Usul usul yaklaşıyordu, köpüğüyle sahile. Sessizliğinde aşkın nağmeleri, aşkın tınısı vardı.
Kuçaklamaya hazırdı, kirlenmişse hayatı, kirlenmişse aşkı. Temizlemek için temizde tutmak için.
İniltilerinde söylemişti, aşk bende yaşanır, güç bende kazanılır.
Unutmayın ki, Klopatra’ya da ben verdim; ölümsüzleşen aşkı, hayatı.
Zaman zaman vuruyorsam kıyılarınız, kıyılarınızı,
Bilin ki, bu öfkemdendir. Öfkem yaşama duyarsızlığınızadır. Öfkem kendinizi bilmemenizedir.
Ben aşk tanrısıyım,
Ben barış tanrısıyım.
Kıyılarınıza çarpışım hiddetimse,
Öfkemse, ben savaş tanrısıyım.
Ben diyarlarınızda sizleri koruyan, kollayan, birazda iltimas geçen tanrılarınızım.
Ben sizim.
Sunaklarımdan için, için ki ölümsüzlüğün sadece yaşamak, var olmak değil; yaşamda iz bırakma, var olmakta iz koymak olduğunu bilin.
Diyarım, nasıl ki sizler için yaşamsa, aynı zamanda başka baksa diyarlara, yaşamaya gerekenleri aktarandır da.
Verdiğim nimetlere, vermediğinizde değer; kuraklık getirdim, açlık getirdim.
Bilmediyseniz kıymetini, size verdiğim yaşamın. Aldım elinizden bakmanızı.
Nasılsa fark etmezdi!
Ha bakmışsınız, ha bakmamışsınız.
Ha görmüşsünüz, ha görmemişsiniz.
Kızdığımda;
Gezdirirdim öfkemi. Dağlarınızda, bayırlarınızda, ovalarınızda.
Gezdirdim ki, beni gelecek içinde anlayın.
Bazen; taş taş üstüne koymazdım, viran ettim yerlerinizi.
Ama ben tanrıydım.
Aldığınızda benden dersleri, yine sevdim sizleri.
Bereket oldum sizlere,
Umut oldum sizlere. Gelecek oldum, sizlere.
Ben tanrıydım, sizde oldum.
Bana geldiler, başka diyarlardan.
Yeni tanrılar. İsimlerini yeni öğrendiğim tanrılar.
Nifak, tarzlarıydı.
Koymuştular aranıza huysuzluğu, kötülüğü.
Artık bir tanrınız daha vardı. Verdiğinden sadece kötülük çıkan.
Zamanla öyle çok geldiler ki, Bende unuttum isimlerini, sayılarını.
Düşündüm. Dedim ki; biz galiba eskidik, yaşlandık. Vermesek de yerimizi, onlardan bize yer kalmamıştı, yerimizde.
O kadar çok gelmişlerdi ki, zamanı gelmişti. Gittik. Bizde bu diyardan.
Hükmü yeni tanrılar veriyordu.
Usul usul koynumuza sokulan köpükler, artık fısıldamıyordu aşkı.
İnci gibi kumsalında yıldızlar parlamıyordu.
Ben, gecenin karanlığında aydınlıktım. Aydınlıkta karanlık oldum. Öfkeden, kinden, husumetten, nifaktan.
Ben, karanlıkta kaldım, aydınlıkken.
Bir tanrı geldi.
Gökyüzünden. Işıklarıyla, ışık huzmeleriyle.
Barış tanrısıyım, özgürlük tanrısıyım, dostluk tanrısıyım, kardeşlik tanrısıyım dedi.
Bir farlıydı bu tanrı.
Gökten gelirken tüm ağırlığıyla, bırakıyordu kendisinden nokta nokta parçalar.
Gürleyen sesiyle kulaklarımızı patlatırken, ağzından çıkan her söz; ateş oldu, şimşek oldu, yıldırım oldu.
Yağdı üzerimize. Tüm gücüyle.
Farklı bir tanrıydı bu!
Gövdesi çıkmaya başladı denizden. Hani bana usul usul koşan denizden.
Acayipti halleri!
Hep ateş kustular, öfke kustular.
Barış derken, dostluk derken, kardeşlik derken; soktular bağrıma hançeri.
Akıttılar kanımı diyarlarımda. Soktukları hançer ayrılık oldu topraklarımda, düşmanlık oldu yaşamımda.
Değildi, sizler gibi. Yeni gelen tanrılar.
Hepsi aç gözlüydü, hepsi talancıydı.
Hele bu,
Hele bu. Bir farklıydı onlardan.
Geldiği yerden varmış sabıkası.
Eserken de oralarda; şiddeti varmış, öfkesi varmış, kan varmış.
Oralarda da bereketi yokmuş. Bereket getirmezmiş. Bereket bilmezmiş.
Çitlerle çevirdi beni. Bağrımı ayırdı bir o yana, bir bu yana. Kan sızdırdı canımdan.
Beslerken ben kendini. Ne çok gönüllüsü varmış, mürit olmaya.
İstekliydiler ona. Onu semirtmeye, onu canımıza salmaya.
Ve sanki oymuş gibi, dolaştılar yıllarca aramızda.
Gözleri andaydı müritlerinin. Başlarını okşasın, sırtlarını sıvazlasın diye.
Ha birde
Onu beslerken kucak,kucak. Kaslındı kendilerine de minnacık bir kucak.
Bir başkaydı bu tanrı!
Semirdikçe sıkıldı yumruğu. Akmamaya başladı verdikleri.
Beslendikçe kendisi, akan sadece damla oldu.
Şıp, şıp.
Dönmemeye başlamıştı nafaka. Ödenemez borçlarda bam başka.
Yükselmeye başlamıştı. Bedenimde ki sesler.
Biz ne olduk, niye böyle olduk.
Hep suçlamışlardı. Şimdiye kadar, kendilerine gelen kötülükleri.
Sorgulamazlardı kendilerini.
Hep munistiler.
Ve artık, tutamayacaklardı aynayı, başkasına.
Lazımdı ki, aynaya kendilerinin bakmaları.
Baktılar aynaya, gözü kendilerini gördü.