Kimine göre bu son mutlak Mayıs öncesi olması gerek, kimine göre ise Mayıs imkansız ama bu sene sonu mutlak bir anlaşma imzalanacak…
Rejim beslemeleri ise “hayır”lı bir iş yaptıkları sanarak yollara düştüler…
Ancak kötü olan sürecin bir matematik dersine dönüşmesi, sosyal bilgilerdense bütünlemeye bile kalamaması..
Her kafadan bir ses çıkmakta, kimi gruplar aritmetikseverliklerini ortaya koyarak anlaşma isteyenleri alt alta, üstü üste koyup “evet”çi kampanyalar düzenlemeye başladılar bile…
“Hayır”sever rejim beslemeleri ise avantalarını, ganimet düzenini korumak için sıkı sıkıya sarıldılar faşist propagandalara…
Karşılarında olanlar ise matematikseverliklerini ortaya koyuyorlar ve anlaşma olursa toplayıp çıkarıp “tapucuklar ne olacak” sorusuna cevap vermeye çalışıyorlar, toplayıp toplayıp ardı ardına açıklıyorlar AB üyeliği ile alacağımız paracıkları…
Matematiksever anlaşma taraftarlarımız aritmetiğin dört işlemini kullanıp, aslında her şeyin ne kadar güzel olacağını anlatmaya çalışıyorlar..
“Hayır”sever rejim beslemeleri ise ayni şekilde dört işlemli açıklamalarla bu anlaşma olursa elde avuçta hiç birşeyin kalmayacağını ispatlama uğraşındalar…
Bu süreçte iki açıklama aslında tam olarak nelerin döndüğünü açıklıyor. Neşe Yaşın Yenidüzen’deki röportajda “sanki şirket kuruluyor” demişti, Niyazi Kızılyürek ise bir sohbette “keçi pazarlığından” bahsetmişti…
İçinde insan unsuru olamayan, sosyal bilgilerden kırık not almaya aday bir süreçten geçmekteyiz. Herkes “fani” dünya dertlerine düşmüş, evinin, bahçesinin pazarlığını yapmakta, kimin kaç para alacağını tartışmakta…
Unuttuk galiba, Annan Planı süreci biraz ablukayı dağıttı ama bundan 2 sene önceye gidip hatırlamak gerek kaç yüz şirketin battığını, kaç yüz tanesinin de iflasın eşiğinde olduğunu. Hatırlamakta yarar var kaç bin genç her yıl bu ülkeyi iş, güvenli bir gelecek, çağdaş bir barınma olanağı olmadığı için, önüne de 2 yıllık askerlik denen dayatma da konduğundan terk edip çoğu kaçak İngilterelerde, Avustralyalarda yaşamlarına devam ettiğini… Hatırlamakta yarar var demokrasi özürlü bir coğrafyada askere bağlı polisin keyfi güç kullanarak zaman zaman bizler üzerinde baskı kurmasını, eylemlerde zor kullanmasını, seçimlerde yapılan usulsüzlükleri meclis araştırma komisyonun raporlaştırdığını buna rağmen son seçimlerde bile yaşanan rezilliği… Unuttuk galiba 40 bin askerle birlikte ateş kes koşullarında yaşadığımızı, sınırlarda yeni yetme 18-19 yaşında gencecik Kıbrıslıların şoven dolduruşlarla birkaç metre ara ile karşılıklı dolu silahlarla birbirlerine karşı nöbet tutturulmalarını… AİHM’de biriken binlerce davanın Loizidu’ya ödenen milyon euro ile önün açıldığı ve daha nicelerinin arka arkaya geleceği ve Türkiye Cumhuriyetinin teknik olarak bu davalardaki sorumluluğunu kabul ettiğini, bundan sonrasında sorun çıkması halinde Avrupa Konseyinden ihracına kadar gidebilecek bir sürecin önünün açık olacağı…
Yani militarizme boylu boyunca teslim olmuş, demokrasi özürlü, ekonomik olarak çökmüş, topraklarında artık “umut” yetişmeyen, çoğumuzun kendine “yedek” bir yaşanabilir ülke aradığı bir yaşamdan yeni ülkeye…
Umutlarımızın her gün tel örgülere takılmadığı, “ateş kes koşullarından” demokrasi istencimizin kesintiye uğramayacağı, asıl sözü haki rengi üniformalılar söyleyememeği, “ekmeğimizin” parti rozetlerine tabi olmayacağı, geleceğimize TC Elçiliklerinde, TC Yardım Heyetinde karar verilmeyeceği yeni bir ülke…
Ne yapmalı?
Matematik dersine dönüşen kampanyalarla, cevaplarla geleceğimizin tehlikeye atılma ihtimali var çünkü rejim elindeki olanaklarını kullanarak herkesten çok daha iyi hesap kitap çıkarabilir ve günün sonunda herkesi “umudun” ve “düşlerin” tükendiği bu coğrafyada rejimin devamı için “ikna” edebilir.
İhtiyacımız olan GELECEK üzerine mücadeleyi örgütlemektir. İhtiyacımız olan yeni kurulacak olan yapıda Kıbrıs’ı ve Kıbrıslıları birleştirmek için yeni olanakları yaratmaktır ve yeni gelen gün bize bu olanakları taşıyacak.
Ama eğer rejim bir kez daha kazanırsa, evet bazılarımız bir süre daha kuzeydeki evlerinde kalmayı sürdürecek sonrasında ise İngilterelerde, Avustralyalarda buluşacağız ancak birilerini bu coğrafyada bu yağma düzeninin tepesinde saraylarında keyifle oturmayı sürdürecek…
Yapmamız gereken unutulanları Kıbrıslılara hatırlatmak ve askerden arınmış, evrensel hukuk ilkelerine saygılı, ileri bir demokratik ülkenin kurulmakta olduğunu söylemek yani GELECEĞİ olan tel örgüsüz, barikatsız, daha özgür bir yaşam…
Yapmamız gereken, “çözüm hemen şimdi” sloganını yükseltmek, önümüzde olası süreçlerde bunu için mücadele etmektir.
Kara göründü, “Avrupalı yeni Kıbrıs için” az bir gayrete daha ihtiyacımız. O yüzden neşemiz, coşkumuz ve umutlarımızla süreci sahiplenelim, sahiplendirelim, bir kez daha bizi kandırmalarına izin vermeyelim yani “MÜCADELE HEMEN ŞİMDİ!”