Taraf yazarı Halil Berktay’ın; “1 Mayıs 1977, solun kendi iç hesaplaşmasıydı, derin devlet tertibi yoktu, birbiriyle çatışan solcular kendi rezaletlerinden mağduriyet yarattı” açıklamasıyla başlayan tartışma devam ediyor. Bu açıklama ile solu yıpratmak, itibarsızlaştırmak isteyen saldırıların bir yenisi daha ortaya çıkmış oldu.
Sol ve emek hareketini hedef alan saldırıların belli bir zamandır yaygınlaştığı görülüyor. Bu saldırıların insanlar tarafından ciddiye alınma ihtimaline karşı teşhir edilmesi hiç ihmal edilmemesi gerekiyor. Sıradan bir kişi ya da devletin resmi bir temsilcisi söyleseydi, belki itibar edilmeyecekti… Ama o dönem yaşanan olayların içinde bulunmuş, sol içinden gelen, şimdilerde bir bilim insanı/profösör görüntüsü ile konuşunca, toplumda gerçeklik algısı gelişebilir.
Aslında kuyuya bir taş atan delinin siyaset yaşamındaki dalgalanması bir çok insan tarafından bilinmektedir. H.Berktay’ın siyasetteki duruşu, Amerika’dan döndüğü 1970’lerden başlayarak hep tutarsızlıkla sürmüştür. Seksenler sonrasında içinde bulunduğu Aydınlık siyaseti ile çıkardıkları “Saçak” dergisinde Halil Berktay’ın da imza koyduğu bir grup TİKP yöneticisi, geçmiş değerlendirmesi yapmışlardı. Geçmişteki hatalı tutumlarını anlattıkları bu yazıda, “12 Eylül öncesinde; yükselen yeni emperyalist ülke olarak SSCB’yi gördüklerini, bu nedenle de ABD ile ittifak yapmak, devlet partisiyle ittifak yapmak, milli ekonomiyi ve orduyu güçlendirmek, 4. ordunun doğuya/Sovyet sınırına nakledilmesini talep etmek, gelişebilecek bir Rus işgaline karşı Doğu Anadolu’da gizli sığınaklar inşa etmek gibi gülünç somut politik tavırlar aldıklarını ve bu nedenle burjuvazi ile aynı zeminde hareket etmiş olduklarını…” yazmışlardı. 12 Eylül sonrasında ise uzunca bir dönem cuntayı destekleyen uç noktalara savrulmuşlardı. Halil Berktay, Gorbaçov döneminde SSCB’nin sosyalist yenilenme içinde olduğunu, sosyalistliğini keşfetmiş, bu inancı da gelişmeler nedeniyle kısa sürmüştü. Daha sonra Marks ve Engels’in demokrasi üzerine fazla kafa yormadıkları için teorik hatalar yaptıklarına yazılarında yer vermişti. Son süreçte ise, statükoya, ulusalcılığa karşı çıkan AKP yandaşı liberal biri olarak görmekteyiz kendisini…
***
Böylesine tutarsızlık içinde salınan H.Berktay’ın açıklaması bir karşılık yaratabilir mi? Doğruyu kitlelere ulaştıracak bir çaba içinde olunmazsa çamur at izi kalır misali geniş bir kesimde bu düşüncenin bulanıklık yaratacağı muhakkaktır. Kaldı ki temel motivasyonu sol ve emek hareketi düşmanlığı olan onca gerici, liberal yazar çizerin olduğu bir toplumda bu açıklamayı kaynak olarak göstererek yanılsama yaratmaya çalıştıkları da görülmektedir. İşte, 1 Mayıs 1977’nin sol içi çatışma olduğunu anlatmaya yeltenen birkaç örnek;
“Dünkü Taraf gazetesinde, bir zamanlar Aydınlık/ Mao grubunda yer alan Halil Berktay’ın yazısını okuyunca, “İşte” dedim “Gerçeği telâffuz etmeye cesaret eden ve maziyle yüzleşen bir solcu”. (…) Berktay’a göre, 1 Mayıs 1977’deki ölümlerin sebebi devlet değil, Maocu ve Sovyetçi grupların çatışmasıydı…”(Ilıcak, Nazlı. “Solun Darbe Kışkırtıcılığı” Sabah 03.05.2012)
“1 Mayıs 1977 katliamında, sol gruplar arasındaki çatışmacı ve şiddetsever eğilimin, yaşananların asıl sebebini oluşturduğu görülebiliyor. Olayın önceden devlet tarafından planladığına ilişkin yeterince güçlü bir veriye sahip değiliz.”(Çalışlar, Oral. “1 Mayıs Katliamı ve Şiddetsever Sol” Radikal 04.05.2012)
Mümtaz’er Türköne’ye göre ise bu açıklama ile, solun “omerta”sı; yani gizli kapaklı işler karşısında mafyavari “susma yasağı” bozulmuş; bu da eski ve yeni solcu çevrelerde rahatsızlığa neden olmuştu…! “İlk konuşan olmak büyük cesaret ister. Yük artık tek başına Berktay’ın omuzlarında değil. Peşinden vicdanı olan herkes gerçeği ifşa etmeye girişti. Gün Zileli ve Oral Çalışlar, Berktay’ın açtığı yolu genişletti. Herkes 1 Mayıs 1977’de karanlık güçlerin, miting alanındaki kalabalıklara ateş açtığını ve sonunda 37 kişinin hayatını kaybettiği bir katliam yaşandığını sanıyordu. Peki, gerçekte ne olmuştu? 1 Mayıs 1977’de yaşanan facia, sol fraksiyonlar arasında bir çatışmanın eseri idi. (…) Aslî sebep devlet operasyonu değil, solun kendi arasında hesaplaşması.”(Türköne, Mümtaz’er. “Solun Omerta’sı: 1 Mayıs 1977” Zaman 06.05.2012)
“Halil Berktay’ın Taraf’ta başlattığı 1 Mayıs 1977 tartışmasını ilgiyle izliyorum. Çünkü Prof. Berktay da, Türkiye’deki komplo teorisi tutkusunu bir kenara bırakıp, “biz ne yaptık” diye soruyor. 70’li yıllardaki sol hareketin korkunç bir fanatizm içinde olduğunu hatırlatıyor, “Kanlı 1 Mayıs”ın pekâlâ bu fanatizmin eseri olabileceğini, bir derin devlet kumpasına gerek (ve kanıt) olmadığını söylüyor.”(Akyol, Mustafa. “Berktay’ın Erdemi ve Solun Bağnazlığı” Star 9.5.2012)
***
Bunların dışında da yazılan, yazılacak çalışmalar olduğu/olacağı düşünülmelidir. Bu yazılarda, H.Berktay’ın iddiası, sanki gerçekliği tam doğru ifade ediyormuş gibi kabul edilip, gösterilerek, derin devletin aklanmasına hizmet edilmektedir. Halbuki, Berktay’ın ‘ben oradaydım…’ diye başladığı söylemine benzer yüzlerce aykırı görgü tanıklığı var. Bu tanıklıklar, katliamın ağırlıkla derin devletin işi olduğuna dikkat çekmektedir. Aslında, bir konuda, birden fazla farklı tanıklık olduğunda, anlatıların her biri, birer iddia olacağına göre, gerici, liberal yazarlar Berktay’ın iddiasını niçin doğru kaynak olarak görürler? Çünkü, Berktay’ın başlattığı tartışma, sol karşıtı bir karalama kampanyasına dönüşünce her durumda sola saldırmayı iş edinen, gerici, liberal yazarlar ideolojik maksatlarla bu tercihi kullanmakta tereddüt etmiyorlar. Özellikle bu tartışmanın, 12 Eylül iddianamesinin açıklandığı bir dönemde ve mahkemeye kimi kurumların 1 Mayıs katliamına ilişkin hazırladığı raporları gönderdiği bir tarihte başlatılması da bilgi kirlenmesine yol açmakta ve başkaca hesapları barındırmaktadır.
Malum, 12 Mart sonrasında, solun Türkiye’de yükselişi durdurulamamıştı. Sol kitleselleşmekte, ciddi bir çekim merkezi haline gelmekte idi. 1 Mayıs 1976’da yüz binler Taksim’de taleplerini ortaklaştırmış, devamında ise kitlesel bir uyanışın morali olmuştu. 1 Mayıs1977 geldiğinde ise solun yükselen ivmesini kırmak için, Kontrgerilla-CIA işbirliği ile onlarca insanın ölümüne ve yaralanmasına mal olan ‘Kanlı 1 Mayıs’ tezgahlandı. Bunu yaparken dönemin bazı sol grupları arasında yaşanan gerilim bahane edildi. İntercontinental Otelinden ve sular idaresinin üzerinden rastgele ateş edilmiş olması, panzerlerin acımasızca insanların üzerine hücum ederek paniğe yol açması gibi gelişmeler karşısında alanda yaşanan bazı gerilimler üzerinden katliamın gerçekleşmesini açıklamak oldukça zorlamadır. Sonuçta beşi polis kurşunlarıyla, biri panzer altında kalarak ve diğerleri de kaçışma sırasında ezilme nedeniyle 37 emekçi (bazı belgelerde 42) katledilmişti. 1 Mayıs 1977 apaçık bir derin devlet operasyonu olarak gelişmiştir. Sonrasında da mahkeme sürecinde deliller sürekli karartılmış ya da ortadan kaldırılmış ve 35 yıldır nedenleri, failleri aydınlatılamayan bir katliam olarak tozlu raflarda kalmıştır. Star gazetesine konuyu değerlendiren eski istihbaratçı Mahir Kaynak dahi; 1 Mayıs 1977 olaylarının solun kendi iç hesaplaşması olamayacağını, bir istihbarat operasyonu olduğunu, 1980 darbesini hazırlayan bir istihbarat örgütünün operasyonu…” olabileceğini belirtmiştir.
Görülüyor ki son 1 Mayıslarda, ciddi bir emek gücü alanlara çıkmaktadır. 1 Mayıs 1977’de sokağa çıkan emekçiler, egemenlere korku salmıştı. Bu 1 Mayıslarda ise neo-liberal politikalara karşı emekçiler ciddi bir seçenek oluşturma potansiyelini biriktirmektedir. Zira 1 Mayıslarda gündemi emekçilerin alan faaliyetleri ve talepleri belirlemektedir. Emekçilerin ve solun bağımsız bir seçenek oluşturma gücünü yok etmek için, 1 Mayıs 1977, üzerinden sol karşıtı bir kampanya yürütüldüğü söylenebilir. Böylece katliamların, karanlık tertiplerin üzeri örtülmek ve işlenen cinayetlerdeki, katliamlardaki gericiliğin, milliyetçiliğin, kontrgerillanın rolü aklanmak ve solun inandırıcılığı, itibarı yok edilmek istenmektedir. 1 Mayıs katliamı halen toplumun vicdanında bir yara olarak durmaktadır. Gerici, liberal saldırılarla yaratılmak istenen zihinsel karmaşaya, tahribata izin vermemeliyiz.