yaklaşımlarMurat KanatlıKüçük burjuva solun birlik macerası
yazarın tüm yazıları:

Küçük burjuva solun birlik macerası

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Birlik üzerine küçük burjuva sol çevrelerin samiyetsizliğini kapsamlı olarak “Küçük burjuva solunun felsefe sefaleti”[1] yazısında ele almıştık. Bu yazı öncesinde de çeşitli yazılarda bu çevrenin çelişkilerini dile getirmiş ve eleştirmiştik…

Bahsettiğimiz yazıda ayrıca bu çevrenin birlik yaklaşımlarını da eleştirmiş ve:

Birlik konusunda küçük burjuva solun kendi oportünist çizgisini dayatması da ayrı bir tartışma konusudur. Birlik, iş ve güç birliği, üzerinde uzlaşılan bir taktik için ortak hareket etmeye karar verenler tarafından yapılır. Teorik olarak ‘çözüm ve AB’ konusunda emperyalizmin çıkarlarına çanak tutmak, ‘çözüm ve anlaşma’ taleplerini de emperyalistler çözemezler diyerek teoriler üretenler, bu düşüncelerin ve sloganların birliğin omurgasını oluşturduğu güç ve iş birliği içinde yer almaları ahlaklı değildir. Bu bizim düşüncemiz değil, gene hain burjuva demagog Lenin söylemiş hem de Marx’dan alıntı yaparak:

“İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha önemlidir.” Teorik kargaşalık döneminde bu sözcükleri yinelemek tıpkı bir cenazede yaslılara “gözünüz aydın!” demeye benzer. Üstelik Marx’ın bu sözleri, içerisinde ilkelerin formülasyonundaki seçmeciliği şiddetle mahkum ettiği, Gotha Programı[2] konusunda yazdığı mektuptan alınmıştır. Eğer birleşmek zorundaysanız, diye yazıyordu parti liderlerine Marx, hareketin pratik amaçlarını karşılayacak anlaşmalara girin, ama ilkeler konusunda herhangi bir pazarlığa izin vermeyin, teorik “ödünler” vermeyin. Marx bu düşüncede idi, ve hâlâ aramızda -onun adına- teorinin önemini küçümseme yolunu arayan kimseler var!”[3]

Yoksa Lenin bahsettiği Marx’ın düşüncelerini küçümseyen demagoglar bizim küçük burjuva solcular olmasın?…[4]

Evet, bu yazıdaki soru hala daha havada durmaktadır.

Marx’ın ana ilkelerinizden taviz vermeyin diye yazmasını çok fazla önemsemeyen veya ‘zafer’/ ‘başarı’ için herşey mübahtır ilkelerini kendine slogan seçenler için bunun çok önemi yoktur.

Anneme KSP’li olduğumu söylemeyin o beni BDH’lı biliyor ama babama da BDH’lı olduğumu söylemeyin…

Küçük burjuva sol olarak, anti-emperyalist birleşik cephe diyerek çıktıkları yolda birleşik bir cephe oldular olmasına ama kendi sözcükleri ile ‘burjuva-emperyalist’ bir cephe oluşturabildiler.

Kıbrıs Sosyalist Partisi’nin kendi kendilerine çıkarabildiği en önemli proje herhalde Barış ve Demokrasi Hareketidir.[5] Yıllardır söyleye söyleye oluşturduklarını iddia ettikleri bu birlik ancak daha ilk ayından fire vermeye başladı. “Büyük cephe” ilk önce 1 Eylül 2003 tarihinde gazetelere yansıyan 3 adet, ertesi günü de 1 adet açıklama ile ne kadar ekletik, birbiri ile fazla organik ilişkisi olmayan ve her an ayrışabilecek bir yapı olduğunu ortaya koymuştur.

1 Eylül’de kamuoyuna yansıyan BDH başkanının 1 eylül mesajı yanına, KSP ve TKP Genel Sekreterlerinin de açıklaması eklenince ortaya ilginç bir manzara çıkmıştı. Ertesi günü bu yarışta geri kalma niyetinde olmayan BKP de açıklama yapınca, BDH’nın ne kadar evlere şenlik bir “büyük cephe” olduğu ortaya çıktı.

BDH oluşturulurken 3 siyasi partinin açıkladığı, belli konularda uzlaşarak tek bir çalışma hattında mücadeleyi götürmeleri idi. Zaten böylesi bir sürecin ardından eğer birlik tamamsa, birlik içindeki yapılar belki birer kanat olarak yine kendi çalışmalarını ana gövdeye zarar vermeden götürebilirler ama eğer hem bir ana gövde olarak parti çalışmaları yürütür, hem de onu oluşturan partiler kendi çalışmaları devam ederse bu siyasi etik açısından hoş bir durum ortaya koymaz.

Özellikle KSP bu noktada, bu siyasi etiğe uygun olmayan çalışmalarını yürütmekte kararlı olduğunu 6 Eylül tarihinde yapılacak ‘Barış Kampı’ için Savaşa ve Milliyetçiliğe Karşı İki Toplumlu İnsiyatif tarafından hazırlanan ortak metne kendi imzasını koyarak netleştirmiş oldu.

Aslında KSP bu noktada siyasi etiğe uygun olmayan davranışını yani kendi parti çıkarlarını korumayı öne çıkaran duruşunu ortaya koymaktadır.

26 Temmuz tarihinde İnsiyatif tarafından gerçekleştirilen ilk eyleme faşist çevrelerin saldırısı karşısında, partiyi korumaya yönelik tavırlarını, yani açıklama yapmayarak tepki almama tavırlarını BDH içinde yer aldıkları çerçevesi içine oturtabilmişlerdi. Birçok faşist örgütün sözlü ve fiziki saldırı ihtimalini de içinde barındıran durum karşısında halen daha KSP ve çevresi açıklama yapmamıştır. Bizlerse onların bu iki yüzlü tutumlarını eleştirmiştik:

En sosyalistleri vardı, gece gündüz bizleri rejimle işbirliği yapmakla suçlayan ve sosyalist mücadelenin nasıl verilmesi gerektiğini sayfalar dolusu anlatan, onlar da sustu…

Herhalde, seçim zamanıydı, demokrasi ve özgürlük Aralıktan sonra bu mahalleye gelecekti, o yüzden boşuna aramayın, aranmayın demek istedi dostlar. Dostların böylesi demode kelimeler için mücadele etmesini beklemeyin, onların işi çok ciddi, ülkeyi kurtaracaklar…[6]

Böylesi bir davranış sonrası hiçbir özeleştiri vermeyen, hiçbir açıklama yapmayan, bir ay önce saldırı altındaki İnsiyatifi sahiplenmek adına hiçbirşey yapmayan KSP, İnsiyatifin 6 Eylül tarihinde yapacağı ‘Barış Kampı’ sürecine dahil olmak istediği ortaya koyduğunda, bunun iki yüzlü ve samimi bir davranış olmadığı ve güven konusunda ciddi sorunlar yaşandığı noktasında YBH Gençlik’in itirazına rağmen hazırlanan ortak açıklamanın altına 5 Eylül tarihinde imzalarını atarak sürece taraf oldular. Bu aslında bizim için çok da yeni bir konu değildir:

Küçük burjuva solunun diğer ilginçlikleri ise, beş on tane örgüt ve gazete kurup hepsinin kurucuları kendileri oluyorlar, ayni kişi bir dönem bir örgütün başkanı diğer zaman başka örgütün Merkez Komite üyesi oluyor, uzun dönem diğer örgütünün gençlik temsilcisi olarak toplantılarına katılanlar aniden falanca partinin Merkez Komitesi gençlik sorumlusu oluyor ama diğer gençlik örgütleri ile yapılan ortak toplantıları basarak bu arkadaşlar ‘biz hepsimiz ayrı ayrı örgütüz, bizi ayrı ayrı değerlendirin’ diyebilmeleridir. Bunun da anlamı ahlaklı devrimci siyaset oluyor. Siyaset öğretmeye çalışanların aslında siyasette önce dürüstlüğün önemli olduğunu öğrenme zamanları çoktan gelmiştir.[7]

Yeri ve zamanı geldiğinde ballandıra ballandıra BDH propagandası yapıp, ne kadar önemli bir birlik olduğunu yazıp üstüne teorik yazılar döşeyebilirler ama canları çektiğinde bu çok önemli birliği terk edip kendi başlarına, kendi parti adları adına çalışma da yapabilirler…

O zaman birlik nerde başlar, nerde biter?

Bir KSP kökenli BDH’lı ile konuştuğunuzda karşınızdakinin BDH’lı mı yoksa KSP’li mi olduğunu anlamak için ne yapmak gerektiğini çok da kolay anlayabileceğimizi sanmam.

Ama yaşamda sınandığında, Cuma günü BDH’nın pankartlarını sabah yol kenarlarında tutup ‘Annan planına ammasız evet’ diyenler, Cumartesi günü KSP kimlikleri ile Annan planın burjuva emperyalist bir plan[8]olduğunu anlattığında ortaya komik olmayan ama görünüşü komik, siyasi etikle de çok yakından uzaktan alakası olmayan bir durum ortaya çıkar.

Cumartesi günkü girilebilecek polemikte orda olan ‘yoldaş’ ayni anda iki kimliğe de sahip olduğunda canı çektiği gibi, kimlikleri arasında geçişler yapabilir…

Burada diğer soru, o zaman diğer iki parti niçin kendi örgütlerini korumak ve çalışmalarını yürütmek için kendi imzalarını kullanmasılar çünkü seçim sonrası BDH’da ayrışma sürecine girildiğinde – eğer girilecekse- KSP kendi örgütünü koruyarak çıkar, BKP ve TKP de kendi kimliklerini hiç kullanmadan ve sürekli BDH içinde kalarak geçirdikleri bu süreçte kendi örgütlerini koru(ya)madan çıkarlarsa bu adil bir durum mu ortaya koyar?

O zaman soruya başka şekli ile geri döneriz: “birlik nerde başlar, nereye gider?”

Aslında diğer can alıcı soru ise eğer BDH ciddi ve alternatif bir proje ise o zaman ayrı kimliğini koruyarak eylem yapmak niçin?

Sol sapma, soldan sapma

Baştaki Marx’ın öğüdüne geri dönersek, ilkelerinden taviz vermemekten bahsediyor Marx ama bizim küçük burjuvalar için bunun çok da önemi yoktur.

BDH’nın oluşturulduğu Temmuz 2003 sürecinde, küçük burjuva sol Annan planı üzerine bir broşür yayınlayarak yoğun olarak dağıtımını yapar.

BDH alanlara ‘Annan planına ammasız evet’ pankartı ile çıkarken, BDH içindeki küçük burjuva solun bununla çok da ilgisi olduğu söylenemez:

Bu stratejinin şu andaki somut şekli Annan Planıdır. Bu plan emperyalist bir plan değil mi? İngiliz üsleri korunuyor. Türkiye ve Yunanistan’ın askeri üsleri korunuyor. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğü korunuyor. Kimin planı bu plan? Birleşmiş Milletlerin! Kim İngiliz üs bölgelerini ‘AB Müktesabatı dışında’ tutmayı kabüllendi? Avrupa Birliği! Kim tüm bu unsurları öneren Annan Planı’nın çözüm olduğunu ilan ediyor? Avrupa Birliği? Ve Avrupa Birliği’nin emperyalistlerin, burjuvaların yönettiği devletlerin bir birliği olduğunu tespit etmek için müneccim mi olmak lazım?

Bu strateji Kıbrıs sorununu, Kıbrıs emperyalist dünya sisteminin tutarlı bir parçası olarak kalarak çözmeyi öneren bir stratejidir. Burjuva-emperyalist bir stratejidir. Bu tespitimizden vazgeçmemiz imkansız. Doğrulardan uzaklaşarak siyaset yapmak hatalıdır. İyi sonuçlara yol açmaz.[9]

Bu yazıyı doğru okursak, Annan Planı garantörlük sisteminin ve İngiliz üslerinin devamını savunan burjuva emperyalist bir plandır ve “Kıbrıs sorununu, Kıbrıs emperyalist dünya sisteminin tutarlı bir parçası olarak kalarak çözmeyi” önermektedir yani kim ki Annan planını savunur o zaman onlar da bu söylenenleri savunur. Yani eğer sokağa çıkıp ‘Annan Planına ammasız evet’ diyorsan, burjuva-emperyalist bu planı savunuyorsun demektir.

Bu arada küçük burjuva sol kelime oyunu ile ‘taktik/strateji’ kelimeleri ile oynayarak, kendi dışında Annan planını savunanları ‘strateji’leri bu olmakla suçlarken, kendilerinin de bunu taktik olarak benimsediklerini iddia ediyor:

Bilindiği gibi biz bu stratejiye (Birleşmiş Milletler çatısı altında, federal ve Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs Stratejisi – yn) burjuva-emperyalist çözüm önerisi, burjuva-emperyalist strateji diyoruz. Stratejileri bu olan partilere de burjuva-emperyalist kampta olan partiler diyoruz.[10]

Siyaseti bu kadar basitleştirebilmek ancak küçük burjuva solun işin olabilir. Ama burada anlaşılamayan unsur burjuva-emperyalist kampta olan BKP ve TKP ile – ki daha önceki bir çok yazıda bu partileri bu şekilde tanımlamışlardı- BDH diye tanımladıkları ‘büyük’ birlik projesi içinde ayni propagandayı nasıl yapacaklarıdır.

Ve yukarıdaki yazının aslında söylediği şudur, ‘siz BDH denen partiye bakmayın, biz taktik olarak oralarda olacağız, eğer biz Annan Planı dersek taktiktir, savunulabilir, yüce sosyalizm adına günah değil ama diğerleri söylerse çok da inanmayın çünkü onlar Kıbrıs’ın burjuva-emperyalist dünya sistemi içinde kalmasını istiyorlar’…

Yada kendilerinin olduğu her yeri kutsayabildikleri düşünülerek iki burjuva emperyalist parti yanlarına bir adet kutsal bir sol parti alırsa arınırlar ve aklanılar…

Böylesi yazıları ciddiye alıp, ciddi eleştiriler yazmanın olanağı yoktur ama yaşamın içinde hergün iktidara talip olduğunu iddia edenlerin bir yandan “Annan planına ammasız evet” pankartı tutarken, akşam da sokağa çıkıp Annan Planının burjuva-emperyalist bir plan olduğunu yazan broşürler dağıtmalarının siyasi etiğe uygun olmadığını birşekilde anlatılması gerekir.

Bir yandan Annan planını savunacak projeler hazırlarken, diğer yandan ona karşı broşür basıp dağıtmak, bir yandan BDH kimliği ile eylemler hazırlarken, diğer yandan KSP’li kimliği ile eylem çalışmaları yapmak çok da anlaşılır değildir. Ama anlaşılmayan diğer konu böylesi bir politik hat izleyen KSP karşısındaki diğer yapıların pasif duruşudur. Yeri ve zamanı geldiğinde BDH kitlesi üzerinden çalışmaları sürdüren, yeri ve zamanı geldiğinde KSP kimliğini ön plana çıkararak çalışmalar yürüten bu küçük burjuva çevre aslında BDH içindeki yapılara da çok net mesajını vermektedir:

sol partilerimizin bu burjuva-emperyalist stratejisine sadece ideolojik saldırıda bulunduk. Temellerimizi oluşturmak için, devrimcileri kazanmak için esas silahımız buydu. Bu silah hala daha geçerli ve gerekli bir silahtır. Elden düşürmeyeceğimiz açıktır.[11]

Küçük burjuva solcularımız böylesi savrulmalar yaşarken zaman zaman da savrulmanın ucunu da kaçırıp uçlara da kaçmaktadırlar:

Bu siyaset (Kıbrıs sorununu burjuva-emperyalist çerçevede çözmek), geçtim kuzeyde, hele hele tüm ülkede birlik oluşturmak için uygun değildir![12]

Öyle bir geçişkenli kimlik uyguluyorlar ki, herşeyi ile BDH’ya karşı çıkacak argümanları da içlerinde taşıyarak bizzat BDH içinde karşı çıktıkları herşeyi savunabilmekte ama ayni zamanda bunlarla çelişebilecek çalışmalarda da kendi imzaları ile yer almaktan uzak durmamaktalar…

Bu ancak küçük burjuva solun anlayabileceği ve üstüne kelime oyunları ile teoriler yazabileceği bir konudur yoksa siyasi etik açısından yada sol gelenek açısından bunları anlayıp yorumlamanın çok da kolay olduğu söylenemez.

Aslında özünde yaşananlar küçük burjuva solun birlik macerasıdır, macera sürüyor ama acaba nereye kadar?



[2] K. Marx, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi. “W. Bracke’ye Metnin Sunuluşunda Marx Tarafından Yazılan Mektup – 5 Mayıs 1875”, Sol Yayınları, s. 20

[3] Lenin, Ne Yapmalı, Sol Yayınları

[4] Küçük burjuva solunun felsefe sefaleti

[5] Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek Gaztesinin 102. sayısında Enver Maner, kendi çağrılarına uyup gelen TKP ve BKP ile BDH’nın oluştuğundan bahsediyor. BDH cephesinden bunu yalanlayan olmamasına rağmen herkesin bildiği küçük burjuva sol kendini yine boy aynasında büyük görmektedir.

[6] Çiçek getirene sopalı cevap, sol yanım hüzünlühttp://www.stwing.upenn.edu/~durduran/hamambocu/authors/knt/knt6_31_2003.html

[7] Küçük burjuva solun sefaleti

[9] agy

[10] agy

[11] agy

[12] agy

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin