

Faizlerin ve diğer girdi maliyetlerinin bu düzeyde yüksek olduğu bir ülkede kredi alsan ne yazar, almasan ne yazar? Önemli olan ticaretin altyapısını sağlamlaştırmak.

Hepimize geçmiş olsun…

BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

Tıp-İş Başkanı Dr. Erol Şehirlioğlu, 2008’de dönemin hükümetinin “Kayıt altına alıyoruz” diyerekten TC’li nüfusa ardına kadar açtığı kapılardan sonra yılda 100.000 kişiye hizmet veren hastanelerimizin bügünlerde yılda 700.000 kişiye hizmet verdiğini ifade etti. Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Cemil Çicek’e ithaf olunur.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin