Herkes kendince bir yılı değerlendirmekte…
Sol soslu demokrat hükümetin yaptıklarını, onların ajanslarından, onlara yakın gazetelerden okumakla yılı anlamamız olanaklı değil…
Nerden başlamalı, acenta seçimlerinden ve acentabaşının değişiminden mi başlamalı bilinmez…
Acentabaşı değişmiş…
Ne değiştiğini kim anlatabilir?
Acenta seçimlerinden sonra yeni lokal hükümetin, SALT yada Türkçesi ile Türkiye’nin yerel alt yönetimi olmadığını, Türkiye’nin acentası gibi hareket etmediğini kim söyleyebilir?
TC Elçiliği önünde her gün kuyrukta bekleyen yüzlerce kişinin Türkiye’nin herhangi bir ilindeki vali konağının önünde bekleyenlerden ne farkı var? Elçilik mi, vali konağı mı? Fark gören var mı? TC Yardım Heyeti’nin, yerel alt yönetimi temsilcilerini de atlayarak, belediyelerle işbirliği geliştirmesini kim, nasıl yorumlayacak? TC Yardım Heyeti’nin Sektör sorumlularının imzaları olmadan TC’den gelen yardımdan tek kuruş harcama yapılamamasını, kendine bakan denmesini uygun görenlerin üstünde yer almasını nasıl kelimelendireceğiz? Sivil Savunma Teşkilatı’nın hala daha aysbergler gibi büyük kısmını yerin altında saklamasını, radyosuyla, iletişim araçlarıyla sivil yaşama direkt askeri müdahalede bulunmasını kim açıklayacak?
Tüm bunların hala daha ayakta kaldığı koşullarda ‘demokrasi gelişiyor’ mu diyeceğiz?
Bu sene de Lefkoşa sokaklarından tanklar, tüfekler geçti. Yine 40 bin asker muhtelif şekillerde yollara dökülerek kendilerini bir şekilde hatırlattılar. Yine askeri törenler medyanın baş köşesinde yer aldı, yani askeri bir rejimle yönetilmenin tüm ağırlığı bu yılın da üstüne çöktü, yine de sivilleşiyor muyuz?
KTHY çalışanları Ercan (Timbu) Havaalanı içinde özel tim tarafından döne döne dövüldü, KTOEÖS grevi döne döne ezilmeye çalışıldı, DAÜ-SEN’ciler kendi üyelerinin lincine uğratılmaya çalışıldı ve sol soslu medya ‘tam da turizm sezonda eylem mi olur’, ‘tam da sınavlar sırasında grev mi yapılır’ manşetleri attılar, bu mu ‘emeğin en yüce değer’ olması? Eylem dediğin kimsenin olmadığı saatlerde, mümkünse gece yarısından sonra mı yapılmalı?
Ülkede hiçbir işgücü planlaması yapmadan, Kıbrıs’ta yaşayan insanların emek alanlarının tespitine gitmeden, ülkeye bir şekilde girmiş, yıllarca kaçak yaşamış insanlara, hiçbir kritere tabi tutmadan çalışma izini verilmesi mi zafer? Peki bu ülkenin gençleri? Bu ülkenin insanları? Bunca çalışma izni dağıtılırken soran oldu mu ki, ‘bu meslek dallarında işsiz kaç kişi vardır ama ucuz işgücünden ötürü çalışamıyor’ diye? Sol soslu hükümetin emekten yana uygulaması bu mu?
Yerel yönetimin bütçesi de geçti, kim neyi sordu? Kamu yararı olan hizmetlerin ücretsiz olmasını kim talep etti? Hade onu unuttular ya hükümetçiğin harcamalarını kim kontrol etti? Bütçede olmamasına rağmen hükümet ‘bütçeden’ paralar harcayıp yeni geçiş noktaları inşa etti, bu transferi nasıl yaptı? Yürütmenin, yönetimin kararı olmadan, yani bakanlar kurulunun, meclisin kararı olmadan böylesi işler yapmaya hakkı var mı? Gerçekte bir meclis var mı? Eline, belli aralıkla gelmesi gereken raporlarla denetleme görevi yapması gereken vekiller, bu raporların çoğunun gelmemesi veya gelenlerin de işe yaramamasına rağmen eğer kendilerini inkar edercesine her şeyi hükümetçiğe havale etmişse gerçekten meclis ve vekilleri var denebilir mi?
Her gün kavgacı bir ses tonuyla ‘gavurlar’, ‘rumlar’ diye açıklama yapanlar mı barışçı? Geçiş noktası açılmasını bile kavgaya dönüştürebilen başka bir liderlik olabilir mi? ‘Sıkıysa açsın’ gibi açıklamalarla mı çözüm bulacağız? 3 Ekim yanaşıncaya kadar Türkiye’nin ağzına bakıp kımıldamadan oturanların, arifesindeki ataklarına çözüm girişimi mi deyeceğiz?
Çok zor bir yıl geçti, çok…
***
Güney coğrafyasından da karamsar resimler düştü belleklerimize..
Aynı şekilde, Larnaka havaalanındaki eylemi de oradaki sol soslu hükümet ‘bu saatte eylem mi olur’ diye eleştirdi, orda da eylemciler tartaklandı…
Orda da sokaklarda tanklar, tüfekler yürüdü..
Orda da geçiş noktaları konusunda kavgalar çıktı…
Umutlu bakmak için yarına, çok iyi bir yıl değildi…
***
Yeni Kıbrıslılar yine varlarını, yoklarını ortaya koymaya çalıştılar, umutsuzluğu umuda çevirmek için…
20 Şubat’ta acenta seçimine hayır dediler…
17 Nisan’da acentabaşı seçime de hayır dediler…
Eylemleri ile toplumun gündemine bir slogan daha getirdiler: “sokaktan iktidara”…
Ledra konusu var gücü ile tartışılırken Aralık’ta, yaptığı ‘silahsızlandırılsın’ açıklaması ile bir kez daha kendi gündemini dayattı, kamuoyunun ve siyasetçilerin gündemini değiştirdi…
Kıbrıs sorunu konusundaki açmazın aşılması için yeni önerilerini açıkladı ve sivil toplum örgütlerine ziyaretlerinde bunları tartıştırdı…
Umutsuzluğun olduğu her yere umudu ile gitti, şovenizmin olduğu her yere ‘halkların kardeşliği’ sloganını taşıdı, teslimiyetçi, pasifist hareketlere karşı direniş çağrılarını hiç eksik etmedi ama gücü kadarını, olanakları kadarını yapabildi…
***
Zor bir yıldı, yine de yeni geleni dönüştürmek elimizde…
Dünyanın dört bir yanından direnenlerin zaferleri yansımakta haberlere, Bolivya en son geleniydi…
Neo liberallerin kalelerinden, Dünya Ticaret Örgütü toplantısından ötürü,Hong Kong’da bir araya geldi küresel saldırıya karşı direnenler, DTÖ icazetli politikacıları orda da yalnız bırakmadılar inatçı eylemleri ile…
Komutan yardımcısı Marcos ‘öteki kampanyayı’ başladığını ilan etti, bir kez daha maskenin ardındaki yüzleri ile yaşama gülümseyerek, ‘silahlı olduğumuz için bizim kontrolümüzdeki bölgelerde demokrasi gelişmiyor, katılımcılık sağlanamıyor” dediler ve kontrolleri altındaki tüm bölgelerdeki yönetimlerden çekildiklerini açıkladı. Ve yollara düştüler bir kez daha Meksika’yı değiştirmek için, bu kez silahsız… ve peşlerinde, yürekleri ellerinde binlerce zapatista taraftarı…
Latin Amerika tarihi değişiyor, Avrupa’nınki de öyle… Avrupa Sol Partisi ilk kongresini gerçekleşti ve bir kez daha ‘başka bir Avrupa mümkün’ çağrısı yaptı, tüm neo-liberal dayatmalara karşı… Bu Nisan’da Atina’da buluşuyor Avrupa Sosyal Forumu, yürekleri ve inatçı mücadeleleri ile ‘başka bir dünya mümkün’ diyenlerin buluşması..
***
Kıbrıs’ı da değiştirebiliriz…
Ankara’nın acentasına karşı, Dünya Ticaret Örgütü icazetli yönetime karşı biz de sokağı kazanabiliriz…
Bugünü değiştirmek mümkün, yeni bir Kıbrıs mümkün; yeter ki isteyelim…
Yeter ki isteyelim, kazanan biz olabiliriz…