Türkiye’deki ücretler bile yetmiyor, daha düşük ücretli aranıyor. Çünkü ücret düşürmek yeterli değil. Maliyet unsurlarından diğerleri de önemlidir. Örneğin Mağusa limanından gelen bir mal Limasol’dan gelene göre iki misli masrafa mal oluyor. Gideni demiyorum yani ambargo falan olmayan ithalat malının üzerindeki taşıma yükünden bahsediyorum. Tabii komşu ülkede rüşvet vermeden mal indiremiyorsan onun da ayrı maliyeti olur ama Türkiye’yi de gözden çıkaracak değiller herhalde. Ona göre mal üretecekler. Esas olan Mağusa limanının neden pahalı olduğudur. Deniliyor ki zamanında mal indirilmez, hep fazla mesaiye bırakılır çünkü memurlar ek mesai almak isterler. Hükümetlerarası kavga sebebi olabildiğine göre haklıdırlar. Ancak çare vardır. Ona çare bulamadın da ek mesai ödemeyerek ekonomiyi mi kalkındıracaksın! Çare bul ve mesai saatlerinde kimin ne yaptığını denetle. Denetleyemezsen zaten çekip gitmelisin.
Reel sektör yani ekonominin kendisi desteklenmeliymiş. Ekonomi desteklenecekse ki destekleyecek? Ekonomiden para çıkmıyorsa para nerden bulunup da ekonomiye verilecek? Ekonomi ancak kısmen bir tarafından alınıp diğer tarafında verilerek desteklenebilir. Türkiye her şeye destek olabileceği iddiasıyla reel sektörü destekleme fonları icat etti. Veriyor. Lakin bu ekonominin batak olduğunun itirafından başka bir şey değildir ve olumlu bir sonuç verecek değildir.
Reel sektör ne imiş? Et ithal edersen kasaplar ve hayvancılar ayaklanıyor mu? Öyleyse ithal et için beşe ithal etmek ve üzerine üç koyup hazineye üç kazandırıp yerli etten daha ucuz satılamayacak hale getirmek demek olan fon uygulamasını başlatmak gerekli imiş. Anlıyor musunuz sanayi odasının sanayisi ne imiş? Anlıyor musunuz serbest rekabet ne demekmiş?
Sanayi odası sanayi diye ithal veya yerli kıymadan pastırma yapmayı bize yutturacak ama onu bile devletten yerli sanayiyi destekleme politikası içine sokacak. Bakkal mı esnaf mı tüccar mı fabrikatör mü nedir bir türlü sınıflamaya bile sokulamayan işler için uluslararası ekonomi sohbetlerini kullanmak moda olmuş bir kere. Bunların arasında bize biçildiği söylenen ama aslında biçildiğini baçımıza gelecekleri tahmin ederek iddia ettiğimiz akıbet.
Ne olduğu ise belli. Madem göç devam eder bu toplumun nüfusu azalırken Kuzey nüfusu artar sonumuzu görüyoruz demektir. Kim ne derse desin eşeğin kaç dişi olduğunu anlamak için kardinal onayı almaya gerek yok. Açarız ağzını sayarız.
Şimdi bize anlatılan devletin giderlerini karşılayamayan bu hükümetin yardımına koşarsak ve arkasından KİT’lerden kurtulursak ekonominin uçacağıdır. Buna niye inanılsın ki! Çünkü bu masalı anlatanlar ayni gün bize bu halkın vergi vermek istemediğini ve özellikle özel sektörün vergi kaçırma şampiyonu olduğunu da anlatıyor. Öyleyse vergi vermeyen bir özel sektör neden yeni yatırımlarla ekonomiyi arttırmıyor? Kimi bekliyor? Hangi KİT onlara kaksız rekabet yapıyor ki yatırım alanı bulamıyor.
Ayni zamanda KTHY battı diye kapısına kilit vuruldu ve özel sektörün önüne yeni bir alan açıldı ama boşluğu doldurma için yerli biri çıktı mı? TÜK kapatılırsa veya ETİ kapatılırsa hangi haksız rekabetten kurtulacaklar da özel sektör erbabı yeni ve parlak yatırımlarla ülkeyi kalkındıracak?
Bize martaval okumasınlar. KİT’lerden kalanlar kimseye haksız rekabet etmiyor. Onların yerini dolduracak özel sektör de çıkmayacak.
KTHY uçuşları durdurur durdurmaz bilet fiyatları tavana vardı. Derler ya etkili bir idarenin denetiminde özel kesim en verimli çözüm olurmuş. Hade öyleyse biri bize izah etsin bu hükümet ne önlem aldıydı halkın soyulmaması için? Bizi aptal yerine koyuyorlar kanmayalım.
Bizi sindirdiler ama bunu aptal rolünü oynayarak yapmamıza gerek yok. Kanmadığımızı göstererek de yapabiliriz. Mesela, bizi umursamıyorsunuz, sıkıntıya düşen gider başka ülkede ve mesela Türkiye’de yerleşir diye aklınıza geleni yapıyorsunuz ve yaptırıyorsunuz ve eminsiniz ki Rum korkusu diye bir hastalıktan muzdarip olduğumuz için size dur demeyeceğiz onun için boyun eğiyoruz deyin. Yoksa Kıbrıs sorunu öyle bir duruma geldi ki artık görüşmelerden olumsuz bir şey çıkmaz. Garantörlük de tarihe mal oldu. Bir çözüm olsa bir daha asker yollamaya gerek olmayacak yollama olanağı da olmayacak böyle bir konu da konuşulmayacak. Buna rağmen biz kuyruğu kıstırdık bizi zamanla eritecek ve daha iyi bir hayat için gittiler deyip evladımıza elveda diyerek kahve dedikodularına münhasır şikayetlerle vaktimizi geçireceğiz deyin.
Nasıl olur da anlamazsınız sonunuzu? Anlamamak olanaksız ama sorun etmemeyi kabul edemiyorsunuz. Kardeşim, Türkiye yöneticilerine göre sen herhangi bir Türksün. Denktaş’ın dediği gibi hasbelkader yani kaderin bir ürünü olarak Kıbrıs’ta bulundun. Etle tırnak bir birinden ayrılmaz gibi sizi ayırmak olanaksız. Tamam siz de ayrılmak istemezsiniz değil mi? Yani Türkiye sizi terk etse işiniz bitti değil mi? Öyleyse yapacak bir şeyiniz yoktur. Ya başka şansınız olduğunu bilecek ve anlatacaksınız; yoksa size kulak asmadan bildiklerini okuyacaklar ve tükeneceksiniz. Öyle bize saygı gösterin diyecek ve nüfusunuzun yok olmasına neden olan politikaları uygulatmayacaksınız diye bir şey olamaz. Elçinin Kıbrıslının karakterinin korunmasına önem verilmeli demesine kapılmayın kelaynakları da koruyorlar ama kaç tane kaldığı önemli hâkim olduğu yerlerde egemenlikleriyle ilgilenen yok.
Bizi de numune diye gösterirler yeter de artar da!
Ada’nda yaşamak ve söz sahibi olmak istersen yani toplum olarak bir varlığa sahip ve onu korumak istersen Rum’dan korkup boynunu kasaba uzatmayacaksın.